TEREDDÜT ÇİZGİSİ

Mahkeme salonunun tavanının çökmesine rağmen davaya ara vermeden devam etmek, Türkiye’deki adalet sisteminin büyük bir resmi!

İnsan Olmanın O Katlanılmaz Ağırlığı

Tereddüt Çizgisi uzun zamandır beklediğim filmlerden biriydi. Hem yönetmenin İki Şafak Arasında filmini seven biri olarak hem de filmin adının etkileyiciliği sebebiyle… Selman Nacar’ın anlatım tercihlerini, kamera hareketlerinin derinliğini, hikayeyi ayakta tutma konusundaki ritmini seviyorum. Tereddüt Çizgisi de birçok açıdan beni tatmin eden, Nacar’ın bir sonraki filmini heyecanla beklememe neden olan filmlerden biri oldu.

Film, ceza avukatı olan Canan’ın gündüzleri adliyede geceleri ise beyin ölümü gerçekleşmiş annesinin yanında hastanede kaldığı günlere odaklanır. Aynı zamanda da uzun zamandır üzerinde çalıştığı bir dosyanın karar günü yaklaşmaktadır. Canan adaleti her koşulda sağlamaya çalışan başarılı bir avukat olduğuna inansa da insan olmanın gerçekliği ile yüzleşmeyi kaldırabilecek midir? Ahlaki bir seçim yapmak zorunda kalan Canan insanın karanlık tarafını temsil eden terazide hangi tarafta olacaktır?

Tereddüt Çizgisi büyük olayların değil küçük çığlıkların filmi! Filmi anlatırken bir çırpıda söylenen “gündüz çalışıyor geceleri ise hastanede kalıyor cümlesi,” maalesef söylendiği kadar kolay yaşanmıyor… Nacar bu sıkışmışlığı başarılı bir şekilde aktarabiliyor. Annesinin sağlıklıyken verdiği organlarını bağışlama kararı bile bir noktada Canan’ın hayatının tam merkezindeki kördüğüm haline geliyor. Çünkü hayatta ölümden beter anlar var ve bu anlar hayatın tamamına etki ediyor.

“İnsan, bireysel olarak ahlaki bir karar almak üzere tereddüt yaşarken adalet nerededir?”

Organ bağışı, ölüm, anne kaybı, ailesizlik, sorumluluk, ait olamama, kısacası insan olmanın sınavlarını aynı anda vermek zorunda Canan. Selman Nacar Tereddüt Çizgisi ile birçok konuya el atmış gibi görünse de temelde şu soruyu soruyor. İnsan, bireysel olarak ahlaki bir karar almak üzere tereddüt yaşarken adalet nerededir?

Tereddüt kelimesi bana bir eşikten geçmek üzere olan kişinin hangi adımını atması gerektiğini düşündüğü anı hatırlatıyor. Tereddüt bu kadar kısa bir süre içinde gerçekleşiyor sanki. Filmde de tereddüt etmenin bir eşikten geçmenin ta kendisi olduğu anlatılıyor. Tereddüt kavramının ağırlığını en çok yargıca yeğeni için organ bağışını teklif ettiği anda hissediyoruz… Çaresizce alınmış bir karar tereddütle bir çırpıda ağızdan dökülen cümleler…

Hikayenin daha da derinleştiği noktalara şahit olmak için filmin daha uzun olmasını isterdim, eminim hiç sıkmazdı izleyiciyi. Filmin sonuyla ilgili çokça konuşulduğunu gördüm. Çoğu zaman izleyicinin yönetmenden beklediği yanıtlar oluyor. Tereddüt Çizgisi’nde de bu beklentiler oluşmuş. Fakat ben suçlunun kim olduğundan çok suçun ne olduğuna odaklanılmasını daha başarılı buldum.

Adaletin yozlaşmış olduğu mesajını iki önemli sahneden alıyoruz. İlki filmin başında adliyedeki odanın duvarlarının su sızdırıyor olması ve mahkeme sahnesinde bu suyun patlaması. Ülkemizdeki eşitlik, adalet ve hukuk kavramlarının yozlaştığını başarılı bir şekilde anlatmış.

Filmde, uzun süreli ve yoğun stresin fizyolojik olarak birtakım sorunlara yol açtığının üstü kapalı bir şekilde aktarılmasını çok sevdim. Canan’ın bir insan olarak yaşadığı sorunlar ülserinin kötüleşmesi ile açıklanıyor sanki. Çünkü bazı insanlar bağıra çağıra acı çektiklerini, bir girdapta olduklarını söyleyemezler. Bu yüzden filmin akışında karşılaştığım bu sahne içe akıtılan sıkıntıların bir tasviri niteliğindeydi.

Aile kavramının oldukça grift bir yapı olduğunu Canan’ın kız kardeşi ile olan ilişkisinde görüyoruz. Kız kardeş Belgin karakterinin ‘’Annemi seviyorsan onun isteğini yerine getirirsin!’’ cümlesi öyle büyük bir ağırlık ki aslında belki o an değil ama filmden çıkınca fark ediyorsunuz. Aynı zamanda Canan’ın mahkemede, seçemediğimiz kişileri aile olduğumuz için zorla sevmek zorunda olmadığımızı söylemesi bu karmaşık yapının ne denli zor ilişkiler barındırdığını da söylüyor.

Filmde aksayan hukuk sisteminin eleştirisini, sürekli duvarlarından su sızan adliye metaforu ile yapmak oldukça sık kullanılan anlatım biçimlerinden olsa da benim hoşuma gitti. Çünkü yönetmen Selman Nacar bunu kör göze parmak şeklinde yansıtmamış. Mahkeme salonunun tavanının çökmesine rağmen davaya ara vermeden devam etmek de Türkiye’deki adalet sisteminin büyük bir resmi!

Son olarak Tülin Özen’in ve Erdem Şenocak’ın oyunculuklarını çok başarılı buldum. Birçok kişi Özen’in ezberlenmiş diyaloglarını biraz abartılı bulsa da  benim için olması gerektiği gibiydi.

Filmde Canan’ın hayatını en iyi özetleyen metafor araba planlarıydı. Filmin sonuna kadar neredeyse Canan arabaya her binişinde önce geriye ardından ileriye doğru gitti. Fakat filmin sonuna doğru hıçkırarak ağladıktan sonra arabayı geri vitese takmadan dümdüz ilerledi. Bedeni burnu kanayarak boşaldı, ruhu ise ağlayarak…

Tereddüt Çizgisi, hiç özel alan planı barındırmayan tamamı kamusal alanlarda geçen ve kendimizi her zaman bu duvarların arasında diken üstünde hissetmemizi de hatırlatan bir yapı inşa ediyor. Duygusu izleyiciye kuvvetli bir biçimde geçiyor. Mutlaka izlenmesi gereken filmlerden.

Küçük bir not: İki Şafak Arasında filmini izleyenler Tereddüt Çizgisi’ni izlerken bazı bağlantılar kurabilir.

Diğer Yazılar: Özlem Çetinkaya
Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir