CRONENBERG SİNEMASI

2000 Sonrası David Cronenberg Sineması: Baba, Oğul ve Erk Mücadelesi

VideodromeThe Fly ve Naked Lunch gibi filmlerle body-horror türünün en çarpıcı örneklerine imza atan David Cronenberg, 2000’li yıllar ile birlikte izleyici aşina ettiği temalarını ve yaklaşımlarını bir kenara bırakarak, farklı bir yere yönelmeye başladı. Eserlerinin ana odağına beden ve onun başta teknoloji olmak üzere diğer dallarla arasındaki girift ilişkiyi yerleştiren Cronenberg, 2000’li yıllar ile birlikte bedenden uzaklaşarak ruha, zihne ve topluma yönelip o alanı deşmeye başladı. Bunu yaparken korku odağını da gerilimle değiştirmeyi ihmal etmeyen Cronenberg’in bu hamlesi, sinemasına aşina olanların yakın dönem işlerine yabancı kalıp pek beğenmemesine neden oldu. Uzun yıllar boyunca kendi elleriyle inşa ettiği, her bir boyutunu didik didik ettiği alana bir an sırtını dönüp daha farklı sulara yelken açması aldığı tepkilere rağmen özünde oldukça cesur ve iyi sonuçlar veren bir hamleydi. Sinemasının aldığı bu manevra, tür temelli ele alındığında uzaklaşma ya da bozulma gibi gözükse de,  fikri açıdan bir bütünleşmeydi aynı zamanda.  Bedeni ruhla, bireyi toplumla ve korkuyu gerilimle tamamlayan Cronenberg’in 2000 sonrası eserlerine tek tek bakıldığında, bu değişim kendini daha iyi göstermiş olacaktır.

 Bir Dönüşüm Habercisi: “Spider” (2002)

2000’li yıllarda Cronenberg’in çektiği ilk film olan Spider, yönetmenin sinema anlayışındaki dönüşümün habercisiydi. Tamamen zihin odaklı, anımsamaya dair bir eser olan Spider, Freud temelli psikolojik bir yaklaşımla ele alınmış olduğundan, bedene dair ne var olan her şeyin tali kaldığı bir eserdi aynı zamanda. Freud’un Totem ve Tabu eserinde dile getirdiği baba-oğul arasındaki erk paylaşımın yarattığı travma üzerinden bir çocuğun hapsolduğu zihninin içerisinde dolaşıp, dün ile bugün arasında gidip gelen film; yönetmenin bedeni ve teknolojiyi dışarıda bırakıp ruha ve zihne en net odaklandığı filmlerin başında gelmesi nedeniyle de önemli bir eserdir.  Tuhaf bir şekilde yönetmenin filmografisi içerisinde hakkı en çok yenen filmlerden bir olması da işin bir başka olarak dikkat çekmektedir.

Şiddetin Kollarında : “A History of Violance” (2005) ve “Eastern Promises” (2007)

Cronenberg’in alışılagelmiş sinema anlayışından oldukça farklı olan A History of Violance ve Eastern Promises, şiddet üzerinden insan ruhu ve zihni arasındaki bağlara odaklanıyor. Şiddetin köklü temellerini, nedensellikten yoksun oluşuyla insan ruhu ve zihni üzerindeki deformasyonunu ele bu iki film, aralarındaki organik bağ ile de dikkat çekiyor. İzleyiciyi Viggo Mortensen aracılığıyla aynı karakterin iki farklı yüzüyle karşılaştıran filmler, çeteler üzerinden kolektif bilinçaltımızda yer alan erk mücadelesinden doğan şiddet isteğinin insan ruhunda açtığı yaralara keskin bir bakış atarak, topluma ve onun ananelerine dair önemli sözler sarf etmeyi başarıyor. A History of Violance filminde kirli geçmişinden kurtulup yeni bir hayata başlayan bir adamın kendiyle olan mücadelesini, Eastern Promises’ta ise aynı karakterin, kaçmak yerine kalmayı tercih etmesinden doğan mücadeleyi anlatan Cronenberg, insan ruhunun derinliklerinde, tüm kötü eylem ve travmalara rağmen, şiddeti ve arzuları bastırabilecek bir sevginin varlığına da kapı açarak, beden- zihin-ruh denklemine sevgiyi de katarak zinciri tamamlamaya çalışıyor. Yeni dönem Cronenberg filmografisinin en harika işlerinden olan bu filmler, suç filmleri içerisinde de ayrıksı ve değerli yeri hak ediyor aynı zamanda.

Psikanaliz, Freud ve Jung: “A Dangerous Method” (2011)

Freud ve Jung arasındaki ilişkiyi ele alan A Dangerous Method, 2000 sonrası Cronenberg sinemasının temel dayanak noktalarından olan Sigmund Freud ve Psikanalize, yönetmenin fikri yönünü besleyen kaynağa, iade-i itibar çalışması aynı zamanda. Yönetmenin Freudcu olduğunu bariz bir şekilde dile getirdiği ve Jung’u, Jung’u teorilerini atıl durumda gösterdiği film, tarafgir yaklaşımına ve sinemasal anlamdaki yetersizliklerine rağmen yönetmenin diğer filmlerinde ele aldığı düşünceleri temellendirmesi açısından oldukça önemlidir. Freud ile Jung arasındaki ilişkiyi baba-oğul arasındaki erk paylaşımı üzerinden okuyan Cronenberg, cinselliği erkin temel öğesi yaparak önceki filmlerinde yer alan şiddet ile erk arasındaki ilişkiye önemli bir çentik atıyor.

Bireyden Topluma: “Cosmopolis” (2012)

Krizlerle çalkalanan dünya piyasalarına içeriden ve etkileyici bir bakış atan Cosmopolis,  bu defa birey üzerinden topluma ve sisteme odaklanıyor. Film boyunca bir limuzinin içerisinden dışarıyı gözlemleyen ve insanlık tarihi içerisinde çarpıcı bir tura çıkan film, birey ile toplum arasında hakem tayin edilen sistemin yarattığı sıkıntılara odaklanarak, Cronenberg filmografisi içerisinde aykırı ve nadide bir yeri çoktan hak etmiş durumda. Sindirimi henüz tamamlanmayan Cosmopolis, zamanın süzgecinden geçtikten sonra konumunu muhakkak ki güçlendirecektir.

Ruha Dönüş İçin Kurban Edilen Bedenler: “Maps to the Stars” (2014)

Cronenberg’in şimdilik son filmi olan Maps to the Stars, filmografisinde ele aldığı hususların bir bileşkesi ve fikri dönüşümünün tamamlayıcısı olan bir eser; beden ile ruh arasındaki ilişkide bedeni bir dönüşüm aracı olarak kullanan yönetmen, bu defa bedeni ruhsal bir dönüşüm için kurban edilmesi gereken araç olarak sunuyor. Geçmişinden ve kötü eylemlerinden kurtulmak isteyen karakterlerin, ruhsal bir özgürlüğe kavuşma amacıyla acı çekişine odaklanan film, Freudyen okumalara ve Budizm temelli ruhsal referanslarla bezeli yapısıyla da dikkat çekiyor. Önceki filmleri tamamlayan ve sonrakilere dayanak olan Maps to the Stars, Cronenberg’in dönüşümün ne yönde seyredeceğini açık etmesi bakımından da oldukça önemli bir eser.

Nihayetinde David Cronenberg sineması fikri boyutunun yanında saf bir tür sinemasıdır, benim diyen korku filmi kadar ürkütücü ya da en sert suç filmi kadar karanlıktır; bu nedenle çok yönlü ve katmanlı bu sinemayı her açıdan ele almak pek mümkün değildir. Düşünsel yanına odaklandığımız ve Cronenberg sinemasının ulaştığı yerin çıkış noktasından o kadar da uzak olmadığını gösteren bu eserlerin, işin düşünsel yanıyla ilgili olmayanları bile etkileyecek kadar nitelikli olmaları bütün burun kıvırmaları anlamsız kılmaya yetecektir.  Karar sizin, bu dönüşümü sevin ya da sevmeyin, David Cronenberg artık böyle bir yönetmen.

Tanju

Diğer Yazılar: FikriSinema
DEADPOOL & WOLVERINE’DEN İLK FRAGMAN YAYINLANDI
“Deadpool & Wolverine” filminin ilk fragmanı yayınlandı. Hugh Jackman’ın bir kez daha...
Devamını Okuyun
Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir