Hafızanın Yolculuğu

“O gitmiş olanların

Ayak izlerini takip ediyorum.

Yitik bir haldeyim.”

Tierra del Fuego’daki Onas kabilesinin son temsilcilerinden olan Angela Loij tarafından, kendisinden başka kimsenin bilmediği bir dilde söylenmiş bu şarkı sözleri; yüzyıllar önce, 12 Ekim 1492’te, 33 gün süren yolculuğun ardından yeni kıtaya adım atan Kolomb’dan bugüne değin durmak bilmeyen bir katliama yakılmış bir ağıtın parçasıydı. Angela’yla birlikte, baş tanrılarının adı Pemaulk, yani “Sözcük” olan Onas yerlilerin dili de öldü. Tıpkı diğer her şeyleri gibi.

Hafızanın Yolculuğu Onas Yerlileri FikriSinema

Kolomb kıtaya adım attığında Meksika’nın yüksek bölgelerinde Aztek ve Toltek, Yucatan Yarımadası’nda Maya, Antiller’de Karaib, Kolombiya’da Chibcha, Peru ve Bolivya’da İnka İmparatorlukları, kıtanın kalanında onlarca orta büyüklükte devlet, binlerce kabile, milyonlarca insan yaşıyordu. Kolomb’un yakın arkadaşı Amiral Francisco Roldan Hispaniola Adası’na, Ponce de León Porto Riko’ya, Diego Velázquez Küba’ya, zalimlikte sınır tanımayan Hernán Cortés Azteklere, Eldorado’nun peşinde yıkmadık şehir bırakmayan altın avcısı Francisco Pizarro İnkalara ve adları saymakla bitmeyecek diğer zalim konkistador’lar irili ufaklı topluluklara diz çöktürdüğünde, geriye insanlık tarihinin en büyük katliamı kalmıştı: On milyonlarca ölü, yağmalanıp yakılmış yüzlerce şehir, yok edilmeye çalışılan kültürler, yasaklanan dinler, rüzgâra karışıp giden diller ve asla eskisi gibi olmayacak koca bir kıta… Yüzyıllardır aralıksız devam eden bu kuşatmadan kurtulabilenler de vardı -çok şükür- ve bu kurtuluşlarını geçit vermeyen dağlara, milyonlarca çeşit canlıya kucak açan ormanlara ve en çok da uçsuz bucaksız Amazon’a borçlulardı. Hafızaları dışında yanlarına hiçbir şey almadan göç eden yerliler, kötülüğün kendilerine ulaşmasını engelleyeceğine inandıkları Amazon’un içlerine doğru giderek yaşama yeniden tutunmaya çalıştılar. Kaçınılmaz sonun farkında olsalar da o “son nesli” olabildiğince öteleyebilmek için kâh kendilerinden öncekilerin dört buçuk metrelik incir ağacı kabuğuna işlediği Kodeks Boturini gibi yazıtlarla kâh kulaktan kulağa fısıldanmış şarkılarla “hafızanın yolculuğunu” başlattılar:

Ateşin çıtırtısına,

Akan suyun şırıltısına,

Ormanın soluk alış verişine,

Rüzgârın seslerine,

Gök gürültüsünün öfkesine,

Toprağı öpen yağmura,

Adımları selamlayan kuşların ötüşüne

Yükledikleri bellekleri uzun bir yolculuktan sonra kitaplara, nihayetinde sinemaya ulaştı.

Hafızanın Yolculuğu Katliam FikriSinema

Yitik kültürlerden geriye kalanları dünyanın dört bir yanına götürmeyi kendine amaç edinen Luis Sepúlveda’nın “Aşk Romanları Okuyan İhtiyar” kitabı ve Ciro Guerra’nın “Yılanın Kucağında” (2015) filmi, Amazon’un engin yüreğini modern çağa açan iki nadide eser olarak hafızanın yolculuğuna önemli katkıda bulunuyorlar. Luis Sepúlveda’nın kahramanı Antonio Jose Bolivar Proano, Ekvador Amazon’unun Nangaritza boyunda yaşayan Shuar yerlilerinin arasına bir öteki -dağlı- olarak gelmesine rağmen yıllar içinde bir Shuar’a, Amazon insanına dönüşür ve zaman daha da ilerleyip insanların ne kadar barbar olduğunu unutmak için aşk romanları okuyan bir ihtiyara evrildiğinde ise kendini, Amazon’un altındaki madenler için üstünü yerle bir etmeye çalışan Ekvador ve Peru’nun öncü olarak yolladığı avcıları, altın arayıcılarını, hükümet yetkililerini; ataları gibi çareyi iç bölgelere kaçmakta bulan Shuarlar ve kendini korumak için sularını bir yükseltip bir alçaltan Amazon’dan uzak tutmaya çalışan bir duvar olarak bulur. Bir akbaba tüneğinde, bir jaguar pençesinde, bir karınca yuvasında Amazon’un en derin sırlarına erişen ihtiyar Jose Bolivar’ın yürek burkan öyküsü, nesilden nesile fısıldanan nazımların nesre dönüşmüş hali olarak o eski insanlardan kalanları bugünlere ulaştıran, hafızanın yolculuğunda önemli görev üstlenen bir köprüdür.

Hafızanın Yolculuğu Yılanın Kucağında FikriSinema

Amazon’un öte tarafından, Kolombiya’dan, Sepúlveda’nınkine benzer bir yok oluş öyküsünü kucaklayıp getiren Ciro Guerra’nın “Yılanın Kucağında” filmi, Kolombiya Amazon’unun iç kesimlerine 30 yıldır ilk defa girebilen ekip tarafından gerçekleştirilen çekimlerle yitirilmiş kültürleri, el değmemiş toprakları ve ezgilerle hatırlanan yerlileri perdeye taşıyor. 1909 ve 1940’ta Amazonlara gelen iki bilim insanının, Alman Theodor Koch-Grunberg ve Amerikan Richard Evans Schultes’in; kauçuk avcılarından, misyonerlerden, askerlerden kaçarak Amazon’un kalbine sığınmış bir kabilenin son mensubu olan Karamakate’yle gerçekleştirdikleri yolculukları anlatan film, modernitenin açtığı yaraları ve günümüz insanın asla başaramadığı doğa-insan bütünleşmesini her yönüyle gözler önüne seriyor. Yalnızca Karamakate’nin bulabileceği Yakruna bitkisinin peşindeki seyyahların anılarından yola çıkılarak çekilen Yılanın Kucağında filmi, Aşk Romanları Okuyan İhtiyar kitabıyla, Karamakate’nin evrenle bütünleşmesine benzer bir şekilde birleşerek sözü göze, muhyiyi ihyaya eriştirerek hafızanın yolculuğunu tamamlıyor.

Bu iki esere dikkatli baktığınızda, Nangaritza Nehri’nde Jose Bolivar’la yıkanan Karamakate’yi ya da yüksek tepelerde Karamakate’yle yakruna toplayan Jose Bolivar’ı görmeniz pek mümkün, tıpkı o yitik kavimlerin hafızalarındaki diğer her şey gibi…

Kitabı Can Yayınları‘ndan satın almak için buraya tıklayınız.

Aşk Romanları Okuyan İhtiyar Can Yayınları FikriSinema

Diğer Yazılar: Tanju Baran
Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir