Edebiyat eserlerinin sinemaya uyarlanması sıkça tercih edilen bir durum olsa da uyarlamanın altından başarıyla kalkmak bir hayli zordur. Okuyucunun kitabı okurken hayat verdiği karakterleri beyazperdede farklı şekillerde görmesi, hikayenin süre nedeniyle kısaltılması veya hikayenin sinemaya daha uygun olacağı düşünülerek değiştirilmesi kitapla bağ kuran okuyucunun filmi beğenmemesine neden olur. Genel olarak kitabını okumadan izlenen uyarlama yapımlar beğenilirken, önce kitabını okuyup sonra filmi izlenen uyarlama yapımlar sert bir şekilde eleştirilir. Bu konuyla ilgili verilebilecek çok örnek varken biz bu zamana kadar ki en iyi uyarlamalardan birisine, Koku: Bir Katilin Hikayesi filmine bakalım.
Koku: Bir Katilin Hikayesi, Can Yayınları tarafından yayınlanan Patrick Süskind’in aynı adlı romanından uyarlanan bir film. Patrick Süskind’in aşırılığı normalleştirdiği hikayelerinden biri olan Koku, kitabı okuyanların ara ara kafalarını kaldırıp etrafı koklamalarına neden olacak kadar koklama duyusunu tetikliyor. Jean-Baptiste’in neredeyse her şeyin kokusunu alışını anlatırken okuyucuda o an eline ne geçerse koklama isteği uyandırıyor.
Film, kitaptaki hikayeye sadık kalarak ilerliyor. Paris’te doğan Jean-Baptiste Grenouille diğer insanların alamayacağı kokular dahil her şeyin kokusunu alabiliyorken henüz bebekliğinde bunun yarattığı sorunlarla mücadele etmeye başlar. Herkes tarafından dışlanan Grenouille kendisini tüm dünyadan soyutlayıp içine kapandığında kendi kokusu olmadığını fark eder. Sonrasında ise hikaye Jean-Baptiste’in tüm insanlığı kendinden geçirecek bir koku üretmesine kadar ilerler.
Jean-Baptiste Grenouille rolünde Ben Whishaw’u izlediğimiz filmde Dustin Hoffman ve Alan Rickman da yer alıyor. Karakteriyle mükemmel bir uyum yakalayan Ben Whishaw Jean-Baptiste’in hissettiklerini izleyenlere aktarmayı başarıyor. Aşırı koku alma duyusu nedeniyle çılgınlığın eşiğinde dolaşan Jean-Baptiste’in bir katil olarak hikayesi anlatılırken Ben Whishaw’un varlığı filmi bir üst noktaya taşıyor.
Koku: Bir Katilin Hikayesi filmi kitaba neredeyse birebir bağlı kalıyor. Kitapta yer alan muhteşem hikayeye herhangi bir ekleme yapma ihtiyacı duyulmuyor. Filmin en sancılı yeriyse sonu. Kitapta Jean-Baptiste’in koklama duyusunu anlatan Süskind muazzam anlatımıyla aşırılığı okuyucularına aktarabiliyor. Süskind’in edebi başarısı sayesinde kitabın sonundaki aşırılık kitabı tamamlayan bir unsur olarak Jean-Baptiste’in hikayesinin zirvesi oluyor. Filmi izlerken benzer duyguları hissetseniz de Süskind’in yarattığı dünyanın içine giren okuyucudan farklı olarak filmin sonundaki aşırılık sizi tatmin etmeyebilir. Final sahnesi sinema için de ilgi çekici bir sahne olsa da edebi yönü olmadan zayıf kaldığını belirtmek gerekir. Yine de hem kitabı okurken elinizden bırakmak istemeyeceğiniz, filmi izlerken zamanın nasıl geçtiğini anlamayacağınız bir hikayeye sahip olan Koku: Bir Katilin Hikayesi muhakkak izlenmesi gereken yapımlar listesinin ilk sıralarında yer alıyor.
Kitabı Can Yayınları‘ndan satın almak için buraya tıklayınız.