Kingsman: Altın Çember

İlk Kingsman meğerse bir eğlence dünyasından öte yeni bir ajan mitolojisinin de kapılarını aralamış da haberimiz yok. Nasıl derseniz? Şöyle anlatayım. İlk filmin ortaya koyduğu ciddi takım elbise, gözlük tipleri gitmiş; ciddilik gitmesine karşın bir Amerikan absürtlüğü yerine getirilmiş. Ve beklenenin aksine Kingsman o soğuk İngiliz mizahını korumak yerine onu geliştirerek iyice ısıtıp bir Amerikan absürtlüğünü yansıtıp popüler olmayı seçmiş. Soğuk İngiliz mizahı derken ilk filmin mizahını kötülediğim düşünülmesin. Yalnızca belli kalıplar içinde mizahı film içinde sıkıştırmak şeklinde seyircisinin önüne çıkmıştı. Bu ortaya çıkış eğlenceli olmakla birlikte tencerede kaynayan su misali bir sıkışmışlığın içindeydi. 2. Filmde ise ilk filmde koyduğu bu sıkışmışlığı da üstünden atarak kendi mizah alanını genişletiyor film. Bu alanı genişletirken absürtlükle birbirini takip eden ama aslında birbirinden farklı olan ikinci Kingsman var oluyor.

Soğuk İngiliz mizahının ölümü

İlk Kingsman filminde ciddi bir ajan filmi gibi bir merkez,  bir lider ve ajanları olan bir Kingsman organizasyonu ile tanışmıştık. Dolayısıyla filmin yapısını kurmak üzere konulan bu taşlar, komikten öte ciddi bir resim çizmeyi iş edinmişti. Olay kurgusu da göz önüne alındığında; bir ajan örgütü kendisine katılması için adaylar seçiyor ve bu adaylardan birinin filmin kötü adamı olan Valentine’i durdurması üstüne kuruluydu. Bu arada; eğitim sırasında paraşüt açılmama, köpek sahibi olma, şemsiyenin silah olması gibi etmenlerle komik olmanın peşindeydi. Soğuk mizahtan da kastım buydu. Başka mizaha da nedense gerek duyulmamıştı. Komik olma peşinde değildi ilk film. İkinci film bu durumu bir sorun olarak görmüş olacak ki bu sıkışmışlıktan kurtulmayı kendine dert edinmiş.

İkinci Kingsman ilk andan beri bu sıkıcılığını atmak için çabalıyor gibi. Önce ilk filmde olduğu gibi yeni bir kötü ama bambaşka absürtlüklerle donatılmış tatlı bir kötü kadınla ortaya çıkıyor. Bu kadın yani Julianne Moore’un karakteri kendine has absürtlükleriyle Kingsman’ı haklamanın peşine düşüyor. Soğuk mizahın yerine daha yüzü gülen ve kolaylıkla güldüren bir mizah karşımıza geliyor. Moore’un karakterinin yaşadığı yer, beraberinde çalıştığı ekip hain bir kötü portresinden öte komik ama ciddiye alınır bir kötü tipi yaratıyor. Bu da filmin komik yanının ağır basacağının müjdesi oluyor.

İlk filmde de kötü karakterimiz komikti ama bu sadece karakterle ve mimiklerle sınırlıydı. Hatırlanacağı üzere; dünyayı ekolojik dengeyi korumak maksadıyla yok edip kendine yeni bir dünya yaratma hedefi vardı. Valentine’in seri gülüşleri ile bir çizgi film kötüsü vardı. Dediğim gibi bu değişiyor ve genişliyor. Hem de bu çizgi film kötüsü hali çok değiştirilmiyor. Yeni dekorlar ve karakterle kötülük mizahi anlamda hem eğlenceli hem hain bir havaya giriyor.

Kingsman’da da bir takım değişikliklere gidiliyor. Yeni karakterlerle beraber film Amerika’ya açılıyor. Amerika’ya açılırken de mizahını ithal etmiş oluyor. Amerikan kuzenleriyle kaynaşan Kingsman – bunun ortaya çıkışı da enteresan bir korkunçlukla oluyor – artık kovboylarla, festivallerle, sarayla, kelebeklerle eklektik ve popüler bir yapıya kavuşuyor. Özellikle kelebek sahnesinin absürtlüğü, geçen filmin mizahını yıkıp yenisinin yapıldığını gösteriyor. Soğuk İngiliz mizahını gömüp sulu Amerikan mizahının önü açılıyor.

Kingsman’ın Amerikan mizahına dönüşmesi çok acı da olsa soğuk mizahından kurtulması seyircinin hayrına olmuş.

Kingsman eşittir Bond artı çizgi film estetiği

İkinci Kingsman’a Amerikan mizahının dokunmasıyla beraber ilk filmin kısıtları kalkıyor. Eğlence haliyle daha fazla öne çıkarılıyor. Öyle ki festivaller, kovboylar filmi İngilizlerin elinden alıyor. Film aksine bayağılaşmıyor ama haddinden fazla popülerleşiyor çünkü ilk film zaten bir çizgi film estetiğine sahipti. Bu filmin dolayısıyla formülü Bond artı çizgi film estetiği temsil ediyor.

Amerikan mizahının yanına çizgi film estetiği eşlik edince İlk Kingsman’ın elit duruşu tamamen atılmış oluyor ve olaylar daha komikleşiyor. Bu komikleştirme, kuşkusuz Kingsman’in derisini değiştiriyor. Elit karakter gidiyor, soğuk mizah yitiriliyor onun yerine absürtleşen ve saçmalamaya çalışan bir Amerikan komedisi geliyor. James Bond’un asil bir parodisi olan ilk filmin derdi; ciddiye alınmak iken, ikinci filmde mesele sadece güldürmek oluyor. Gerçekten kovboy kıyafetli ajanla; Bond’dan hareketle çizilmiş Kingsman portresindeki kan uyuşmazlığı hemen kendini ele veriyor.

Sonunda yadsınamaz şeklinde eğlenceli bir film ortaya çıkıyor ancak Kingsman’in bir yeni filmi yapılacaksa özünü yitirmemesini ve absürt halini koruması en büyük dileğimdir. O zaman gerçekten iyi bir ajan filmi izlemiş olacağız.

Diğer Yazılar: Burç Karabulut
Cingöz Recai
Avrupa Soslu Türkiye Usulü Bir Hikaye Peyami Safa’nın romanından üçüncü kere beyazperdeye...
Devamını Okuyun
Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir