DİJİTAL ÇAĞIN KORKUSU
Christopher Landon’ın yönettiği, Jillian Jacobs ve Chris Roach‘ın senaryosunu yazdığı Drop, sınırlı mekanda geçen, teknolojik unsurlar ile örülü bir gerilim filmi olarak karşımıza çıkıyor. Başrollerinde Meghann Fahy (Violet), Brandon Sklenar (Henry), Violett Beane (Jen) ve Jacop Robinson (Toby) yer alıyor.
Konu
Drop, dul bir anne olan Violet’in yıllar sonra çıktığı ilk randevusunda yaşadığı gerilim dolu anları konu alır. Chicago’daki “Palate” adlı lüks bir restoranda, fotoğrafçı Henry ile randevusu sırasında, Violet’in telefonuna Digi-Drops uygulaması üzerinden kim olduğu belli olmayan bir kişi tarafından tehdit mesajları gelmeye başlar: Violet, oğlu Toby ve kız kardeşi Jen’i korumak için Henry’yi öldürmek zorundadır…
Analiz
Drop’ın gerilim dolu hikayesi, usta yönetmen Wes Craven‘ın Red Eye (2005) filmi ile birçok yönden benzerlikler taşır. Sınırlı mekan, kendisi ve ailesi tehdit altında olan çaresiz bir karakter… Her iki filmde de karakterin hareket alanı dar, seçenekleri sınırlıdır. Bu unsurlar gerilimi adım adım işler.
Klasik telefon temalı korku-gerilim filmlerinin modernize edilmiş bir versiyonudur. When a Stranger Calls (1979) ve Phone Booth (2002) gibi benzer yapımlar da buna örnek gösterilebilir.
“Tek bir bildirim hayatınızı altüst edebilir.”
Film, dijital iletişimi bir araç olarak ele almaktan öte, korkunun ve gerilimin merkezine koyuyor. Aynı zamanda mahremiyetin ve güvenliğin ne kadar kolay sarsılabileceğini gösteriyor: Tehdit ilk önce restoranda başlıyor ve daha sonra Violet’in evine girmesiyle devam ediyor.
Film boyunca şüphe yoğun bir şekilde hissettiriliyor. Violet’in telefonuna gelen tehdit mesajları, restoranda, 50 fit -yaklaşık 15 metre- uzaklıkta bulunan bir kişi tarafından gönderiliyor. Barmaid, (Daha sonra Violet’i koruyor.) garson, piyanist, telefonuna bakan gizemli adam ve restorandaki diğer kişiler, Violet’in gözünde bir tehdit haline geliyor. Böylece şüphe ve bilinmezlik gerilimin dozunu arttırıyor. Violet, tehdit altında olmasına rağmen soğuk kanlı durmaya çalışıyor. Kendisine verilen talimatları Henry’ye belli etmeden yerine getiriyor. Aynı zamanda bu durumdan nasıl kurtulacağının da yollarını arıyor ama her seferinde onu tehdit eden kişi tarafından engelleniyor. Çünkü Violet’in her anı adım adım izleniyor. Etrafı kalabalık ile dolu ama hiçbir şekilde yardım alamayan kapana kısılmış bir karakter görüyoruz.
Yazının bu kısmı spoiler içerir.
Örneğin; Violet, başlangıçta piyanistten şüphelenmesine rağmen sonrasında ondan gizlice yardım istiyor ve kısa bir süre sonra, piyanist zehirlenerek öldürülüyor. Bu durum Violet’in yardım isteyeceği herkesin tehdit altında olduğunu gösteriyor.
Şüpheler ile dolu film, son anına kadar gizemini koruyor. Olaylar ilerledikçe Violet, içinde bulunduğu durumdan kurtulmak için akıllıca bir hamle yapıyor. Bu hamle Violet’i tehdit eden kişinin gözünden kaçıyor ve restoran bir anda kontrolden çıkıyor, gerilim ve heyecan zirve yapıyor.
Stil-Teknik
Kamera çoğu zaman restoranın içinde dolaşarak mekanın ihtişamını tanıtıyor. Dramatik ışık kullanımı ve prodüksiyon tasarımı, Violet’in üzerindeki paranoyayı arttırarak içinde bulunduğu psikolojik durumu yansıtıyor.
Manzarası göz alıcı, açık plan bir restoran olmasına rağmen, ışık ve dekor kullanımı klostrofobik bir atmosfer yaratıyor. Aynı zamanda restoran bir karakter gibi işlev görüyor. Restoranın geniş görüş alanı Violet’in sürekli gözlem altında olduğu hissini vurguluyor.
Yönetmen Christopher Landon ve görüntü yönetmeni Marc Spicer, Violet’in psikolojik durumunu ve izleniyormuş hissini göstermek için eğik, üst ve tepeden çekimi (Kuş bakışı) kullanıyorlar.
Örneğin filmin bir sahnesinde Violet, tepe çekiminden gösteriliyor ve mekan yavaş yavaş karanlığa bürünüyor. Burada sadece Violet görünür kalıyor ve sonra karanlığın içinde kayboluyor. Bu sahne, tehditin varlığını ve karakterin yalnızlığını güçlü bir şekilde hissettiriyor.
Meghann Fahy, psikolojik baskı ve tehdit altındaki bir kadını başarılı bir şekilde canlandırıyor. Brandon Sklenar ise Henry rolünde, güven ve şüphe arasında gidip gelen bir karakter inşa ediyor.
Drop, dijital çağın getirdiği tehditleri ve bireylerin sürekli izlenme korkusunu başarılı bir şekilde işliyor. Christopher Landon’ın önceki projelerinden farklı olarak (Scouts Guide to the Zombie Apocalypse, Happy Death Day serisi ve Freaky) film, daha ciddi bir yapım olarak ön plana çıkıyor.