Her yıl gerilim-korku türünde bir film, türevlerinden sıyrılıp yıla damga vurmayı başarabiliyor. Bu geleneğin geçtiğimiz yıllardaki son takipçileri It Follows, Don’t Breathe ve sadece tür bazlı değil, Oscar’a da damgasını vuran Get Out olmuştu. Bu üç filmin kendi yıllarında elde ettiği başarıyı bu yıl A Quiet Place’in devralacağı yazıldı, çizildi. Hem vizyonda iyi bir hasılat elde eden hem de eleştirmenlerden geçer not alan bir film oldu. Peki A Quiet Place gerçekten bu geleneği sürdürebilecek potansiyelde bir film mi?
A Quiet Place’den çıktıktan sonra aklıma ilk gelen şey, Yeraltı Canavarı (Tremors) oldu. Tremors’dan oldukça etkilenip, aynı konseptte yer üstü canavarları yaratılıp, buna sessizlik de eklenince ortaya ‘gerebilen’ bir film çıkmış. Bu sessiz filmde çıkabilecek her ses sizi ürkütebiliyor. Tüm bu unsurlar bir gerilim filmi adına olumlu şeyler. Fakat bir gerilim filminin gerçek bir başarıya imza atabilmesi için türüne yeni bire soluk getirmesi şart. Germek zaten bu türdeki tüm filmlerin sesle, ani çıkışlarla başarabildiği bir şey. Bu yüzdendir ki A Quiet Place’in gerebilmesi, ne yenilik ne de mükemmellik katabiliyor. Bunun için özgün olabilmek gerek. Eski kült gerilim filmlerinden araklanmış konsepte hiçbir yenilik getirmeden izleyenlere sunup, mantık hatalarını ve hikayenin iskeletini umursamayıp, izleyiciyi göz devrilesi anlarla germeye çalışmak ne yazık ki iyi bir film çekmek anlamına gelmiyor.
Yazının bundan sonraki kısmı SPOILER içeriyor!
A Quiet Place’de hikayenin iskeleti bomboş. Bir yaratık var, ses çıkaranı avlıyor. Tüm dünyayı felakete sürüklemiş, onca bilim-teknoloji canavarlara yenik düşmüş. Hadi bunları yok sayabilirim. Fakat filmde gerilimi başlatırken, karakterlerin başlarına gelecek hadiselerin, öncesinde izleyicinin gözüne gözüne sokulması tam bir facia. Bir çivi sahnesi var ki ibretlik. Buna başvuran bir yönetmen nasıl bunca övgüyle karşılanabiliyor hayret doğrusu. Sen git, Tremors’dan esinlen, seyirciyi korkutmak için basit oyunlara başvur sonra ses ile sessizliği ürküttüğün için başarılı film desinler! Hikayenin iskeleti de bunun kadar absürd. Gerilimi nasıl yaratalım demişler, sonra da sırf cıngar çıksın diye sus pus olmuş dünyaya bir bebek getirmişler. Hadi oldu bir hata diyelim, hiç mi plan düşünülmez hamilelik süresince. Zemini kapatan bir yatak ve bir solunum cihazı ile çözülür mü bunca sorun. Gerilimini böyle yarat sonra da ordan burdan çıkan şeylerle ürkütmeye çalış. Bunlar gerçekten göz ardı edilemez. Sırf seyirciye hoplatmalı zıplatmalı anlar yaşatmak için böyle basit şeylerden medet umulmaz. Tekrar aynı noktaya geliyorum. Bir oyunda tüfek varsa o tüfek eninde sonunda patlar denir ya, aynı o misal bir merdivendeki bir kaza sonucu insanın ayağına batabilecek pozisyona gelen bir çiviye odaklanıyor kamera ve sonra karakterler ordan indikçe ha bastı ha basacak diyoruz.
Senarist ve yönetmen A Quiet Place’i bir korku-gerilim filmi olarak tasarlamak yerine sağlam bir distopik film haline getirebilirlermiş. Olan Emily Blunt’a olmuş doğrusu. Sırf eşinin filminde oynayacak diye kariyeri ikinci sınıf filmlerle doldu taştı. Uzun lafın kısası mantık hatalarını ve hikayenin fenalığını es geçerek olmadık anlarda çıkan korkutucu seslerden irkilip, gerim gerim gerilmek istiyorsanız doğru adrestesiniz. Fakat dahası yok.