THE GODFATHER ve THE DARK KNIGHT’TA PARALEL KURGUNUN KULLANIMI

Tarih sahnesine Fransa’dan çıkan sinema, 1912 yılında, bir İtalyan aydını olan Ricciotto Canudo tarafından “yedinci sanat” olarak tanımlanmıştır.1 Henüz sanatın bile genelgeçer bir tanımı yapılmamışken sinemanın bir sanat olup olmadığı elbette uzun yıllardır tartışma konusudur. Farklı bakış açılarıyla kimilerince bir sanat, kimilerince bir zanaattır. Sinemayı sanat olarak görenlerin ellerindeki en kuvvetli ve sinemaya özgü güç, kurgudur.

“Sinema bir sanattır ama sinemanın sanatı da kurgusudur.”

                                                                                                        Stanley Kubrick

Kurgunun aracı olduğu amaçlardan birisi, aslında gerçek olmayan olayları, seyirciye gerçekmiş gibi göstermektir. Dolayısıyla kurgu, seyirci tarafından her zaman fark edilemez. Sinemanın sanat olduğunu savunanlara göre sinemanın sanatsal yönünü güçlendiren kurgu unsuru, yüzeysel bir güç olmaktan çok, derindir ve sinemanın gizli dilidir. Film ögeleri, lengüistik (dilbilimi) çerçevesinde incelenirse kurgu, sinemanın dili olarak da tanımlanabilir.

Dilbiliminin ögeleri ve inceleme alanları olan fonoloji (ses bilimi), semantik (anlam bilimi), sentaks (söz dizimi) ve pragmatik (edim bilimi) ile sinemada kurgunun kullanımı nedeniyle ortaya çıkan sonuçlar arasında benzerlikler vardır. Fonoloji, dil içindeki sesleri ve bu seslerin işlevlerini inceler. Alfabedeki her harf bir sestir. Sinemadaki yapım aşamasında çekilen ham görüntüler, harflere yani seslere benzer. Bu görüntüler düzenlenmek üzere kurgu odasına gelir. Semantik, dilbilimsel anlamda, birleştirilen seslerle oluşan anlamı ve bu anlam ile düşünce arasındaki ilişkiyi inceleyen bir daldır. Kurgu odasında çeşitli tekniklerle bir araya getirilen görüntülerle bir anlam yaratılır. Burada kurgu tekniklerinden kast edilen, sentaksın inceleme alanına giren dillerde cümle oluşturma prensiplerine benzetilebilir. Anlatı kurgusu, nedensel kurgu, paralel kurgu, metaforik kurgu vb. birçok kurgu tekniğiyle bir araya getirilen görüntülerle yaratılan anlam seyirciye aktarılır. Bu noktada, kurgucuların yetenekleri ve yönetmenlerin fikirleri devreye girerek bazı görüntüler, çekilirken hiç amaçlanmadığı şekilde de kullanılabilir. Burada filme ilk başta düşünülen anlamlarından daha farklı anlamlar kazandırılabilir. Kurguyu sinemanın sanat olduğunu kanıtlamak için kullananların dayanakları da budur. Son olarak, pragmatik ise dilin kullanımını ve kullanım amaçlarını inceler. Bu da kurgunun sinemadaki kullanımının seyirciye yansıdığı son noktadır. Bu son unsur filmdeki olayları seyirciye anlatmak için kullanılır. Kurgu sayesinde, filmde gerçekleşen olayları farklı açılardan ve çeşitli şekillerde izleyebiliriz. Bu da filmdeki zamanı manipüle ederek, gerçek zaman ile film zamanı arasında fark oluşturmada kullanılabilir. Anlam oluşturmanın dışında kurgunun en önemli amaçlarından bir diğeri ise filme bir ritim belirlemektir. Bütün bunlar bir araya geldiğinde ortaya, seyirciyle kurgu vasıtasıyla iletişim kuran bir eser çıkmış olur.

Kurgu türlerinden birisi olan paralel kurgu, anlam yaratmada çokça kullanılır ve işlevseldir. Paralel kurgu, film zamanı içerisinde aynı anda gerçekleşen iki ya da daha fazla olayı birlikte anlatmakta kullanılır. Bir olaydan diğer olaya ardışık kesmeler yapılarak geçilir. Olayların gösterilme süreleri her seferinde azaltılarak gerilim arttırılabilir. Bu iki olay arasında anlamsal bir bağ da kurulabilir. Bunun yanı sıra paralel kurgu, filmin geneline bir ritim kazandırmak ve tempoyu ayarlamak için de kullanılabilir. Bu iki duruma örnek gösterilebilecek çok iyi iki film vardır: The Dark Knight (Christopher Nolan, 2008) ve The Godfather (Francis Ford Coppola, 1972).

The Godfather’ın sonundaki vaftiz sahnesi, paralel kurgunun en meşhur örneklerinden biridir. Johann Sebastian Bach’ın bestesi (Prelude and Fugue in D major, BWV 532) eşliğinde bir yanda yeni doğan bir çocuk vaftiz edilirken diğer yanda Corleone ailesinin düşman olduğu diğer mafya ailelerinin liderleri öldürülür. Burada paralel kurgu tekniği, filme bir ritim belirlemek veya gerilim kazandırmaktan ziyade iki olay arasında anlamlar oluşturmak için kullanılır. Bu sekans 5 dakikadan fazla sürer; yalın ve yavaş bir şekilde iki olay bir arada gösterilir.

Michael Corleone yeğeninin vaftiz babası olurken bir yandan da artık ailenin yeni lideridir ve bu durum vaftiz töreniyle seyirciye sembolik olarak  gösterilir. Michael’ın yükselişi ile rakip mafya liderlerinin yok oluşunu birlikte görürüz. Bir yanda bir çocuk dünyaya gelmiştir, diğer yanda insanlar ölür. Bir yanda Michael’in ettiği dini yeminleri duyarken, diğer yanda onun emriyle işlenen cinayetlerdeki silah seslerini duyarız. Bunlardan yola çıkarak, bu sekansta paralel kurgunun kullanılma amaçlarından birisinin de −teknik bir iş olmaktan ziyade− bu iki olay arasındaki ilişkiyi estetik bir şekilde ifade etmek olduğunu söyleyebiliriz. 

İkinci örnek olan The Dark Knight’ta ise bir başka amaç vardır. Yine belirli bir sekansta ustaca kullanılan paralel kurgu, bu kez aksiyonu ve gerilimi seyirciye aktarmakta çok başarılıdır. Christopher Nolan’ın başka filmlerinde, kurgunun alışık olunmadık şekilde, hikâye anlatımı için de kullandığını görebiliyoruz. (Özellikle Inception ayrıca incelenebilir). Burada ise en önemli amacı filmin o sekanstaki temposunu ayarlamaktır. Paralel kurgu kullanılarak, olayları seyirciye aktarmak için bir ritim belirlenir.

Bruce Wayne’in Harvey Dent için evinde bağış kampanyası düzenlediği esnada, Joker’in Yargıç Surillo’yu, Harvey Dent’i ve şube müdürü Loeb’i öldürmek için harekete geçmesiyle başlayan yaklaşık 3 dakikalık sekansta, üç farklı olay ekrana birlikte yansıtılır. Her adımda, olayların ekranda gösterilme süresi azaltılarak gerilim arttırılır.

Film, iki suikastı ve Joker’in Bruce Wayne’in evine girişini bu yolla anlatmayı seçer. Burada daha ziyade teknik yönler ağır basarak kullanılan paralel kurgu, izleyenleri filmin dünyasına çekmek ve seyir zevkini arttırmak için çok kullanışlıdır.

Kurgunun ve bir kurgu türü olarak paralel kurgunun iki farklı kullanımını görmüş olduk. Bu iki filmdeki kurgu örnekleri arasında farklılıkların yanında çok önemli bir ortak nokta vardır. İkisinde de kurgu yoluyla izleyici ile film arasında bir iletişim kurulur. Birisinde anlam olarak bir bağ kurulurken diğerinde de seyir zevkini arttıracak ve deneyimi kuvvetlendirecek şekilde bir bağ kurulur. Kurgunun sinemanın dili olduğunu bu iki farklı örnekle açıklayabiliriz. Sinemanın bir sanat olup olmadığı tartışmaları süredursun, kurgunun sinemayı çok daha güzelleştirdiği aşikârdır.

1. Bülent Küçükerdoğan, Sinemada Kurgu ve Eisenstein, Hayalperest Yayınevi, 2014

Diğer Yazılar: Oğuzhan Akkaya
Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir