Abluka (2015)
Sinemamızın politik ve toplumsal yönü o kadar ihmal edildi ki, Emin Alper’in Tepenin Ardı filmini bile büyük bir iştahla tükettik. Abluka’yı da bir şekilde tüketirdik ama neyse ki Emin Alper bizden önce tüketmiş filmi.
In Cold Blood (1967)
Richard Brooks’un In Cold Blood’u tam bir gizli hazine – ya da underrated’ın ağa babası; yaşıtı Bonnie and Clyde, Terrence Malick’in Badlands’ı (1973) hatta Stone & Tarantino iş birliğinin mahsulü Natural Born Killers (1994) bu kadar göz önündeyken aynı mevkinin daha iyi oyuncusunun tribüne çıkması çok “saçma”, tez elden ilk 11’e girip hak ettiği formayı alması lazım.
Safe (1995)
Carol’dan sonra iyice emin olduk ki, Todd Haynes için iyi film çekmek kadar iyi bir kadın oyuncu ile çalışmak da önemli. Tamam, Todd Haynes için iyi bir kadın oyuncu ile çalışmak, iyi film çekmekten önemli. Bir de Julianne Moore hem Safe hem de Far from Heaven’daki performansıyla Cate Blanchett’i döver.
Les Gazalles (2014)
“Bütün kızlar toplandık, toplandık” temalı bir film olan Les Gazalles’i “Aşk, Tutku, Dedikodu” olarak çevirmek biraz şark kurnazlığı, biraz da “kötü niyet”; 5 kadın bir araya gelirse bunlar olur temalı isim seçimi rahatsız ediyor, ta ki filmi izleyinceye kadar.
The Delta Force (1986)
Amerika’yı kutsayan propaganda filmlerini seven bir yanımız var, bunu kabul edelim; eleştirip politik doğruculuk oynasak da görmezden gelemiyoruz. Zero Dark Thirty (2012), American Sniper (2014) gibi filmler peyda olunca depreşen bu yanımızın, mevzu bahis filmlerden sonra The Delta Forcegiller’i hasretle yâd etmesine katılmamak zorlaşıyor: Propagandanın da bir şerefi vardı.
A Somewhat Gentle Man (2010)
Geçtiğimiz yıl Filmekimi’nde Buz, Kar ve İntikam ile karşımıza gelen Hans Peter Molland, Kuzey mizahı denen rahatsız edici şeyin en naif temsilcilerinden; başkalarında eğreti ve zorlama espriler, durum komedileri ve karakterler onun filmlerinden hep “yerine” oturuyor. Büyük prodüksiyonların aranılan yönetmeni olamamasının sebebi biraz da bu, işini fazla iyi yapıyor.