ÇİRKİN KRAL’IN İZİNDE: EN İYİ PERFORMANSLARINDAN BİR DEMET

Hem oyuncu hem de yönetmen olarak toplumsal hafızamızda büyük bir yer edinen, sinemayı toplumun yaralarına merhem olacak bir araç olarak görmenin yanında sinemanın kendisini de bir amaç olarak kabul eden Yılmaz Güney, büyüdüğü topraklar kadar verimli, verimli olduğu kadar da çalkantılı bir yaşamla Türkiye sinemasında nadide bir yer edinmeyi başardı. İdeolojik duruşu, ekran personası ve yarattığı mitler ile ölümünün üzerinden onca yıl geçmesine rağmen hala dilden dile dolaşan bir Çirkin Kral efsanesi bırakan Güney’in doğum günü vesilesiyle, oyuncu olarak ,en iyi performanslarından oluşan bir demet hazırladık, herkesin Çirkin Kral’ı kendine olduğundan biz de kendi Çirkin Kral’ımızı bu filmlerle anmak istedik.

Umut / Yılmaz Güney

 

“Umut fakirin ekmeğidir.” sözünün ete kemiğe bürünmüş hali olan Umut, bin bir güçlükle ayakta durmaya çalışan Anadolu köylüsünün hikâyesidir aslında; düşünceleri, konuşması ya da duruşuyla bizden olmanın ötesine geçen Cabbar’ın çırpınışlarına, isyanına ve umuduna ortak olduğumuz bu eser, sinema tarihimizin açık ara en iyi filmidir aynı zamanda. Fakirliğin sembol eseri olan Umut’ta yönetmen, senarist ve oyuncu olarak kariyerinin en iyi toplu performansını ortaya koyan Güney, umudu dışında tutunacak dalı olmayan insanların sofralarına ediyor ediyor bizleri; bu davete icabet etmediyseniz henüz, nelerden mahrum kaldığınızı asla bilemeyeceksiniz.

Kızılırmak- Karakoyun / Lütfi Ö. Akad

Kendi halinde bir çoban olan Ali Haydar ile oba beyinin kızı arasındaki imkansız aşk üzerinden toplumsal hiyerarşi ve çürümeyi aktaran Lütfi Ö. Akad, oturduğu şehirden koca havzayı tekeline alan bey karakteriyle de Anadolu burjuvazisinin prototiplerinden birini yaratarak bu sınıfın nasıl bir kaynaktan beslendiğini çarpıcı bir şekilde ortaya koymayı başarıyor. Değişmeye başlayan bir çağın izlerini takip eden filmin yıldızı ise, başkasının elinde iğreti bir taklide dönüşebilecek Ali Haydar karakterine ruh katarak enfes bir performans ortaya koyan Yılmaz Güney. Ayrıca, Hududların Kanunu ve Kızılırmak- Karakoyun filmlerindeki Akad-Güney birlikteliğinin, Yılmaz Güney sinemasının dönüşümüne yaptığı katkıyı anlamak için bu filme es geçmemek lazım.

Seyyit Han- Toprağın Gelini / Yılmaz Güney

Keje’ye kavuşabilmek için tüm düşmanlarını öldüren ve yıllarca hapis yatan Seyyit Han, hapisten çıkıp köyüne döndüğünde, verilmiş sözlere rağmen Keje’nin köyün varlıklısı Haydar Bey’le evlenmek üzere olduğunu öğrenir. Ne Keje razıdır bu duruma ne de Seyyit Han, kan ve acı dolu gün başlar… Yılmaz Güney’in yönetmen, senarist ve oyuncu olarak karşımıza çıktığı Seyyit Han, törenin kılıçtan keskin olduğu bir dönemde, yitik bir aşkın etrafında savrulan insanların hikâyesini anlatıyor; sinema tarihimizin en iyi filmlerinden olan bu eser, içinde barındırdığı dram ve Yılmaz Güney’in muhteşem performansıyla bugün bile göz kamaştırmayı başarıyor. Bu filmi izleyip, Seyyit Han’ın Keje’ye getirmeye çalıştığı çiçeklerin suda akıp gidişini gören bir gözün yeryüzünde aşkın olmadığına inanması mümkün mü?

On Korkusuz Adam / Tunç Başaran

Kıbrıs Harekatı’ndan 10 yıl önce milli bir bilinç yaratmak için çekilen Tunç Başaran’ın yönetimindeki  On Korkusuz Adam, Yeşilcam’ın siyasi konjonktüre uyarak Holywoodvari bir reaksiyon göstermesinin sonucunda ortaya çıkan, gayr-ı resmi bir Shichinin no Samurai uyarlamasıdır. Tunç Başaran’ın kariyerinin erken döneminde çektiği tarihi ve fantastik filmlerin şık bir örneği olan film, karşı tarafı Aleko- Hristo basitliğine indirgeme ve Türk üst kimliğini Kürt Mahmut ile meşrulaştırma gibi gereksiz hamleler yapmasına rağmen keyifli bir seyirlik. Filmin yıldızı ise hiç kuşkusuz Yılmaz Güney, kariyerinin başlarında olmasına rağmen çizdiği “silent man” kompozisyonunda Çirkin Kral efsanesinin izlerini görmek mümkün.

Kozanoğlu / Atıf Yılmaz

Sıradan bir köy çocuğuyken, köyü basıp babasını öldüren beyin adamları yüzünden dağa çıkan Kozanoğlu Hüseyin’in Zapata benzeri bir umut timsaline dönüşünü ele alan Kozanoğlu, bozulmuş bir düzenin yarattığı hezeyan ve isyanlara odaklanıyor. Bozulmuş bir düzenin yama tutmayacağından dem vuran ve Kozanoğlu üzerinden kaotik bir Osmanlı bucağı tablosuyla kahramanlara ihtiyaç duyan bir toplum portresi çizen Akad için Çirkin Kral’dan daha iyi bir kahraman olmasa gerek.

Diğer Yazılar: Tanju Baran
Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir