SEVGİLİ ALICE

Alice, Sweet Alice (1976), orijinal adıyla ”Communion” Alfred Sole tarafından yönetilen, aynı zamanda maskeli katil olarak da bilinen bir Amerikan psikolojik slasher filmidir. Film, ilk gösterimini ”Communion” adıyla Chicago Uluslararası Film Festivali’nde yaptı. 1981’de ise Holy Terror adıyla yeniden gösterime girdi.

Film, Amerikan yapımı olmasına rağmen stili ve hikâyenin ilerleyişi bakımından yer yer İtalyan Giallo filmlerini anımsatıyor. Bu yapıda filmi bilindik Amerikan slasher kalıplarından ayırıyor. Çünkü film; dini ikonografileri, parçalanmış aile yapısını, karakterlerin bozulmuş psikolojileri etrafında dünyaya nasıl baktıklarını ve bunun sonucunda ortaya çıkan eylemlerini gösteriyor.

Analiz

Yazının buradan sonrası spoiler içerir

New Jersey’de yaşayan 12 yaşındaki Alice, (Paula Sheppard) özellikle teyzesi Annie (Jane Lowry) tarafından dışlanan hor görülen asi bir çocuktur. Alice’in asi yönü sadece teyzesi Annie’nin kötü davranışlarına dayalı değildir. Alice, anne ve babası ayrılmış, annesine öfke duyan, babasını özleyen ve ergenliğin geçiş döneminde olan bir çocuktur. Ve sık sık kız kardeşi Karen (Brooke Shields) ile karşılaştırılır. Karen; mükemmel, uslu, akıllı, Alice ise yaramaz, sorun çıkaran bir çocuk olarak gösterilir. Alice’in ailesi koyu katolik olduğu için kliseye çok bağlıdır. İlk Komünyon gününde Karen, maskeli ve sarı yağmurluklu bir kişi tarafından boğularak vahşice öldürülür. İlk başta kimse Alice’den şüphelenmez. (Teyzesi Annie hariç) Çünkü çocuklar masumdur ve kötü şeyler yapmazlar, özellikle Tanrı’nın evinde asla.

”Ebeveynlerin işlemiş olduğu gühanların bedelini çocuklar öder.”

Karen’ın ölümünden sonra, Annie, kız kardeşi Catherine’e (Linda Miller) destek olmak için bir süre yanına taşınıyor. Tabii bu durum çok uzun sürmüyor çünkü Annie ve Alice aynı çatı altında sürekli tartışıyor. Alice kendisini koruyup savunabilen bir çocuk olduğu için teyzesi Annie’ye rahatlıkla karşılık verebiliyor. Catherine’in bazı konularda kız kardeşi Anine’yi desteklemesi Alice’in asi davranışlarını daha da tetikliyor. Çok geçmeden Annie apartmanda maskeli ve sarı yağmurluklu bir kişinin bıçaklı saldırısına uğruyor, çığlıklar içerisinde bunu yapanın Alice olduğunu haykırıyor.

”Saldırıyı gerçekleştirenin yüzünü görmeden karakterin bu kanıya varması onun nefretinin ve ön yargısının ne kadar keskin olduğunu gösteriyor.”

Annie, hastanede polisin yanında korku içinde ona saldıranın Alice olduğunu haykırırken kız kardeşi Catherine ile çatışıyor. Bu sefer Catherine kızı Alice’den yana oluyor ve onu savunuyor, suçu Annie’nin kızı Angela’ya (Kathy Rich) atıyor. Bu sahnede iki kız kardeş arasındaki şiddetli çatışmaya şahit olurken aynı zamanda aralarında güven ve saygının olmadığını da görmüş oluyoruz. Bu noktadan sonra saldırıyı gerçekleştirenin Alice olduğuna dair şüpheler artıyor fakat Alice, film boyunca saldırıları gerçekleştirenin kız kardeşi Karen olduğunu dile getiriyor. Gözlem altına alınan Alice’in, pedagogun incelemesi sonucunda şizofreni belirtileri gösterdiği ve anne-babası tarafından ilhmal edilip yalnız bırakıldığı anlaşılıyor. Örneğin; Catherine, Alice’in regl olmaya başladığını pedagogdan öğreniyor ve büyük bir şaşkınlık yaşıyor. Bir annenin kızına en yakın olması gereken konudan haberi dahi olmuyor. Bu da anne-kız arasındaki bağın ne kadar zayıf olduğunu gösteriyor.

Stil-teknik

Filmin görsel tasarımı da dini ikonografiler ile doludur. Mumlar, haçlar, tespihler ve Meryem Ana’nın sanatsal tasfirleri belirgin bir şekilde ön plana çıkıyor. Örneğin bir sahnede; dini ikonografiler arasında Amerika bayrağının yer aldığı bir karpostal dikkat çekiyor. Burada film, Amerikan aile yapısına eleştiri getiriyor. Hikâyenin genel işleyişi de dağılmış aile yapısını ve toplumun ahlaksız yönlerini ele alıyor. Örneğin; garip görünümlü ev sahibi Alphonso’nun (Alphonso DeNoble) Alice’e karşı olan uygunsuz davranışları toplumun nasıl bozulduğunu açıkca gösteriyor.

Film boyunca olaylar sarı renkli yağmurluk ile gerçekleştiriliyor. Özellikle sarı rengin tercih edilmesi; endişeyi, obsesyonu, güvensizliği, deliliği ve ön yargıyı temsil ediyor. Kurgudaki yakın planlar korkudan çok yoğun gerilim dolu anlar yaşatıyor. Sesin, bakışın ve müziğin doğru noktalarda kullanılması, kameranın detay çekimlerle ipuçları vermeye çalışması filmin kendine has yapısını ortaya çıkarıyor.

Mistik yönü ağır, yoğun dini kaygılar ve sembollerle dolu Alice, Sweet Alice, izleyicinin aklında birçok soru işareti bırakıyor. Bu yönüyle film, slasher türü içerisindeki farklılığını koruyor.

Diğer Yazılar: Ayfer Kaplan
Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir