Son dönemlerde “Poyraz Karayel” dizisinin Zülfikar’ı olarak iz bırakan Celil Nalçakan ile oyunculuğa başlangıcından Batman tutkusuna kadar birçok konuda konuştuk. Zamanın nasıl geçtiğini anlamadan biz sorduk, o anlattı. Celil Nalçakan’ın sinema üzerinden hayata bakışını da bulabileceğiniz röportajımızı ekibimizden Mihrace gerçekleştirdi. İşte o röportaj;
-Oyunculuğun kanına girdiği “İlk An”ı hatırlıyor musun?
Ben küçükken, babam eve tiyatro oyunlarının kasetlerini getirirdi. Yalnız başıma kasetleri tekrar tekrar dinlerdim. Kahkahaları ve alkışları duyarken, sahneyi ve oyuncuları hayal etmeye çalışırdım. Bu hayal etme mesaileri sırasında bir şey oldu; orada olmak istediğimi hissettim.
-Konservatuvar bittiğinde nasıl bir yol görmüştün önünde? Umutlu muydun?
Dört sene hiç telefonum çalmadı. Umutsuzluk hali, tam olarak olmasa da, artık yavaş yavaş hayatıma sinmeye başlamıştı ve bir gün o telefon çaldı; ilk işim Sıla ve Gül Oğuz’la tanıştım. İnancımın yeniden yeşermesini sağlayan Gül Hoca’dır. Bugün bu evde oturuyorsam, burada seninle konuşabiliyorsam, hatta şu saksının toprağındaki tohumlarda bile Gül Oğuz’un hakkı vardır. Kişisel tarihimin en önemli insanıdır, en kıymetlimdir.
-Peki o sıkıntılı, umutsuz günleri hatırlamak yahut unutmamak için sakladığın bir şey var mı? Ya da tamamen unutmak mı isterdin?
Çok yokluk çektim ben; ve hayır, o günleri unutmak istemem. Hatta unutur gibi olduğumda kendime hatırlatırım. İstanbul kartım hala cüzdanımda durur, hiç çıkarmadım.
-Bu çekilen yokluk sana ne öğretti?
İşime sahip çıkmam gerektiğini öğretti. Mesleğimiz, devamlılık garantisi olan bir meslek değil. Har vurup harman savurmamak gerektiğinin farkındayım ve elimden geldiğince gereğini yerine getirmeye, tutumlu olmaya çalışıyorum.
-Oyunculuğun ile ilgili seni en mutlu eden yorum nedir?
“Oynamıyormuşsun sanki oymuşsun gibi!” diyorlar bazen, o beni çok mutlu ediyor. Mesleki yolculuğuma başlarken varmayı arzuladığım hedef tam da buydu. Şükür ki duymak nasip oldu.
-Seni en çok güldüren oyuncu söylemleri nelerdir?
“Bir daha dünyaya gelsem yine oyuncu olurdum” sözü beni çok güldürüyor. Dünyaya geldin de oyuncu olman kaldı! “İçsel yolculuğuma…” diye başlayıp devam eden fazla süslü cümleler, mesleğe yönelik hayat kurtarıyormuş ağırlığında büyük sözler… Hayat kurtarmaya gidenleri , işlerine mutlu yollamaya gayret ediyoruz; hepsi bundan ibaret!
-Türkiye’de casting konusu doğru kotarılabiliyor mu sence?
Tanınmışlık hadisesi ile ilgili en hoşnut olduğum husus, rahatsız edici bir amatörlükle yapılan audition (seçme) hadisesinden kurtulmuş olmak. Mekâna tamamen yabancı olduğun boş bir odada, az önce eline verilen bir metinle, oyunla ilgili hiçbir detay doğru düzgün verilmeden yapılan çekimin, muhatabına doğru verilere ulaştıracağını düşünmüyorum.
-Bazı özel istisnalar dışında Türkiye’de oyuncu seçimleri, fiziksel özelliklere dayandırılarak yapılıyor genel olarak. Yurt dışından, ilk akla gelen çarpıcı örnekleri ile Charlize Theron (Monster), Tom Cruise (Tropic Thunder), Christian Bale (The Machinist) gibi oyuncular, iyi oyunculuk temeli üzerine, hayal edilen görselin inşa edilip gayet başarılı performanslar çıkabileceğini kanıtlıyor. Role uygunluk açısından çok belirgin bir fiziksel dezavantajı olmadığı sürece, iyi bir oyuncunun her rolü oynayabileceğini düşünüyorum. Ne düşünüyorsun bu konuda?
Kesinlikle katılıyorum, bence de iyi oyuncu her rolü oynayabilecek beceriye sahiptir. Ülkemizde dizi mantığı, az zamanda çok fazla iş yapmak üzerine kurulu olduğu için, insanlar bir oyuncu üzerinden hayal kurmak yerine, hayal ettiği görselin önüne gelmesini tercih ediyor. Çünkü gözlem ve değerlendirmeye ayıracak yeterince vakit yok. Sinema mantığında ise daha ince elenip sık dokunmaya başlandığını gözlemliyorum.
-Batman’a özel bir ilgin olduğu biliniyor. Nasıl başladı bu merak?
Çocukluğumun geçtiği zamanlarda, şimdiki imkanlara sahip değildik; aylık çocuk dergilerini takip eder, hafta sonlarında yayınlanan çizgi filmleri seyrederdik. Çizgi romanları çok okuyan bir çocuktum ben ve zamanla Batman, diğerlerinin arasından sıyrılarak daha özel bir ilgi olmaya başladı benim için.
-Batman’i diğer süper kahramanlardan ayıran en önemli özelliği neydi senin için?
Durumunun bana olası gelmesi. Diğer kahramanlar gibi süper güçleri yok, başka bir gezegenden gelmiyor, olağandışı bir reaksiyon geçirip özel yetenekler kazanmıyor, teknoloji sayesinde yapıyor yaptığı her şeyi.
-Süper gücünü paradan alan kahraman diyebilir miyiz Batman için?
Parasını teknolojiye harcayıp, yaşadığı toplum için süper şeyler yapmaya çabalayan bir kahraman diyebiliriz.
-Senin için özel olmasını sağlayan karakteristik özellikleri neler Bruce Wayne’in?
Öncelikle kimseyi öldürmüyor, silah kullanmıyor. Zeki bir insan, öncelikle bilime inanıyor.
-Kendinle özdeşleştirdiğin bir tavrı var mı?
Hızlı verdiği adalet kararları… Ben de bazen, doğrudan beni ilgilendirmeyen konularda hak savunuculuğuna soyunabiliyorum.
-Sence en iyi Bruce Wayne performansı hangi aktöre ait?
Batman’in ruhuna en uygun olanı bence Christian Bale’inki. Ama Michael Keaton’ı da çok severim. En yakıştıramadığım da Clooney.
-Neden Christian Bale?
Çünkü daha gerçek ve derinlikli.
-Nolan’ın kurduğu dünya ve rejisiyle alakalı olabilir mi bu derinlik?
Kesinlikle! Nolan’ın kurduğu dünya, gerçek ve olası bir dünya. Wayne’in hayatla ilgili kafa yorduğu şeyler daha anlaşılabilir ve ortada.
-O halde yönetmenin kurduğu dünya ve bununla bağlantılı olarak oyuncu yönetimindeki becerisi, aktörün performansını doğrudan etkileyebilir mi?
Yönetmenin oyuncusu ile kurduğu doğru ilişki, bir başka deyişle elindeki malzemeyi tanıması ve bunu en iyi şekilde değerlendirmesi elbette aktörün performansı için belirleyicidir. Ben bu açıdan çok şanslı bir aktörüm. Oyuncusuyla iyi ilişkiler kuran, bana güvenerek özgür alanlar tanıyan, ne istediğini iyi ifade eden yönetmenlerle çalıştım hep. Gül Oğuz, İnaç Kardeşler, Çağan Irmak… Çalıştığım bütün yönetmenleri minnetle anıyorum her zaman.
-Peki hangi Joker performansı en iyisiydi sence?
Tartışmasız Jack Nicholson! Her bir Joker birbirinden farklı yorumlanmış ve karakterleri de farklı. Aynı Joker’i oynayan oyuncular arasında birini daha çok seviyor değilim. Nicholson’un oynadığı Joker’i seviyorum.
-Tim Burton’ın yarattığı sürreal, gotik, karakterleri karikatürize edilmiş dünya mı, Nolan’ın yarattığı gerçeklere yakın dünya mı?
Başıma bir şey gelmeyecekse, ben genel olarak Burton’ı çok sevmiyorum zaten. Kendi türünde çok iyi olabilir, ama bana hitap etmiyor. Nolan’ın yarattığı Gotham City o puslu, gri haliyle, gerçekliğiyle hayal ettiğim gibiydi tam olarak.
-Gotham City, yaşadığımız dünya içerisinde neyi ya da nereyi temsil ediyor sana göre?
Ruh olarak bana kalırsa, tam olarak Amerikan emperyalizmini temsil ediyor. Çok gösterişli ama karanlık, tekinsiz… Atmosfer olarak bazen Tarlabaşı’nın arka sokaklarında yürüdüğümde aynı havayı hissedebiliyorum.
-Yargıları ve tepkileri çok ani değişiklik gösteren bir halkı var Gotham City’nin ve bu değişimde medyanın etkili olduğu açık. Ülkemizde de medyanın algılarla bu kadar kolay ve hızlı bir şekilde oynadığını düşünüyor musun?
“Şeyh uçmaz, mürid uçurur” demişler. Fazla söze gerek yok .
-Etkilendiğin filmler listesinin en başında hangi film var?
“Baba” serisinin ilk filmi.
-Baba filmi farklı türleri bir araya getiren bir film, sen hangi türde tanımlamayı tercih edersin?
Bence bir aile filmidir Baba. Vito Corleone’nin filmde oğluna söylediği ‘’Ailesi ile vakit geçirmeyen bir erkek, asla gerçek bir erkek sayılmaz!’’ sözü, hayatımda düstur edindiğim ve doğruluğunu bizzat tecrübe ettiğim bir sözdür.
-Vito Corleone’nin hangi oğlu olurdu Celil?
Michael olmak ve elbette Michael’i oynamak isterdim. Böyle karanlık ve aynı zamanda dingin adamları oynamak zordur. Karakter derinliği açısından çok fazla veri vardır elinizde ama hepsini bir araya getirip anlamlı bir bütün oluşturmak zordur. Zorlanmayı severim.
-Al Pacino’nun, Michael rolünde, zihnine kazınmış en etkileyici performansı?
Kızının vurulduğu sahnedeki oyunculuğu beni çok etkiler. Büyük bir acı; yüzündeki tüm damarlar şişmiş ama bağırmasına rağmen sesi çıkmaz.
-Yakın gelecekte bir sinema projen var mı?
Beni heyecanlandıran birkaç proje var, ama netleşmeden bilgi vermek istemem. Bu konuda bazı batıl inançlarım var, anlattıkça uğurundan eksildiğine inanırım.
-Hangi yönetmenle çalışmak hayalindir, neden?
Spielberg! Bir oyuncunun, yönetmenin ya da bu işin içinde olan herhangi birinin film izlemesi zordur, sıradan bir izleyicininkinden farklıdır. Teknik detaylara takılırsın, kurguya bakarsın, ışığa bakarsın, oyuncu nasıl oynamış diye bakarsın; kısacası tam anlamıyla konsantre olup, hikayeye kendini kaptıramazsın. Ben, Spielberg’ün yarattığı dünyada kaybolabiliyorum, dolayısıyla o dünyaya dâhil olabilmeyi çok isterim.
-Aklından çıkmayan ve hayatın içinde en sık karşılaştığın replik?
Dondurmam Gaymak filminden : ‘’Bir cinnet her şeyi halleder!’’
-Bu sene izlediğin filmlerin arasında en sevdiğin?
Suicide Squad. Genel olarak bilim-kurgu ve fantastik türlerine daha çok ilgim var.
-Sağlam bir işin, yönetmen, oyuncular, senaryo, prodüksiyon gibi üst başlıklar dışında en önemli bileşeni nedir?
“Set adabı” denilen şey çok mühim! Ben üç senedir çalıştığım sette, “Lütfen,” demeden çay isteyen tek kişi bile görmedim. İnsani duruşun niteliği, ne iş yaparsan yap çok belirleyici bir detaydır bana göre. Ne iş yaparsa yapsın ve kim olursa olsun, herkes bulunduğu yerde keyifli ve huzurluysa bu işe de yansır.
-Proje değerlendirirken ilk olarak baktığın şey nedir?
Bütün bileşenler önemlidir ama senaryo güçlü olmazsa, diğerlerinin kendini göstermesi zor. İlk önce senaryoyu okumak istiyorum.
-Dizi sürelerinin uzunluğu hala tartışma konusu. Bireysel olarak çok fazla ses çıkmasına rağmen bu konunun oyuncu ayağında neden güçlü bir örgütlenme göremiyoruz?
Türkiye’de oyuncuların örgütlenebileceğine çok inanmıyorum. İş bekleyen oyuncu sayısı fazla. Benim, şartları ve uzunluğu yüzünden kabul etmediğim bir rolü, yaşamını idame ettirme konusunda kaygıları olan bir arkadaşım mecburen kabul edebiliyor. Bu durum da son derece anlaşılabilir.
-Şöhret insanlarla tanışma şeklini ve onların seni algılama biçimini değiştirdi mi?
Elbette değiştirdi. Eskiden insanlarla tanışıyordum, keşfetme lüksüm vardı; şimdi yok maalesef! Onlar gelip kendilerini tanıtıyor, genelde konuşmalar ve tanışmaların merkezi dizi oluyor. Bazen yoruluyorum, ama kızamıyordum da… Beşeri ilişkilerde insanları okumak konusunda zorlanıyorum artık. Eskiden bu konuda daha iyiydim.