KARANLIĞIN ORDUSU

Army of Darkness (1992), Evil Dead serisinin üçüncü filmi ve Evil Dead 2: Dead by Dawn’ın (1987) doğrudan devamı niteliğindedir. Film, ilk gösterimini  9 Ekim 1992’de Sitges Film Festivali‘nde yaptı. Eleştirmelerden ise genel olarak olumlu eleştiriler aldı. Ayrıca film, Evil Dead serilerine büyük katkıda bulunan yapımcı Irvin Shapiro‘ya ithaf edildi.

Army of Darkness, önceki iki film gibi düşük bir bütçe ile çekilmedi. Sam Raimi’nin 1990’da çektiği Darkman’in başarısından sonra Universal Pictures, serinin üçüncü filmini yapmaya karar verdi.

Konu

Army of Darkness, Evil Dead 2’nin hemen ardından başlar ve bağlantılı bir şekilde ilerler. Ash (Bruce Campbell) kötülük ile savaşırken portalın içinden geçerek zaman yolculuğu yapar ve kendisini Orta Çağ’da bulur.Ash, Necronomicon’da bahsedilen kurtarıcı kişidir. Orada yaşayan halkı kurtarmak ve kendi zamanına geri dönebilmek için‘’karanlığın ordusu’’ ile savaşmak zorunda kalır.

Analiz

Ash, Evil Dead 2’nin büyük bir bölümünde komik ve absürt olayların içindeyken Army of Darkness’da çok daha ciddi, korkusuz, kısacası bir kahraman gibi tanıtılıyor. İlk iki filmden farklı olarak Ash, Orta Çağ’da sadece iblisler ile değil, kötülüğün yaratmış olduğu deadites olarak nitelendirilen canavarlar ve kemiklerden oluşan ölüler ordusu ile de mücadele ediyor.

Halk başlangıçta Ash’i, düşmanları Kızıl Henry’nin (Richard Grove) adamlarından biri sanıp onu canavarlar ile dolu bir kuyuya atıyorlar. Daha önce başına gelen olaylara ürkek yaklaşan  Ash, burada adeta tüm gücünün ve yapabileceklerinin farkına varıyor. Kuyunun içinde kurnazca ve soğuk kanlılığını koruyarak canavarlarıalt ediyor ve oradan çıkmayı başarıyor. O güne kadar kuyunun içinden tek bir kişi bile canlı çıkmayı başaramıyor. İlk defakahramanca savaşan birini gören halk, hem şaşırıyor hem de Ash’e karşı büyük bir hayranlık duyuyor. Bu sahneAsh’in koruma ve liderlik etme yönünü de açıkça gösteriyor.

‘’O, Orta Çağ’da sıkışıp kalmış bir 20.yüzyıl adamı.’’

Ash’in tüfeğini halka karşı doğrultup Boomstick dediği an, filmin kara mizah unsurlarını vurguluyor, aynı zamanda da ikonikleşen sahnelerinden biri oluyor. Bu sahne halk arasında şaşkınlık ve korku yaratıyor. Çünkü bu mekanik alet, o döneme ait değildir ve halk için anlaması güç bir nesnedir. Bu durum zaman yolculuğunu ve farklı dönemler arasındaki çatışmayı vurguluyor.Ash, tüfeği ile ateş ederken modern, kendi zamanına ait bir karakter olarak tanıtılıyor. Bu onun Orta Çağ’daki ortamıyla çatışmasını ve diğer karakterlerden ayrılmasını gösteriyor ki zaten başlangıçta da Ash, halk ile uzlaşamıyor ve kendi çıkarları doğrultusunda bencilce davranıyor.

Ash, kendi zamanına geri dönebilmek ve halkı kötülükten kurtarabilmek için Necronomicon’u bulup getirmesi gerekiyor. Kitabı yerinden alırken: ‘’Klaatu barada nikto’’ adındaki bu önemli sözleri söylemesi gerekiyor.Ash’in karşısına üç kitap çıkıyor ve en sonunda doğru olanı seçiyor fakat söylemesi gereken sözlerin bir kısmını unutuyor, yanlış söylüyor ve dikkatli davranmıyor. Çünkü Ash’in tek bir amacı vardır, o da bir an önce kendi zamanına geri dönebilmektir.Kitabın içerisinde yer alan sözler, Ash’i kendi zamanına geri götürebiliyor fakat halk için hiçbir yararı olmuyor çünkü kendi çıkarları doğrultusunda aceleci ve dikkatsiz  davranıyor ve sözleri yanlış söyleyerek  karanlığın ordusunuuyandırıyor. Zor durumda olan halkı içinden çıkamayacağı çok daha zor ve ölümcül bir durumun içine sokuyor.

Ash, karanlığın ordusuileberaber kendi kötü yansımasını da yaratıyor. Bu içsel çatışmanın fiziksel bir yansıması oluyor. İyi Ash ve kötü Ash, içindeki çelişkili duygularını ve kararlarını temsil ediyor.

‘’Zaten ölü olan bir orduyu nasıl yok edebilirsin?’’

Ash, Necronomicon’u halka teslim ettikten kısa bir süre sonra ortalık karışıyor.Ash’in bencilce davranışı halkın tüm inancını ve güvenini yerle bir ediyor.  Hoşlandığı kadın Sheila, (Embeth Davidzt) gözlerinin önünde bir canavar tarafından kaçırılıyor ve hiçbir şey yapamıyor. Bu andan sonra bencilce davranan Ash gidiyor, yerine halkla birlik olan, onları kurtarmak için elinden gelen her şeyi yapan, cesaretlendiren ve kötülüğü yenebileceklerini inandıran kahraman bir Ash geliyor. Kısacasıkendi benliğine geri dönüyor. BuradaSheila’ya karşı hissettiği duygular ön plana çıkıyor çünkü eski kız arkadaşı Linda’yı kötülük yüzünden kaybediyor, bu yaşadığı travma onu kendine getiriyor ve halka karşı yaptığı hatanın da farkına varıyor, onlarla birlik olup karanlığın ordusuna karşı güçlü bir savunma gerçekleştiriyor.

Stil-Teknik

Army of Darkness, önceki iki filmden farklı olarak daha büyük bir bütçeye sahip, bu sebeple teknik öğelerde belirgin farklılıklar karşımıza çıkıyor. Savaş sahneleri için büyük çaplı setler oluşturuluyor. Bu kamera hareketlerinin daha karmaşık ve ölçeklendirilebilir olmasını sağlıyor. Çatışma sahnelerindeki hızlı kamera hareketleri ve geniş açılı çekimler filmi epik bir ölçekte sunuyor. Bu görsel açıdan hikayeyi oldukça zengin gösteriyor. Öte yandan Sam Raimi’nin korku stilini oluşturan teknikleri de görüyoruz, hızlı zoomlar, dinamik kaydırmalar ve kötülüğün gözünden işlenen kamera hareketleri gibi.

Orta Çağ atmosferi; kostüm tasarımları, setler-dekorlar aracılığı ile başarılı bir şekilde yansıtılıyor. Danny Elfman’ın karanlık, tehditkar ‘’March of the Dead’’ teması filmin kalitesini üst seviyelere taşıyor.

Film, özel efektleri de ustaca kullanıyor. Deadites’ların görünümünde stop-motion ve animasyon kullanılıyor. Canavarların hareketlendirilmesi ve savaş sahnelerindeki kemiklerden oluşan ölüler bu teknik ile oluşturuluyor. Bu da filmdeki karanlık ve fantastik unsurları daha çarpıcı bir hale getirirken aynı zamanda canavarların ve ölülerin detaylı animasyonları da filmi görsel açıdan zengin gösteriyor. Böylece film, dönemin teknolojisini ve yaratıcılığını oldukça başarılı bir şekilde izleyiciye sunuyor.

The Evil Dead’in sinir bozucu atmosferik korkusu, Evil Dead 2: Dead by Dawn’ın kara mizahla harmanlanmış grotesk çılgınlığı ve Army of Darkness’ın epik fantastik dünyası, Sam Raimi’nin yaratıcılığı ve vizyonu filmlerin zaman içindeki değişimini yansıtıyor. Evil Dead serisi korku sinemasının karanlık ve eğlenceli yanlarını ustaca birleştiren bir başyapıt olmayı başarıyor.

Diğer Yazılar: Ayfer Kaplan
YAŞAYAN ÖLÜLERİN GECESİ
Night of the Living Dead (1990), usta yönetmen George A. Romero’nun 1968’de...
Devamını Okuyun
Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir