NORMALLEŞTİRİLEN TECAVÜZ ve SEKTÖRÜN ERKEKLİK ZIRHI: VENEDİK FİLM FESTİVALİ PROTESTOLARI

“Asıl istediğimiz, bu erkekleri festivale davet ederek

 tecavüz kültürünü normalleştiren,

vurgulayan ve mağdurları görünmez kılanlara bir mesaj vermek.”

Dünyanın en eski film festivali olan Venedik Film Festivali bu yıl 80. yaşını kutluyor. 30 Ağustos Çarşamba günü başlayan festival, yıldızlarla dolu, güçlü ve etkileyici programı kadar, skandallarıyla da gündemde olan yönetmenlere seçkide yer vermiş olmasıyla büyük bir tartışmaya sebep oluyor.  

#MeToo eylemlerinde kadınlar tarafından ifşa edilen Roman Polanski, Woody Allen ve Luc Besson taciz iddialarının merkezinde yer alan isimler. Bu üç yönetmen neden protestoların ve iptal kampanyalarının hedefinde, kısaca bir hatırlayalım.

Suçunu İtiraf Eden Polanski’nin 188 Ülkeye Girişi Yasak!

“The Palace” filmiyle yarışma dışı kategoride yer alan Roman Polanski, 1978 yılında Samantha Geimer’e, Geimer henüz 13 yaşındayken tecavüz ettiği iddiasıyla mahkemeye verilmişti. Avukatının kendisine sadece 7 hafta hapis yatacağı konusunda güvence vermesiyle tecavüz iddiasını kabul eden Polanski, 42 gün ceza evinde yattıktan sonra serbest bırakılmıştı. Dava süreci yeniden başlayınca uzun süre hapis yatmaktan korkan Polanski, ABD’den kaçarak Fransa’ya iltica etmiş, sonra da Fransız vatandaşlığına geçmişti.

Festival Direktörü Barbera Skandalları Görmezden Geliyor!

Hollywood Reporter’a konuşan festival direktörü Alberto Barbera, Roman Polanski’yi Venedik’in resmi programına dahil etme kararını savundu:

“Polanski davası 50 yıldır tartışılıyor. Bir insanın sorumluluklarıyla bir sanatçının sorumlulukları arasında neden ayrım yapılamadığını anlamıyorum. Polanski 90 yaşında, çalışan birkaç ustadan biri, olağanüstü bir film yaptı. Bu kariyerinin son filmi olabilir, ancak umarım 105 yaşına kadar film yapan De Oliveira gibi olabilir.”

Woody Allen, Dylan Farrow’la İlgili İstismar İddialarıyla Yeniden Gündemde

Son filmi ve Fransızca ilk filmi olan “Coup de Chance” ile yine yarışma dışı kategoride yer alan Woody Allen, festivalin en dikkat çeken ismi oldu. Üvey kızı Dylan Farrow’u yedi yaşındayken taciz ettiği iddia edilen Allen, kırmızı halıdaki yürüyüşünü yuhalamalar ve “Tecavüz kültürüne hayır!” sloganlarının eşliğinde gerçekleştirmek zorunda kaldı.

Dylan Farrow’un annesi Mia Farrow, 1992 yılında konuyu mahkemeye taşıyarak  Dylan’ın velayetini almaya hak kazanmıştı, ayrıca mahkeme Woody Allen’ın kızını görmesini yasaklamıştı. Dylan Farrow “En sevdiğiniz Woody Allen filmi hangisi?” sorusuyla başlayan mektubunda, çocukken ünlü yönetmen tarafından uğradığı tacizi kamuoyuyla paylaşmış ve 2014’te bu olayın yeniden gündem olmasını sağlamıştı. 

İstismar iddiaları sonrasında Amerika’da beklediği desteği alamayınca rotasını Avrupa’ya çeviren Allen, gerekli  finansmanı buradaki dağıtımcılarda buldu. Hollywood desteğinden mahrum kalan Allen’a göre bu idiaların tümü Mia Farrow’un uydurması.

Venedik Film Festivali – Kırmızı Halıdaki Protestolar

“Tecavüzcü Yönetmenlere Spot Işığı Yok” 

Kırmızı halı törenindeki eylemlerde yer alan Melania isimli bir gösterici The Hollywood Reporter’a yaptığı açıklamada “Ülkemizde kadın cinayetleri salgını varken, saldırı ile suçlanan erkekleri kutlayan bu festivalin tecavüz kültürünü protesto ediyoruz” dedi. 

Başka bir protestocu, Martha ise eylemlerinin amacını şu şekilde açıkladı:

“Film festivalinin, haklarında toplam 17 cinsel saldırı iddiası bulunan bir değil üç yönetmeni davet etme kararını protesto etmeye karar verdik. Adalet sisteminin hoşgörüyle yaklaşma eğiliminde olduğu kuvvetli ve etkili beyaz erkeklerden bahsediyoruz. Asıl istediğimiz, bu erkekleri festivale davet ederek tecavüz kültürünü normalleştiren, vurgulayan ve mağdurları görünmez kılanlara bir mesaj vermek.”

“Altın Aslan bir tecavüzcüye mi gidecek?”

Protestoda yer alan “Will he Golden Lion go to a rapist?” yazılı pankart en dikkat çekici olanıydı: “Altın Aslan bir tecavüzcüye mi gidecek?”

Protestolarda Allen ve Polanski dışında yuhalanan bir diğer isim de Oyuncu Sand Van Roy’un cinsel saldırıyla suçladığı Luc Besson oldu.  Besson’un yeni filmi “Dogman” de festival kapsamında gösterilecek. Van Roy, Besson hakkında ilk saldırı suçlamasını 2018’de, Paris’teki Bristol otelindeki tanışmalarının ardından yöneltmişti.

“Cinsel İstismar Mağdurlarına Karşı Haksızlık”

Bugüne dek bu üç isimden cezai bir suçla itham edilen tek kişi Roman Polanski oldu.  Luc Besson’a yöneltilen taciz iddialarını her seferinde reddeden Fransız mahkemeleri, en son Besson’un Belçikalı bir aktrise saldırdığı iddiasıyla açılan davayı da düşürdü. Neyseki Hollywood Woody Allen’dan desteğini çekti. Çekti çekmesine ancak bu skandal isimlerden hızla uzaklaşması gerekenler en başta oyuncular olmalı. Görünürlüğü de kamuoyundaki etkisi de fazla olan yıldız oyuncuların öncelikle bu yönetmenlerle çalışmaması sonra da katıldıkları platformlarda bu iddiaları/suçlamaları dile getirmeleri ve #MeToo hareketini büyütmeleri çok önemli. Tıpkı Adèle Haenel’in 28 Şubat 2020 tarihinde gerçekleşen 45. Cesar Ödül Töreninde yaptığı gibi. Haenel o gece Polonya’lı yönetmen Roman Polanski’nin ‘En İyi Yönetmen’ ödülünü almasını prostesto ederek salonu terk etmişti. Céline Sciamma ve birkaç sinemacı daha Haenel’e eşlik ederek tepki göstermişti. Adèle Haenel, Polanski’ye adaylık verilmesinin cinsel istismar mağdurlarına karşı haksızlık olduğunu söylemişti.

Erkek Dayanışması Mağduru Görünmez Kılıyor

#MeToo hareketi, Weinstein vakasının ortaya çıkmasıyla başlamıştı. Hollywood’un ünlü yapımcısı Harvey Weinstein, aralarında ünlü aktrislerin de yer aldığı onlarca kadına cinsel tacizde bulunmuştu. Polanski’nin istismar olayları da bu hareketin güçlenmesini sağladı. Burada unutulmaması gereken #MeToo hareketine destek veren Gwyneth Paltrow, Ashley Judd, Jennifer Lawrence ve Uma Thurman gibi kadın oyuncuların olduğu kadar, Polanski’nin kanuni olarak yaşı küçük biriyle cinsel ilişkiye girmiş olsa da bunun bir tecavüz olmadığını ve mağdur çocuğun ilişkiye girmek istediğini, Polanski ile flört ettiğini söyleyerek Polanski’yi savunan yönetmen Quentin Tarantino gibi erkeklerin de olduğu. Maalesef hem tacizci hem de tacizi savunan/yok sayan erkek egemen anlayış sektöre fazlasıyla hakim. Çocuk tacizlerini hem umursamıyorlar hem de kariyerlerine zerre leke sürülmüyor.  

Adèle Haenel elbette haklıydı. Yapılması gerekeni yapmıştı; yerinde ve zamanında bu tepkileri gösterebilmek, gösterenleri de yalnız bırakmamak, suça ve adaletsizliğe sessiz kalmamak hepimizin görevi olmalı.

Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir