KRİZİN EŞİĞİNDE KÜLLERİNDEN DOĞAN YUNAN YENİ DALGA SİNEMASI

Reconsttuction (1970)

Yunan Yeni Dalgası ya da diğer bir adıyla Yunan Tuhaf Dalgası, 2008 yılında Yunanistan’da yaşanan politik sorunların ve beraberinde baş gösteren ekonomik krizin etkisiyle filizlenen postmodern bir film hareketi. Kimlik bunalımını ve otoriter kurumlara karşı çıkan eleştirel yaklaşımı, tuhaf ve kendine has bir üslupla sunan Yunan Tuhaf Dalgası, yenilikçi duruşuyla dünya çapında beğeni toplamaya devam ediyor. Aslında akımın ilk örneği olarak, Yunan sinemasının çağdaş temsilcilerden Theodoros Angelopoulos’un 1970 yapımı Reconsttuction (Tatbikat) adlı filmi referans noktası olarak kabul edilir. Dönemin yaygın sinema anlayışına aykırı bir duruş sergileyen Angelopoulos, bireyin içsel sorunlarını ve toplumsal konuları ele aldığı filmlerinde, tercih ettiği uzun sekanslar ve geniş çekim planları ile 2008 sonrası gelişen Yunan Yeni Dalga Sinemasının bir nevi ilk temsilcisi olur. Ekonomik krizin birey üzerinde yarattığı ruhsal çöküşün izlerini, her sahnede iliklerinize kadar hissedebileceğiniz Yunan Yeni Dalga Sinemasının yenilikçi filmlerini ve başarılı bağımsız yönetmenlerini sizin için derledik!

Eşsiz, Cesur ve Tuhaf: Yorgos Lanthimos
2009 yapımı Köpek Dişi (Kynodontas) adlı filmiyle, Yunan Yeni Dalga Sinemasının öncüsü kabul edilen Yorgos Lanthimos, akımın yönetmenleri arasında şüphesiz sinefillerin en aşina olduğu isimlerden biri. Kült filmler arasındaki yerini alan Köpek Dişi filminde tercih ettiği tuhaf ve yenilikçi sinema dili, absürt diyaloglar, toplumdan yabancılaşmış robotik insan profili ve aile kurumuna getirdiği eleştirel yaklaşımıyla dünya sinemasına bambaşka bir boyut kazandırarak, Yunan Yeni Dalga Sinemasının temellerini atıyor. Lanthimos, Köpek Dişi filmiyle Yabancı Dilde En İyi Film dalında Oscar’a aday olurken, Cannes Film Festivali’nde Belirli Bir Bakış ödülüne layık görülür. Ardından yönettiği Alps, The Lobster, The Killing of a Sacred Deer ve The Favourite filmleriyle uluslararası bir tanınırlık elde eden yönetmen, Yunan halkının yaşadığı ulusal kedere ve özellikle toplumdaki genç kesimin içine düştüğü karamsar atmosfere seyircisini de davet ederek, daha önce benzerine rastlanmamış, epey rahatsız edici ve tekinsiz bir sinema deneyimi yaşatıyor. Filmlerinde tercih ettiği ifadesiz suratları, duygusal zekadan yoksun bireyleri ve otoriter kurum ya da kişileri; çeşitli metaforlar ve sekanslarla sergileme cesareti göstererek, yaşadığı toplumun sesini kendine has üslubuyla tüm dünyaya duyuruyor.

Dogtooth (2009)

Var Olmanın Dayanılmaz Tuhaflığı: Christos Nikou
Yunan Yeni Dalga Sinemasının en çiçeği burnunda yönetmenlerinden Christos Nikou’nun, ilk kez yönetmen koltuğunda yer aldığı 2020 yapımı uzun metrajlı filmi Apples (Mila), Venedik Film Festivali’nde ilk gösterimini yaptıktan sonra Yunanistan’ın Oscar adayı oldu. Sinema sektörüne güçlü bir giriş yapan yönetmenin filmleri, Yunan Yeni Dalga akımının rahatsız edici izlerine ve alışılmışın dışında hikâye anlatım tarzına sahip. Lanthimos’un Köpek Dişi (Kynodontas) filminin ekibinde yer alan Nikou, Lanthimos’un ayak izlerini zaman zaman takip ediyor hissi veriyor olsa da filmin kendine has atmosferi seyirciye daha karanlık ve analog öğelerle bezeli bir distopya tasviri sunuyor. Apples filmi seyirciyi, geçmişine ve hayatındaki insanlara dair hiçbir şeyi hatırlamayan bir adamın, ülkesinde baş gösteren bir amnezi salgını sırasında hem geçmişinden ve kendinden kaçma arzusunu hem varolma çabasını barından zihnine doğru bir yolculuğa çıkarıyor. Yunan Yeni Dalgasında en ön sıralarda yerini alan film, tavsiye listemizde de yerini alıyor.

Apples (2020)

Ataerkinin Kıskacında: Alexandros Avranas
Bir film düşünün ki, açılış sahnesi 11 yaşındaki bir kız çocuğunun balkondan atlaması ile başlıyor… Hem de o gün, bu küçük kızın doğum günü ve işin ilginç kısmı ise, ailesinden kimse pek yas tutuyormuş gibi gözükmüyor ve herkes hayatına devam etmek istiyor. Evet, aşina olanların da tahmin edebileceği gibi, bu bir Yunan Yeni Dalgası filmi! Miss Violence, Dark Crimes ve Love Me Not gibi filmlere imza atan Yunan yönetmen Alexandros Avranas, 2013 yılında yönettiği Miss Violence filmiyle, Venedik Film Festivali’nde En İyi Yönetmen dalında Gümüş Aslan kazanarak, kriziğin eşiğinde sinemanın küllerinden yeniden doğduğu ülkesine eli boş dönmüyor. Avranas, yaşadığı toplumu ele geçiren kaotik atmosferi, filmlerinin merkezine aileyi yerleştirerek anlatmaya çalışıyor. Aile kurumunun, toplum hakkında konuşmanın en iyi aracı olduğunu düşünen Avranas, filminde yarattığı ataerkil ve çarpık aile tablosuyla Yunan Yeni Dalga Sinemasına bir baş yapıt daha eklemiş oluyor.

Miss Violence (2013)

Kadınsı Bir Yaklaşım: Athina Rachel Tsangari
Yunan sinemasının önemli kadın yönetmenlerinden Athina Rachel Tsangari, sinema sektöründe pek çok farklı konumda yer aldığı başarılı işleriyle tanınıyor. Attenberg, Chevalier, The Capsule, After Before gibi başarılı filmlere imza atan Athina Rachel Tsangari, özgün mizah anlayışı ve çarpıcı görsel sunumuyla, endişe ortamının bir uzantısı olarak gelişen çağdaş sinematik hareketin mihenk taşı olarak tanınıyor. Yorgos Lanthimos’un Kinetta, Kynodontas ve Alps gibi filmlerinde yapımcı olarak da yer alan Tsangari’nin, pek çok ödüle aday gösterilen 2010 yapımı Attenberg filmi, ataerkil bir toplumda kadının konumuna dair farklı bir bakış açısı da sunuyor. Normallikten ne kadar uzak bir yapım olduğunu, açılış sahnesinden itibaren buram buram hissettiren Attenberg’in “tuhaf” olarak nitelendirilmesinden pek hoşlanmayan Tsangari, yine de akımın özelliklerine karşı tamamen aykırı bir duruş da sergilemiyor. Topluma uyum sağlayamayan ve insanları tuhaf blan bir bireyi merkezine alan film; seks, kadın ve kendini soyutlama gibi temaların başarılı bir harmanlanışı. Tsangari, kendi tarzının ve Yunan Yeni Dalga Sinemasının özelliklerini taşıyan çoğu filmin, aynı toplumsal ortamın ürünü olduğu için aslında birtakım benzer kodlar taşıdığını ancak her birinin oldukça özgün yapımlar olduğunu ileri sürüyor.

Attenberg (2010)

Tuhaflığın Acınası Hazzı: Babis Makridis
Hıçkıra hıçkıra ağlarken içten içe zevk alan bir adam düşünün ya da eşi komada olduğu halde, bu durumdan garip bir haz duyan… Yunan Yeni Dalga akımının belirgin özelliklerini, belki de en başarılı sunan yönetmenlerden Babis Makridis’in filmografisinde L, Oiktos, Birds (Or How to Be One) gibi filmler yer alıyor. Çevresindeki herkesin ona acımasından büyük bir zevk duyan ve insanların ilgisine muhtaç “tuhaf” bir bireyi merkezine alan Zavallı (Oiktos), karanlık atmosferiyle başarılı bir deneysel sinema örneği olarak karşımıza çıkıyor. Yorgos Lanthimos filmlerinden aşina olabileceğiniz bir estetiği sunan Makridis, durağan oyunculukları, absürt bir durumu ele alışı, kara mizah öğeleriyle ve çekim teknikleriyle tam bir Yunan Yeni Dalgası yönetmeni.

Zavallı / Oiktos (2018)
Diğer Yazılar: İzem Omay
Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir