Karanlıkla Karşı Karşıya

Tavır ve düşüncelerini her zaman sert bulduğum Spike Lee’nin siyahi insanların hakları hakkında yeni bir film yaptığını duyunca ister istemez heyecanlandım. Bu konudaki tutumunu bildiğim için yapacağı film ile devrim bayraklarını asacağını düşünmüştüm. Hele ki bir de yeni filmi için hazırlanmış afişleri görünce işte geliyor demiştim. Fakat iyi ki yanılmışım.  Spike Lee iyi ki BlacKkKlansman ile devrim bayraklarını değil barış bayraklarını asmış her yere. Hastalıklı, uzlaşma yanlısı olmayan düşüncelerin olmadığı bir dünya yaratmak istemiş, daha doğrusu bu dünyanın yaratılabileceğini karşısında duranlara göstermek istemiş. Elbette bu barışı kabul etmek istemeyen, kan ve kaos isteyen karanlık zihinler olacak. Fakat zaten onlar her zaman vardı, onların varlığına rağmen barış ve uzlaşım gerçekten zor değil.

BlacKkKlansman asında Blaxploitation sinemasına her karesinde selam çakan bir film. İzlerken bunu derinden hissedebiliyorsunuz. Fakat Spike Lee’nin verdiği selamlar bu kez bir başkaldırı için değil, uzlaşma yanlısı bir mesaj için. BlacKkKlansman ile Lee karanlıkların içine aydınlığı sokmak, iyi anlamda tezatlıklar yaratmak istemiş. Filmin ana amacı olan bu paradoksları ise iki vücuttan oluşan tek bir isim oluşturuyor. Beyaz Amerika’nın polis teşkilatında göreve başlayan siyahi karakterimiz sadece zamanın güçlü Ku Klux Klan’ına karşı mücadele etmiyor, aynı zamanda ayrılık yanlısı olan siyahi devrimcileri de ortak bir çatı atına almaya çalışıyor. Fakat iki koldan tek başına mücadele edemeyeceği için bir diğer ezilen “yahudi”yi, daha doğrusu “Beyaz Amerikalı’nın” yardımını alıyor. Her şeye rağmen BlacKkKlansman için ne kadar saf, temiz şiddetten uzak desem de aslında gizliden gizliye kışkırtıcı bir film olduğunu da inkar edemem çünkü faşist zihniyetleri resmederken onların geçmiş hakkındaki cehaletlerini gün yüzüne çıkarmaktan geri durmamış. Tabii bunun abartılı olduğu da söylenebilir fakat faşistler için müstahak bir tasvir.

Pek tabii BlacKkKlansman’ın da eksik yanları yok değil. Olayların gelişiminde aşamaların ayrıntılı işlenmemesi giriş ile gelişmenin eksik bir şekilde bütünleşmesine neden olmuş. Karakterlerin de yarım yamalak tanıtımları ile Lee belki de çok gevezelik yapmadan derdini anlatmak istemiş bilemiyorum ama bu bariz bir eksiklik olarak hissedilebiliyor. Ayrıca Lee’nin barış yanlısı tutumu hoşuma gitse de fazla aşırıya kaçmış eleştirisinde bulunacaktım. Fakat Lee filmin sonunda öyle görüntüler gösteriyor ki insanın kanı donuyor, bazı şeylerin hayalden öteye gidemeyeceğini, karşı tarafın şeytani düşüncelerinin son bulmayacağını acı bir şekilde gösteriyor. Her şeyi geçtim en acı olanı gerçekten de hepsinin kurgudan öteye gidemeyeceği, her zaman sevginin kazanamayacağı, bombaların yanlış yerlerde değil hedeflenen yerlerde patlayacağı ve yanlış insanların öleceği gerçeği. Lee güzel bir ütopya yaratmış ama ne yazık ki kendisi bile böyle olmayacağını bildiği ve mağrur bir şekilde kabul ettiği için filmin sonundaki acı görüntüleri paylaşma gereği duymuş. Bir yandan da bu görüntüler aracılığıyla Trump dönemine ışık tutmuş ve bu adamın liderliğindeki bir ülkede aydınlık günlerin gerçekleşemeyeceğini acı bir şekilde göstermiş.

Diğer Yazılar: Metin Kaçar
Ay Işığı
MFÖ’nün Bodrum Bodrum şarkısında Mazhar ustanın söylediği gibi, “Nasıl anlatsam, nerden başlasam?”...
Devamını Okuyun
Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir