Brooklyn

Brooklyn için ülkemizde ilk kez Oscar adaylığıyla duyuldu diyebiliriz. Bu, filmin merak edilmesini sağlayıp izlenme sayısını arttırdı elbette ancak aynı zamanda büyük eleştiriler almasına da neden oldu. Oscar adaylığı filmin iyi olması için tek kriter olmasa da izleyenlerin bir çoğu tarafından adaylığını sorgulattı. Özellikle yerelde çok karşılaştığımız ve bildiğimiz bir hikaye olduğundan bizde karşılığını bulamaması da normal.

İrlanda’da yaşayan Eilis’in çalışmak için Brooklyn’e gitmesiyle başlayan hikaye bir yandan sıla hasreti temasını ön plana taşırken bir yandan da genç bir kızın tek başına hayatta kalma mücadelesini anlatıyor. İrlanda’da yokluk içinde yaşayan ve çalıştığı işyeri dahil içinde bulunduğu hayattan memnun olmayan Eilis Brooklyn’i bir kurtuluş olarak görür. Brooklyn’de zorlanır, arkadaş edinemez, özler ve aşık olur. Bir süre sonra kısa süreliğine İrlanda’ya döndüğünde ise ne o eski Eilis’tir ne de İrlanda bıraktığı gibidir.

Hikaye başrolde yer alan Saoirse Ronan’ın karakteri Eilis üzerine şekillenirken yan karakterlerin hikayelerinin tamamı zayıf kalıyor. Hikaye Eilis’in tüm film boyunca yaşadıklarını hissetmeye, mutluluklarına ve hüznüne seyirciyi ortak ediyor. Ancak Eilis’in İrlanda’daki mutsuzluğu, Brooklyn’de yaşadıkları, yeniden İrlanda’ya geldiğinde hissettikleri ve tüm bu süreçte iç dünyasında yaşadığı çelişkiler karakteri özümsemeyi engelliyor. Saoirse Ronan’ın da filmi neredeyse ifadesiz tamamlayışı Eilis’in yaşadıklarını soyutlaştırıyor. Buna rağmen Oscar’da En İyi Kadın Oyuncu dalında aday gösterilmesi beni Akademi’ye kafa tutan Don Kişot olarak gösterebilir ya da filmi sevenler ve Saoirse Ronan’ın performansını beğenenlerce yersiz eleştiride bulunduğum iddia edilebilir. Oysa buradan anlaşılması gereken tek şey benim kişisel olarak filmi ve Ronan’ın performansını yetersiz gördüğümdür. Özellikle, bana göre Spotlight ile birlikte 2015’in en iyi işlerinden birisi olan The Lobster’ın görmezden gelindiği bir ödül töreninde Brooklyn’ın En İyi Film dahil üç dalda aday gösterilmesi sinemaya yapılmış bir haksızlıktır.

Yıllar sonra, Oscar adaylıkları unutulup izlendiğinde etkisi değişir mi? Benim için cevap hayır. Ama eğer vaktiniz varsa ve Brooklyn’e bir şans vermek istiyorsanız karar sizin.

Diğer Yazılar: Ahmet B.
BÜYÜK BUDAPEŞTE OTELİ
Büyük Budapeşte Oteli muazzam kadrosu ve yönetmeni Wes Anderson’la vizyona girmeden adından...
Devamını Okuyun
Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir