Güneşli Pazartesiler

İspanya’nın kuzeyinde bir liman kenti Vigo’dayız. Küçük, huzurlu, güzel insanlarla dolu, okyanusun kendisi olan Vigo’da Aurora tersane işçilerinin işten çıkarılmasına ve polis-işçi çatışmalarına tanık oluyoruz. Her şey böyle başlıyor, işsizlik başlıyor, hayatlar değişiyor. Yönetmen koltuğundaki Fernando León de Aranoa; geçmiş, günümüz ve gelecek dünyamızın problemlerini gözler önüne seriyor böyle bir samimiyetle. Filmdeki her şey oldukça samimi ve gerçek. Oyuncuların performansı yadsınamaz ve hiçbirini birbirinden ayırt etmek mümkün değil çünkü onlar siyam ikizleri filozof Amador’un deyişiyle.

İşlerinden çıkarılmışlar ama hayata karşı gelen bir nevi Antipodes tutkunları. Aslında filmin bütününe bakarsak Islas Cies’e karşıtlık olarak Avustralya’daki Antipodes adaları fikriyle ilerler hep. Hep bir karşıtlık, hep bir mücadele ve refaha ulaşma isteği başka yerdedir hep.

Santa, Jose, Lino, Amador, Reina, Rico, Sergei…

Santa’nın 8000 peseta değerinde bir sokak lambasını kırması ve parasını ısrarla ödememesi tam bir Antipodes.

“-8000 pesetas ne kadardır?

-Euro olarak mı?

-Hayır pesetas olarak…

-8000?

-Hayır, benim için etik olarak çok daha fazla.”

Parasını ödedikten sonra gidip tekrar o meymenetsiz sokak lambasını kıran Santa maneviyatı böyle önplana çıkarıyor.

La Fontaine’in Ağustos Böceği ve Karınca hikayesine Santa’nın bakış açısı tekrar bir başkaldırı.

“…ağustos böceği karıncanın kapısını çalmış ama karınca ona demiş ki, “ağustos böceği kardeş eğer sen de benim gibi sıkı çalışsaydın böyle aç ve açıkta olmazdın” ve kapıyı açmamış.

Kim yazdı bunu? Çünkü mevzunun aslı böyle değil!

Bu karınca tam bir yavşak ve spekülasyoncu.

Ve neden bazılarının ağustos böceği doğduğunu açıklamıyor.

Çünkü ağustos böceği doğdun mu bittin demektir. Söylemiyor onu tabii…”

Düşündüren, düşünülmesi gereken bir konu ele alınıyor. Bazılarımız şanslı doğmuyor. Onlarda karınca olabilirlerdi ama karınca olarak doğmadıkları için hikaye onlar için çoktan bitiyor. Santa bize belki de şimdiye kadar hiç aklımıza gelmeyen haklı ağustos böceğinin avukatı oluyor.

Televizyona çık saçma sapan konuş bir kral gibi yaşa cümlesini duyuyoruz Jose’den. Para kazanmanın alın terine dayanmadığını eleştiriyor. Onlar tersaneye yıllarını vermişken birileri televizyona çıkıp onların yıllarca biriktiremediği parayı, bir saatte kazanıyorlar. Bu geçen konuşmaların yeri La Navarra Bar; birlikte içki içtikleri, tartıştıkları, dertlerini paylaştıkları yer.

En acıklı karakterlerden biri de Amador. Işığın açık kalmasına takıntılı filozoftur kendisi ki ölümü de ışığın üstünde olacaktır tıpkı bir Antipodes gibi. Karısının evi terkettiğini arkadaşlarından gizleyen yalnız bir adam… İşsizliğin en acı noktasını Amador da görürüz.

“Önemli olan bizim Tanrı’ya inanıp inanmadığımız değildir.
Önemli olan Tanrı’nın bize inanıp inanmadığıdır.
Eğer inanmıyorsa hapı yuttuk demektir”.

Yukarıdaki felsefi fikirleriyle ve siyam ikizleri ile bilinir Amador. İntihar mı etti yoksa düştü mü bilinmez ama işsizliğin onu bu noktaya sürüklediği aşikardır.

Lino; işe alınmak için saçlarını boyayan, oğlunun kıyafetlerini giyen, kısacası genç gözükerek işe alınmak için elinden geleni yapan güzel adam. İş görüşmesine girmeden kaleminin mürekkebi biten yahut saçından boya akan güneşli pazartesileri olmayan adam/adamlar. Her birey, birbirini temsil ediyor çünkü onlar birbirlerinden ayrılamazlar çünkü onlar siyam ikizleri…

Müzikleriyle adeta filmin girdabında buluruz kendimizi. Tom Waits ve Lucio Godoy gibi müzisyenleri duymak sanat açısından paha biçilemez.

Güneşli Pazartesiler dileyen ama geriye sadece pazartesileri kalan adamlar;

Karısı tarafından terkedilmesine ramak kalan Jose ve onun güçlü kalmaya çalışan balık kokulu karısı Ana,

Karısı tarafından terkedilen sarhoş filozof ölümün pençesinde olan Amador,

8000 pesetalık sokak lambasına manen karşı çıkan Santa,

İş bulma arzusuyla kendini dipte bulan yaşlı adam Lino,

La Navarra Bar’ın sahibi kendini bir nebze kurtarmış Rico ve güçlü kızı Nata,

Balaidos Stadyumu tarafında çalışan ve Celta Vigo maçlarına arkadaşlarını çağıran ama bir engelden dolayı golleri göremeyen Reina,

Astronot olacakken olamayan Sergio,

Sizler Antipodessiniz, siyam ikizlerisiniz. Hepinize teşekkürler bize bunu hatırlattığınız için o güzel Vigo’da…

Diğer Yazılar: Melike Yılmaztürk
Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir