O OLMAK MI YOKSA ONUN GİBİ OLMAK MI SORUSUYLA BİRLİKTE KÜLTÜN VE MİTİN YIKILIŞI
2005 yapımı Chopper ile dikkatleri üzerine çeken Yeni Zelanda’lı sinemacı Andrew Dominik’in 2007’de çektiği The Assassination of Jesse James by the Coward Robert Ford (Korkak Robert Ford’un Jesse James Suikasti) geleneksel popüler sinema seyircisine göre hiçbir şey anlatmayan, anlattıysa da bunu başaramayan bir film.
Ancak benim gibi kimilerine göre ise film modern bir başyapıt değerinde. Tarihte yaşamış bir insanı anlatırken başvurduğu sinema dilinin, tercihlerinin yanı sıra film birçok felsefi alt metin ve göndermeler ile de kendisini güçlendiriyor ve çok başka bir noktaya taşımayı rahatlıkla başarıyor.
KONUSU
1881 yılında ünlü soyguncu, haydut Jesse James yaptığı tonlarca banka ve tren soygununun ardından yanına Ford Kardeşlerden ikisini alarak çetesini böler ve üçü birlikte Missouri’ye giderler. Burası kendisi bilmese de James’in hayatındaki son durak olacaktır.
ELEŞTİRİ
Her şeyden önce Korkak Robert Ford’un Jesse James suikasti ayakları tam anlamıyla yere basan, gerçek anlamda ustalıkla çekilmiş bir yönetmen filmi. Burada Andrew Dominik’i tebrik etmemiz gerekiyor. Gerek senaryosu gerekse yönetimiyle film yapmak istediği her şeyi başarıyor. Elbette bunu yaparken kimilerine biraz abartı gelebilecek bir şekilde sinema tarihinin en iyi sinematografik görüntüleriyle birlikte Roger Deakens inanılmaz bir işe imzasını atıyor.
Filmin büyük çoğunluğuna yayılmış olan, kadrajın alt ve üst kenarlarını flu yapan son derece özgün kamera kadrajları sadece Jesse James’in değil aslında filmin bütün karakterlerinin şimdilerinin ve geleceklerinin belirsizliğinin kusursuzca perdeye yansımasını sağlarken aynı zamanda daha önce neredeyse hiç görülmemiş bir teknik olmasından mütevellit seyircileri de izlerken hayran bırakıyor. Genellikle yollarda geçen film yolculuklar esnasında bizlere karakterlerle alakalı olarak da sürekli bir şeyler söylüyor.
Yazının buradan sonrası filmi izlemeyenler için spoiler içermektedir.
Baş karakter Robert Ford, filmin isminden de göreceğimiz üzere korkak diyebileceğimiz, hayatı boyunca silik, ezilmiş bir karakter. Filmin içinde kendisinin de itiraf ettiği üzere; “Hayatım boyunca bir hiçtim, bir bebek gibi. Tutulmayacak sözlerin verildiği biriydim.”
Robert Ford için hayranı olduğu, hayatının en büyük idolü olan efsanevi Jesse James’in çetesine katılmak aslında onun için bir bakıma sonun başlangıcı oluyor. Hayatının merkezine koyduğu insanın gerçek karakterini öğrenmeye başladıkça, anlatılanların bizzat James tarafından alaya alınarak yalan olduğunun itiraf edilmesiyle Ford büyük bir hayal kırıklığına uğruyor ama daha da önemlisi müthiş bir nefret duygusunun da içinde mayalanmaya başlıyor.
Tanıştıkları andan itibaren Ford ile James arasında gelişen efendi köle, usta çırak ilişkisi aslında başlarda iyiyken ve Ford’a kendisini tamamlanmış bir birey gibi hissettirirken birden bire James tarafından sürekli aşağılanmaya başlanmasıyla birlikte hükümetten aldığı James’e suikast görevinin de etkisiyle Ford tam anlamıyla kişiliğine bürünmeye başlıyor.
“Senin amacın ben olmak mı, yoksa benim gibi olmak mı?”
Jesse James’in filmin ortalarında Ford’a sorduğu bu soru Ford’un tam olarak motivasyonuna dönüşüyor aslında. İşleyeceği cinayete kadarki süreçte bunu sürekli beyninde tartarak sonunda o olmak istediğine karar veriyor ve cinayeti işliyor. İşte buradan sonrası ise kendisi için gerçek anlamda felaket. Önce kendisinden daha ezik karakterli olan kardeşi Charly’nin şöhreti atlatamayarak intihar etmesi ardından James’in öldükten sonra adeta bir külte, bir halk mitine dönüşmesiyle birlikte Ford’un kendisini ve yaptıklarını muhasebe etmesine neden oluyor. Bu süreçte de artık tam anlamıyla bir çürümeye, hastalıklı, her geçen gün ölmek isteyen birisine dönüşüyor. Final karesi ise çok çarpıcı ve tam olarak Ford’u yansıtır nitelikte. Katiline yüzünü döndüğünde; ‘sen yapmazsan ben mutlaka yapacağım’ ifadesi.
Bütün bunların ötesinde Korkak Robert Ford’un Jesse James suikasti tarihin en ünlü soyguncularından birinin hayatının son dönemlerini anlatırken insanın derinliklerine dair bir yolculuğa da çıkarıyor bizleri. Bir noktadan sonra merkezini tamamen Ford’a kırması çok riskli ama bir o kadar da başarıyla çalışan bir yönetmen kararı kesinlikle. Ford’a merkezlenmemiz filmin o bahsettiğimiz insanın karanlığa yolculuğunun panaromasının oluşması için bilinçli yapılan bir hamle ve bu hamle kesinlikle işe yarıyor.
Hayatı boyunca kendisini ispat etmek isteyen, sürekli ezilmiş ve dışlanmış birisinin kendisinden hiç beklenmeyeni gerçekleştirdiğinde her şeyin değişeceğini, bir bakıma Amerikan Rüyası’nın tam ortasına düşeceğini düşünürken nasıl yozlaştığının, zorunda kaldığının ve aklını yitirdiğinin çarpıcı bir öyküsü Korkak Robert Ford’un Jesse James Suikasti.