1990’ların ünlü yatırım şirketi Stratton Oakmont’un kurucusu, zeki borsacı Jordan Belfort’un otobiyografisinden uyarlanan film, 2000 sonrası biyografik filmler içerisinde gördüğüm bir zirve. Scorsese, Goodfellas (1990) ve Casino’da (1995) çok iyi başardığı biyografik suç filmi kalıbını burada biyografik suç komedisine çevirir.
Scorsese, küçük işlerle başlayıp büyüyerek suç imparatorluğu haline gelen bir grup insanın hikayesini kalıp olarak yine bildiğimiz tarzda aktarır, zira filmi “suç dünyasına girme aşaması”, “suç imparatorluğu haline gelme”, “güç sarhoşluğu ve şaşaalı dönem”, “suçlu – ajan ilişkisi” ve “maddi ve manevi açıdan kaçınılmaz çöküş” şeklinde beş epizotta özetlemek mümkün. Buna rağmen hikaye içerisinde de aykırı seçimler mevcut. Misal, ana karakterin örnek aldığı kişi sayesinde suç dünyasına girmesi bir formüldür. Yıllar geçer, tekrar karşılaşırlar vs. Yalnız restoranda geçen on dakikalık bir diyalog sahnesinde Belfort’u etkisi altına alarak hayata bakış açısını değiştiren Hanna karakterini şirket battıktan sonra film boyunca bir daha hiç görmeyiz
Biçim ve içerik ise hikaye örgüsünün gelenekselliğinin aksine görsel ve kurgusal açıdan çok fazla yenilikçi, dinamik hamleler barındırarak Scorsese’nin “destansı suç komedisi” oluşturma çabasına büyük katkı sağlar. Slow motion çekimlerle hareketli müziği harmanlama, dramatik bir sahneyi televizyondaki Temel Reis görüntüleriyle paralel olarak kurgulama gibi çılgın fikirler filmi her anında izlenilir kılmayı başarır. Yüksek ikna kabiliyeti ve çok iyi bir motivasyon konuşmacısı olan Belfort’un çalışanlarını da kendisi gibi ahlaksız sistemin çarkı içerisinde açgözlü, güce ve paraya tapan insanlar haline getirmesi, şirketi kadın bir çalışanın saçlarının 10 bin dolar karşılığında sloganlar eşliğinde sıfıra vurdurulmasından, hedef tahtasına cücelerin fırlatılmasına kadar birçok uçuk fikrin cirit attığı bir karnaval ortamına dönüştürür.
Bu yazı Cinedergi yazarlarından Halil İbrahim Sağlam tarafından özel olarak yazılmıştır.