GÜNDÜZ MNEMOSYNE GECE MNEMOSYNE

Ölülerle son bir temas daha kurmak fikri akla gelir elbet. Son kez bize bir şey söyleseler ne derlerdi diye üzerine düşünürüz her hazır durduğumuzda.

“Gemiler gider aydın ufuklara gemiler gider
Gergin beyaz yelkenleri doldurmaz keder”

Hasan Kıyafet’in “Ölülerle Söyleşi” kitabını okuduğumda, “Nazım Hikmet o gün yine Orhan Selim mahlasıyla köşe yazılarında hangi konuları gündemine alırdı?” diye düşünmüştüm. Ölüler bize çok şey söyler gibi bir atıf vardı. Aktif olarak yazamasalar da dönemlerinde güncele dair değindikleri her şey hâlâ geçerli. Hâlâ bizimle konuşuyorlar aslında.

Fırat Özeler’in “Kavur” belgeselinde dış sesi, tamamen Ömer Kavur’un metinlerinden ve söyleşilerinden derleyerek bizimle konuşturması, beni çok heyecanlandırmıştı. Tabii yapay zekâ araçlarının yazılan bir metni ya da şiiri arşivlerdeki tarza uygun hâle getirme özellikleri, bu işliği daha da üzerine çalışılır duruma getirmiş olabilir.

Peki kaybedilmiş, hiçbir metni olmayan birini tekrar yanımıza çağırabilir miyiz? Velev ki ruhuna rast geldik bir sundurmanın altında. Son sözünü etmek ister mi anasına!

Evet. “Gündüz Apollon Gece Athena” filminden bahsediyorum. Denize dönerken antik bir rahibenin son dileğini bile yerine getirebildiği kurmaca içerisinde, uğurlayamadıkların, uğurlamak istemediklerin de oluyor.

Kadınların hikâyelerine odaklanan ve çok sevdiği -film boyunca da vazgeçemediği- kadrajlarıyla akıcı ve seyir zevki müzikleriyle yükselen bir film. Bu kadınlar arasında film boyunca görmediğimiz bir kadın -tek bir planda sesini duyuyoruz- var. Derdine ne senaryoyla ne bir şiirle ne de bir şarkıyla derman olabiliyoruz.

Hafızanın diri tutulması gerektiğine inandığım o kadar çok güne bağlı uyanıyoruz ki… Bazen günlerden ırak olasım geliyor.

“Gündüz Apollon Gece Athena” filminde Emine Yıldırım ve ekibi hayaletler üzerinden izleyiciyi dahil ederken, sinema tarihi açısından da güzel bazı rastlantılar da bize sunuyor. Atıf Yılmaz’ın çocuk oyuncusu Ezgi Çelik burada Defne Üç olarak karşımıza çıkıyor ki bu çocuk o filmde Lale Mansur’un oynadığı karakterin çocukluğunu oynarken, GAGA’da (Gündüz Apollon Gece Athena) karşımıza Lale Mansur’un kızı olarak çıkıyor. Deniz Türkali ile birlikte “Düş Gezginleri”nin benim bildiğim üç oyuncusu GAGA’da yer almış oluyor. Atıf Yılmaz da bu sayede bizimle konuşmuş oluyor.

Berke Baş’ın “Dargeçit” belgeselini düşünüyorum. O kadar derin bir anlatı, o kadar keskin bir gözlem var ki gerçekten de toplumsal hafızayı hatırlatmaya çalışan nadir eserlerden biri. Peki kaç kişi izledik ya da izleyebilecek? Oysa bu çabalar, çoğu zaman, Ankara izleyicisinin GAGA gösteriminden sonraki söyleşideki siteminde olduğu gibi, hak ettiği ilgiyi bulamıyor. 

Son sözünü söylemeden, yarım bırakılmış, eksik bir hikâyeyle aramızdan ayrılanlara vereceğimiz tek bir söz kalıyor: Hatırlayacağız. Çünkü asıl mesele, ölülerin bize ne diyeceği değil, onların bıraktığı boşluğa, yarım kalmışlığa ve uğurlanamamışlığa bizim ne cevap vereceğimiz.

“Denize dönmek istiyorum!
Mavi aynasında suların:
boy verip görünmek istiyorum!
Denize dönmek istiyorum!”

Gündüz Apollon Gece Athena – Side


Diğer Yazılar: Barış Arslan
AYŞE: GÖRÜNMEZ BAKIM EMEĞİ
İlk filmler kişiseldir. Hep öyle olmuştur. Kişisel olanı bozup yeniden kurarsın; o...
Devamını Okuyun
Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir