Beğenilme ve takdir edilme arzusu her insanın nefes almak, su içmek, uyumak kadar gereksinim duyduğu bir ihtiyaçtır. Ancak bu ihtiyaç kendini olduğundan farklı olarak özel ve önemli görme, her daim takdir ve onaya ihtiyaç duyma noktasına varırsa bazı davranışsal bozuklukların ortaya çıkışına sebebiyet verir ki bu durum psikiyatride Narsistik Kişilik Bozukluğu olarak tanımlanmıştır. Reddedilişlerle, alaya alınmalar ve küçümsemelerle karşılık bulmayıp tatmin edilmeyen arzu, motivasyonunu hırs ve öfkeden alan bir obsesyona bürünür ve kişiyi öz benliğinde yıkıma hatta bazen telafi edilemeyecek hasara götürür.
ÖZ YIKIMA GÖTÜREN TUTKU: CEMİL ŞOV
Barış Sarhan, ilk uzun metrajı “Cemil Şov”da kendi iç sesini dinleyerek varoluş yolculuğuna çıkan ancak bu yolculukta ünlü olmanın karanlık cazibesine kapılan bir adamın trajedisini ele alıyor. Bir AVM’de güvenlik görevlisi olarak çalışan ve küçüklüğünden beri oyuncu olmak isteyen Cemil’in (Ozan Çelik) hikâyesine odaklanan bu film, Yeşilçam’da kötü adam karakteriyle (anti-kahraman) meşhur olmuş Turgay Göral’ın baş rolünde olduğu “Kabus” filminin siyah-beyaz sahneleriyle açılıyor, bir sonraki sahnede ise Cemil’in bu filmin yeniden çevrimi için yapılan oyuncu deneme çekiminde (audition) olduğunu görüyoruz. Oyunculuk konusunda epey kabiliyetsiz olan Cemil, o çekimde yönetmen tarafından beğenilmeyince pes etmek yerine AVM’deki odasında yönetmene ulaştırmak için sahneyi oynadığı bir demo kayıt alır. Bu sırada iş arkadaşı Burcu’nun (Nesrin Cevadzade) sosyal medyada babasıyla çektiği fotoğraf dikkatini çeker. Cemil’in gökte aradığı yerdedir, o baba Turgay Göral’dan başkası değildir.
***
Cemil: Alacağım rolü, ne diyorsun?
Burcu: Ne rolü ya? Allah aşkına Cemil, ne rolü?
Sen kendini oyuncu mu sanıyorsun,
ya seni kim ciddiye alır? Kimsin sen ya?
Cemil: Aktörüm ben.
Burcu: (kahkahayla): Götümün aktörü.
Cemil: Göreceksin! Göreceksin!
Ünlü olma duygusu da beğeni ve takdir görme isteğinden azade değil; görme ve görülme ihtiyacı üzerine odaklanır. Tam da bu bağlamda filmin ana karakteri olan Cemil’in AVM’nin güvenlik kameralarının görüntülerinin izlendiği bir odada çalışması ve Burcu’nun sorunlu bir ilişki yaşadığı babasıyla doğum gününde çektiği ‘selfie fotoğraf’ını görülebilirliği en çok sağlayan sosyal medya hesabı Instagram’da paylaşması tesadüfi seçimler değildir. Tüm gününü Burcu’nun ‘fare deliği’ olarak adlandırdığı o odada başkalarını izleyerek geçiren Cemil, izleyen değil izlenen-görülen kişi olmak; Burcu ise fotoğraf paylaşımıyla zamanında ünlü bir oyuncu olan babasının ününden faydalanarak ‘like almak’ derdindedir. Evli olan AVM müdürü Zafer’le (Alican Yücesoy) yaşadığı birliktelik de temelinde beğenilme-haz duygusunu tatmin etme üzerine kuruludur, kariyerinde yükselebilme ihtimalini de bu hazzın peşinden giderek sağlayacağını düşünür. Kendi varoluşsal çabasını yaratırken olduğu kişiyi yok sayarak bir persona geliştiren Cemil’in (ego), alt benliği Burcu (id), üst benliği ise Turgay Göral (süper ego)’dır; üç karakteri bir kişinin temsilleri gibi okumak da mümkündür ve üçü için de ‘tutunamayanların hikâyesi’ demek yanlış olmayacaktır.
Cemil Şov, yine aynı isimle 2015’te kısa metraj olarak çekilen ve izlediğim an “bu, kesinlikle uzun metraj olmalı” dediğim bir yapımdı; kısa metrajın ana hikâyesi ayın elemanı olmaya çalışan bir güvenlik görevlisi üzerine kuruluydu.
Grafik tasarım mezunu, markaların tasarım işleriyle yıllarca uğraşan ve aynı zamanda reklam filmleri de çeken bir yönetmenin ilk filminde çok daha estetik kaygı güderek fazlasıyla stilize resimler yaratacağını düşünür(d)üm. Oysa Sarhan, kötü adamın yok oluşa giden hikâyesini hareketli kamera ve reklam ışığının aksine sahnelerle paralel giden, kimi yerde patlayan ancak efektif ve bazen rahatsız eden bir sinema diliyle anlatma yoluna gitmiş. Görüntü yönetmeni Soykut Turan’la başarılı bir birliktelik kotararak doğru bir sinematografi ortaya koyan Sarhan’ın rejisi ve teknik tercihleri hem cesur hem bilinçli.
***
Benim de sıram gelecekti, işte şimdi başroldeyim;
kötüyüm ama başroldeyim.
Üç bölüme ayrılan filmin her bir bölümü (genç) Turgay Göral karakterinin olduğu Yeşilçam sahnesiyle açılır;
- Bölüm: Yaşadığın Hayatı Hak Etmiyorsun
- Bölüm: Siz benim Babamın Kim Olduğunu Biliyor Musunuz?
- Bölüm: Davetli Değildim Ama Gelmeye Mecbur Hissettim Kendimi
Yeşilçam kısımlarında ‘Film Noir’ tarzı ışığa sadık kalınırken filmin genelinde kullanılan renkler de dikkat çekici; başlangıçta mavi ve tonları hakimken ikinci bölüm ve sonrasında kırmızının daha baskın olarak kullanıldığını görüyoruz. Yeşilçam sahnelerinden ana filmin sahnelerine geçiş planları, dinamik kurgusu, müzikleri, ses tasarımı, kostüm-sanat yönetimindeki özeni ve Cemil’in obsesyonuyla paralel giden atmosferin yansımasıyla gayet başarılı ve övgüyü hak eden bir ilk film. Kamera arkasındaki bu başarıyı kamera önünde rolünün hakkını sonuna dek vererek nefis bir performansa imza atan Ozan Çelik tamamlıyor. Filmin negatif hanesine kimi seyirci için uzun gelebilecek süresini yazabiliriz, ancak anlatının temposunu hiç düşürmediğinden (ve filmi ikinci kez izlediğimde buna tam olarak emin olduğumdan) bunu bir kusur olarak görmedim. Yan karakterler daha derinlikli yazılabilse ve hikâyeye daha çok eklemlenseydi çok daha iyi bir filmin ortaya çıkması kaçınılmazdı.
Sinemamızda özgün bir yapım olarak yerini alan ve öyle de hatırlanacağına inandığım Cemil Şov, gelecek vaat eden bir yönetmeni, Barış Sarhan’ı tanımamızı sağladı. Kendisiyle bir sonraki “şov”unda buluşabilmek dileğiyle…
İyi seyirler, sinemayla kalın.