Gurbet Kuşları

Gurbet Kuşları bu zamana dek iki farklı bakış açısıyla okunan filmlerden. Birincisi köylüyü aşağılayan, hor gören, görece batıcı bakış açısı, ikincisi köylüyü korumaya çalışan, göçün kötü etkilerini anlatan görece milliyetçi bakış açısı.

Önce ilk açıdan ele alalım. Gurbet Kuşları filminde köyden göç eden aile İstanbul’un şahı olmaya geliyor. Ancak işler hiç de düşündükleri gibi gitmiyor. Çocukların tamamı büyük şehrin büyüsüne kapılıyor. İstanbul’da yaşamanın ne demek olduğunu algılayamayan ve İstanbul’u “hak etmeyen” köylü ailenin her bireyi bu şehre ayak uyduramama konusunda birbiriyle yarışıyor. Kendisini geliştirememiş “köylü kafasıyla” İstanbul’un modernizmine ters düşüyorlar. İkinci açıdan baktığımızda ise toplumun temelinde yer alan saf ve iyi niyetli köylünün, çıkarları için her şeyi yapabilecek insanların memleketi İstanbul’da yok olmaya mahkum olmaları görüşü öne çıkıyor. Büyük şehrin insanlarının kaybolan namus, onur, haysiyet kavramları içinde hayatta kalma mücadelesi verirken bir yandan da benliklerini kaybetmeyle karşı karşıya kalıyorlar. Ancak her iki bakışta da eksik yönler mevcut. Üretmesi için değil üretmemesi için çaba harcanan, eğitimi kısıtlanan, maddi olanakları yok edilen köylünün göç etmesini haksız bulma yanlışına düşmeden, ancak göç ettiği büyük şehirde köyünde çalıştığından daha fazla çalışıp daha azına kanaat getiren bir yandan da kolay yoldan köşeyi dönmeyi planlayan köylüyü de sorgulayarak ama göçün, çarpık kentleşmenin, yok olan insani duyguların sorumluluğunun toplumun her kademesinin üzerinde olduğunu unutmayarak değerlendirmek belki de en doğrusu olacaktır.

Gurbet Kuşları toplumumuzun da siyasetimiz gibi kısır bir döngüde olduğunun önemli kanıtlarından birisi. Nüfusu henüz milyona ulaşmasa ve çok katlı plazalara sahip olmasa da İstanbul aynı İstanbul. İş bulma umuduyla göç edenlerin, kurnazlıkla işlerini yürütenlerin yani çakalların, namus kavramını sadece kadınlar üzerinden değerlendirenlerin, ailesinden utanan ve kendisinden daha yukarıda gördüğü insanların yaşamına özenen çocukların dişlilerini oluşturduğu kocaman bir makine. Günümüzden en önemli farkı ise çarpık kentleşme ve sonrasında dönüşüm adıyla rant kurbanı edilen kentin neredeyse bakir görüntüleri. Yönetmen Halit Refiğ’in köylü kentli çatışmasını anlattığı hikayesinin arasında yer verdiği İstanbul manzaraları muazzam, aynı zamanda günümüz İstanbullularına ah çektirecek cinsten.

Filmde iş bulma ve daha iyi bir hayat yaşama umuduyla İstanbul’a göç eden, bunun karşılığında İstanbul’dan aradığını bulamayan hatta elindekilerden de olan bir ailenin dramı anlatılıyor. Hep birlikte çalışmaya geldikleri İstanbul’da tüm çocuklar bir yere savruluyor. Aile İstanbul’da tutunmayı başaramazken onlarla beraber göç eden ve ara ara filme dahil olan hemşerileri kurnazlığıyla İstanbullu olmayı başarıyor.

Gurbet Kuşları önemli bir oyuncu kadrosuna sahip. Tanju Gürsu, Cüneyt Arkın, Sevda Ferdağ, Filiz Akın, Hüseyin Baradan gibi isimlere sahip Gurbet Kuşları Cüneyt Arkın’ın ilk filmi olması açısından da önemli. Filmde yer alan kavga sahnesi ile Cüneyt Arkın’ın kariyerinin farklı bir yöne çevrildiği biliniyor. Çok konuşulan bir sahneyle eleştirilen Sevda Ferdağ’ın ise oyunculuğunu tartışmamak gerekir. Nitekim feleğin çemberinden geçmiş bir insanı sündürmeden başarıyla oynadığı gerçek.

İlk kez düzenlenen Altın Portakal’ın En İyi Film ödülüne layık görülen Gurbet Kuşları günümüz festival yöneticilerine de bir ders olmalı. Geçen yıl yaşanan sansür olayıyla ismine gölge düşüren Altın Portakal 1964 yılında yapılan ilk festivalin oldukça gerisinde ne yazık ki.

Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir