Rus masallarında akçaağaçtan yapılan bir süpürge ile havada süzülen bir cadı olarak tasvir edilen Baba Yaga korkutucu bir imge olarak anılmıştır. Slav folklorunda küçük çocukları kaçırıp yediğine inanılan cadı veya büyücü bir karakter olan Baba Yaga bu sefer süpürgesi ile değil silahı ile korku saçmaktadır ve onu tanıyanlar kaçmak yerine teslim olmanın daha akıllıca bir karar olduğunu bilmektedirler.
John’un karısı hastalık sonucu hayatını kaybetmiştir. Yalnız kaldığı hayatta yaşama sevincini yitirmişken içinde kalan son umudu canlandıracak bir şey olur ve eşinin taziyelerini kabul ettiği gece ansızın kapısı çalar. Kargo ile kendisine Daisy adında küçük bir köpek teslim edilir. Hayat arkadaşı son bir arzuda bulunup ona duyduğu tüm sevgiyi bu köpekte yaşatmasını vasiyet etmiştir. John içinde yeşeren yaşama sevinci ile yavaş yavaş bu duyguya kendini inandırmaya başlar ve karısının yokluğunda yaşadığı derin üzüntüyü böylece geride bırakıp hayata tutunabileceğine inanmıştır.
Herkesin hayallerini süsleyecek cinsten bir canavar olan 1969 model Ford Mustang’i ve tatlı köpeği Daisy ile gezintiye çıkan John; yakıt almak için durduğu benzinlikte, pek şirin gözükmeyen tiplerle karşılaşır. İçlerinden birisi arabasının fiyatını sorar ve satılık olmadığı yanıtını alır. Bu duruma çok içerlemiş olacak ki yanındakilerle beraber büyük bir villada yaşayan John’un evine gizlice girip onu etkisiz hale getirirler ve 69 model Mustang’i çalmakla yetinmeyip köpeğini de öldürürler.
İşte hiç tanımadığımız Boo man ile bu noktadan sonra tanışmış oluyoruz. Eski bir kiralık katil olan John Wick ölen karısından son kalan hediyenin ve arabasının elinden alınması ile intikam yemini edip ona bunu yapanları bulmak için ant içer. Viggo Tarasov adlı Rus mafyasının şımarık oğlu olan Iosef, John Wick’in arabasını çalıp üstüne bir de köpeğini öldürmenin ne demek olduğundan habersizdir. Babası kendileri için daha önceden çalışan bu adamı yakından tanımaktadır ve Baba Yaga’nın elinden hiç bir hedef kurtulamamıştır.
Hayalet John Wick; Continental’in siyah giyen seçkin cemiyet üyesi. Üstünde şarjör dolusu kurşun ve silahla dolaşan bir adamın en ölümcül anlarda yanı başındaki silahı yerine neden yumruklarını konuşturduğunu sizde kendi kendinize sormuşsunuzdur elbet. Hiç aksiyon filmi izlerken böyle bir düşünce sizi de sardı mı? Ne zaman gerçekçi abartı olmayan bir aksiyon filmi çekilecek diye sorarken John Wick buna bir yanıt oldu.
Özellikle aksiyon sahnelerinde diğer filmlerde gördüğümüz klişeler oldukça az. Eğer elinizde bir silah ya da bıçak varsa ve ölümcül bir kavgadaysanız mantıklı olan avantajlı olduğunuz durumu kullanmak olacaktır ki filmde bunu fazlasıyla hissediyorsunuz. Şunu da söylemek gerek filmin içinde esprili sahneler de mevcut. Film, basit bir durumdan dolayı ortaya çıkan intikam duygusu yüzünden ortalığı ateşe veren başrol odaklı filmlerin görüntüsünden sıyrılıp kendisini 101 dakikalık sürenin sonuna kadar izlettirmeyi başarıyor.
Keanu Reeves üst düzey bir oyunculuk sergilemese de kendi üzerine düşen görevi yerine fazlasıyla getiriyor. Aksiyon sahnelerinde oldukça başarılı olan aktör, bu film için de özel dövüş dersleri alarak rolünün hakkını vermeye çalışmış. Willem Dafoe, çok fazla yer almamasına rağmen az ama öz bir performansla filmde hatırlanan bir karakter. 300 Spartalı, V For Vendetta, Matrix gibi filmlerin dublör koordinatörlüğünü, dövüş sahneleri koordinatörlüğünü yapan ve kendileri de dublörlük yapmış Chad Stahelski ve David Leitch’in ilk uzun metraj filmi olan John Wick oldukça iyi bir aksiyon filmi. Herkese iyi seyirler.