Star Wars’u uzay operasından Yunan trajedisine dönüştüren yegâne karakter, hiç kuşkusuz Anakin Skywalker’dur. 6 film boyunca -muhtemelen 9 film diye düzelteceğiz- onlarca gezegen, yüzlerce karakter görmemize rağmen koca evrene Anakin’in trajik kaderi şekil verir. Star Wars’un özünde, yetim bir çocukken annesiyle birlikte köle olarak satılan, Qui-Gon Jinn tarafından keşfedildikten sonra güce dengeyi getirmesi için Jedi şövalyesi yapılan fakat içindeki karanlığa yenilerek Darth Vader’e dönüşen Anakin’in ve soyunun hikâyesi yer alır. Aydınlık tarafın mı, yoksa karanlık tarafın mı kazanacağından ziyade Anakin’in ve ailesinin akıbetidir bizi peşinden sürükleyen…
İlk üçlemede koca galaksiye kan kusturan ve kötülük kelimesinin içini tam manasıyla dolduran Darth Vader’ın bir zamanlar Jedi olduğunu Güç’e dengeyi tekrar getiren oğlu Luke’tan biliriz. Ne olmuştur da Anakin Skywalker karanlık tarafa geçerek Darth Vader’a dönüşmüştür? Sorular ve merak, ikinci üçlemede yerini hüzne bırakır; Anakin’i podracer üzerinde fırtınalar estiren minik bir çocuk, âşık olduğu kadın için her şeyi göze alan bir genç olarak gördüğümüzde iyiyle kötü, doğruyla yanlış iç içe geçip bulanıklaşır ve bütün o maceranın, uzay gemilerinin, ışın kılıçlarının ardındaki trajediyle baş başa kalırız.
Sahi, ne zaman geçmiştir Anakin karanlık tarafa? Annesini öldüren Kum Adamları’nı doğradığında mı, yoksa Jedi Akademisi’ndeki padawanları gözünü kırpmadan katlettiğinde mi? Ya da neden geçmiştir karanlık tarafa? Sevdikleri bir bir ölüp giderken ki çaresizliğinden ötürü mü? Sorular cevapları, cevaplar soruları kovalar; kesin olan tek şey ise aydınlıkla karanlığın ayrılmaz bir bütün, birbirini yiyip bitiren iki kardeş olduğu gerçeğidir. Tüm bu keşmekeşin arasında aydınlığı ve karanlığı en yoğun şekilde yaşayan, kâinattaki bütün duyguları yüreğine sığdıran Anakin Skywalker, yitik hayallerin gölgesinde gözyaşı, kan, alkış, umut ve hayal kırıklığıyla yüklü bir selam ile sahneden çekiliyordu.