Gizli Sayılar

2016 ABD yapımı olan film, Ulusal Havacılık ve Uzay Dairesi (NASA)’nde çok önemli görevlerde bulunmuş 3 Afro-Amerikan kadının gerçek hikayesini anlatıyor. Siyah ırk ile beyaz ırk karşıtlığının halen alevli bir şekilde devam ettiği dönemlerde, bu 3 kadın Nasa’nın matematik hesaplamalarının doğruluğunu kontrol etmek için kurulmuş sadece siyahi kadınlardan oluşan bir grupta çalışmak üzere seçiliyorlar. Matematikçi ve fizikçi Katherine Goble, Matematikçi Dorothy Vaughan ile Matematikçi ve Uzay Mühendisi Mary Jackson.

Zaman içerisinde bu kadınlar siyahi-beyaz ve kadın-erkek eşitsizliği ile ilgili tüm sıkıntılara göğüs gererek, başarıları sayesinde çok daha iyi görevlere atanıyorlar. Analitik geometri konusundaki bilgisi sayesinde Katherine Globe ‘Uzay Görev Grubu’na katılarak çalışmalarını burada sürdürüyor. Kariyerinin ilerleyen yıllarında Katherine, Apollo 11’in Ay’a gerçekleştirdiği meşhur uçuşunda yörüngelerini hesaplıyor. Grubun diğer üyesi Mary Jackson başarılı bir uzay mühendisi olmak istiyor. Ancak NASA, o sırada siyahi bir kadını mühendisi programına sokmak istemiyor. Ayrıca Siyahilerin gidemediği bir okuldan ileri düzeyde matematik ve fizik derslerini tamamlamasını istiyor. Mary yılmayarak dava açıyor ve o okula girme hakkını söke söke alıyor. Dorothy Vaughan ise çok akıllı bir kadın. Bulunduğu grubu yöneterek aslında bir süre önce başlarından ayrılan müdürlerinin de görevlerini yerine getiriyor. Her ne kadar tüm sorumluluklarının başarıyla altından kalksa da müdürlük ünvanı uzun süre verilmeyip, maaşının arttırılmasına değer görülmüyor. Daha sonraları Dorothy, bilgisayarların gelmesiyle birlikte matematiksel hesaplama kontrolleri yapan gurubun zamanla işine son verileceğini anlayarak, IBM 7090 bilgisayarının kurulumunu ve programlamasını öğrenerek hem kendine hem de tüm çalışanlarına yeni bir iş kapısı oluşturuyor.

Film aslında aşina olduğumuz ABD’deki siyahi-beyaz ayrımcılığına bu sefer başka bir yerden bakmış. Zira ana karakterler bu sefer beyaz bir ailenin kölesi veya yardımcıları değiller. Ya da fakir, aşağı sınıf olduğunu düşünen insanlar değiller. Tersine okumuş, eğitimli, çok zeki ve ne istediğini çok iyi bilen karakterler. Siyahi ayrımcılığının getirdiği zorluklarla beraber başarılarını istikrarla devam ettirebilmeleri olağanüstü. Üstelik bir de kadın olarak böyle başarılı işlerde bulunmaları diğer erkek çalışanlar açısından da garip karşılanıyor. Öyle ki Katherine’nin 2. eşi Jim Johnson bile onunla ilk tanıştığında bir kadının tüm bunları yapabileceğine yani bu kadar akıllı olabileceğine şaşırdığını söylüyor.

Son yıllarda tüm dünyada çok agresif bir şekilde geri dönen (tamamıyla yok olduğunu söyleyemeyiz herhalde) ırkçılık ve türevi bir çok olaya tanıklık ediyoruz. Devletler artık daha da muhafazakarlaşıp bir bölünmeye ve ayrışmaya gidiyorlar. Tüm bunlara tanıklık ettiğimiz şu günlerde ‘mücadele etmeden kazanılmış bir hak yoktur’u hatırlatıyor ‘Gizli Sayılar’. Çok çalışmak, mücadeleye devam etmek ve yılmamak.

1950’li yıllarda Rusya ve ABD arasında uzay teknolojisi anlamında büyük bir yarış var. Filmde bunun altı sıklıkla çizilmiş. Dolayısıyla şu an kullanılan uzay teknolojisinin önemli bir kısmı o zamanlarda yapılan çalışmalar sayesinde ortaya çıkmış. IBM’lerin matematiksel hesaplama çalışmalarında kullanılmaya başlanması yine o dönemlere denk geliyor. Eskiden tüm bu matematiksel hesaplamaların insan gücüyle yedeklendiğini düşünün, inanılmaz değil mi? Neticede Amerikalılar uzaya giden ilk astronot ünvanını Ruslara kaptırmışlar ancak onları geçebilmek adına çok sıkı bir şekilde çalışmaya devam etmişler.

Filmin görsel olarak değerlendirebileceğimiz çok da bir özelliği yok aslında. Genel olarak iç mekanlarda geçen bir film. Bol bol uzay mekiği, roket parçaları, hesaplamalar için kullanılan kara tahtalar ve bir de 80’li yıllarda doğanların küçüklüklerinden hatırlayabileceği eski, tüplü, antenli, küçük ekran, ilk nesil televizyonlar. Bir kadın olarak tabi ki 50’lerin giyim modası beni çeken öğelerden biri. Giyilen kıyafetlerle uyumlu şapkalar, minik el çantaları, eldivenler. Kadınların pantolon giyemediği o yıllarda sıkça gördüğümüz yüksek bel kalem etekler, şık elbiseler. Saç ve makyajlar da yine 50’lerin stilini ekranlara taşımakta hiç geri kalmamış.

Oyuncu kadrosunda Hollywood filmlerinden aşina olduğumuz birçok isim var. Ana karakterlerde Taraji P. Henson, Octavia Spencer, Janelle Monáe ve Kevin Costner, yardımcı rollerde de Kirsten Dunst ve Jim Parsons’ı izliyoruz.

Yönetmen Theodore Melfi 2014 yılında çektiği ‘St. Vincent’ ile tanınıyor. Filmin BAFTA ve Golden Globe adaylıkları bulunuyor.

Diğer Yazılar: Yelda Azer
Işın Kampı
Işın Kampı, Guantanamo Kampı’na atanmış bir kadın askerin, orada tanıştığı tutuklulardan biriyle...
Devamını Okuyun
Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir