60’LAR AVRUPA SİNEMASI

Le Samouraï (1967, Jean-Pierre Melville)

“Samurayınkinden daha büyük bir yalnızlık yoktur, belki ormandaki kaplanınki hariç.”

Yalnızlık ete kemiğe bürünmüştür. Yürekteki karanlık, caddelerdeki ışıkları, insanların tebessümlerini ve mutluluklarını alıp götürmüştür. Jef Costello yaşamı böyle görür, yaşamak denirse onunkine. Le Samouraï müthiş bir açılış sekansıyla başlar. Costello’nun yüreğindeki karanlığın bütün duvarlara sindiği evinde karşılaşırız onunla. Renkler cilvesinden utanmıştır, her tarafa kasvet hakimdir. Yalnız yaşayan samuray, üstünden hiç çıkarmadığı takım elbisesiyle yatakta sigara içer. Onun yalnızlığına ortak olan bir kuşun, ve yağmurun sesinden başka hiçbir ses yoktur. Ses, sessizlik olmuştur. Melville, Hollywood’tan getirdiği kara film (film noir) anlayışıyla Paris’i hiç olmadığı kadar gösterişsiz yansıtır. Sinema tarihinin en stilize karakteriyle tasvir ettiği yalnızlık içimize işler. İşlediği cinayetten sonra polisler tarafından kapana kısılmasını umutsuzlukla izleriz. Umut yoktur, samuray kendi sonunu kendi getirmelidir.

Diğer Yazılar: Metin Kaçar
Frantz
Modernistlere göre 20. yüzyıl insanının kaderi bu aslında, güvensizlik ve izole bir...
Devamını Okuyun
Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir