Kısa süre önce, Onur Ünlü’nün Recep İvedik’e dair fikirlerini beyan ettiği “95 saniyelik” bir video sosyal medyaya düştü ve çok ses getirdi. Öncelikle, önü ve arkası kesilmiş, bir bütün içerisinde ele alındığında farklı anlamlar ihtiva edebilecek bir konuşma olduğunu kabul ediyorum ama bu haliyle de Onur Ünlü’ye eleştiri getirmek için yeterince malzeme barındırdığı da bir gerçek. Ünlü’nün ne dediği, ne demek istediği ve neden bunları dediğine tek tek bakarak ilerleyelim.
“Recep İvedik’i herkes gömüyor, Recep İvedik’in gömülmesinin sebebini anlamıyorum. İnsanlar hangi yüksek ülkülerle Recep İvedik’i gömüyorlar, Recep İvedik hakkında ileri geri konuşanlar hangi yüce mizah duygusuna sahipler? Boş konuşuyorlar. Ben Recep İvedik’i gömebilirim çünkü teorik olarak yaptığı şeyin “saçmalığıyla” ilgili fikrim var.” Videonun ilk 25 saniyesinde Onur Ünlü’nün söyledikleri bunlar. Burada birbirinden beter iki farklı önerme var; ilki “Recep İvedik’in neden gömüldüğünü” bilememe, ikincisi de eğer Recep İvedik gömülecekse de bunu yapan kişinin ancak kendisinin olabileceğini vurgulama. Öncelikle “Recep İvedik’in neden gömüldüğünü” Onur Ünlü’nün bilmemesi veya anlayamaması mümkün değil. Daha doğrusu, Kapalı Gişe belgeselinde tekelleşen film endüstrisine karşı çıkan ve sistem tarafından görmezden gelinmelerinden yakınan, Yeni Türkiye’ye İtirazım Var diyerek film çeken birinin “26. 5 milyon bilet satıp 250 milyon lira hâsılat yapan Recep İvedik’in eleştirilmesini anlamaması” imkânsız. Onur Ünlü’nün de bildiği gibi Recep İvedik bir sembol, ülke sinemasını yutan rezil komediler furyasının ana sorumlusu. Cumali Ceber tarzı garabet filmlerin çekilmesini ve bu saçmalıkların Onur Ünlü’nün son 5-6 filmiyle yaptığı toplam gişeyi 3-5 günde aşmasını Recep İvedik’e, onun şekillendirdiği sinema seyircisine bağlamak mümkün. Recep İvedik’in içeriğini,-o kısmı Kemal Sunal bağlamında ele alacağız- kalitesini tartışmaya geçmeden bile açtığı yaralar nedeniyle kendisini eleştirmek mümkün ve gayet doğal. “Recep İvedik’i ben gömebilirim, siz gömemezsiniz” kısmına ise girmeye bile gerek yok, çünkü kendi kendini boğacak kadar kibri ve üstten bakışı içinde barındırıyor.
Bu sözlerin akabinde Recep İvedik’in dünyadaki en yalnız insanlardan biri olduğunu ve bu yalnızlığın onu bir yaratığa dönüştürdüğünü dile getiren Ünlü, şöyle devam ediyor: “Ben çok seyretmedim, ilk filmi seyrettim. Daha sonra babaannesi mi anneannesi mi, bir hikâye vardı, onları gördüm biraz. Mesela, bir şeyi gömmeden önce eğri oturup doğru konuşmak lazım. İnsanlar işkembeden sallıyorlar. Ben bundan bıktım usandım.” Burada duralım. Ünlü, Recep İvedik’in neden gömüldüğünü anlamadığını belirttikten sonra, 5 filme yayılan bir serinin -röportaj yapıldığında son film henüz çekilmemiş olabilir- sadece ilkini seyrederek bir Recep İvedik tanımlaması yapıyor ve ilerleyen filmlerde defalarca yanlışlanacak bu tanım üzerinden Recep İvedik olumluyor, filmi eleştirenleri eleştiriyor, hatta bununla yetinmeyip insanları bilip bilmeden işkembeden sallamakla suçluyor! Bu durum Onur Ünlü’nün gerçeküstü filmlerine, dizilerine aşina olanlar için şaşırtıcı gelmeyebilir ama bu kadar kısa sürede onca kusurlu hareketi arka arkaya yapmasını sindirmek kolay değil.
Son 25 saniyeye geldiğimizde Onur Ünlü, Recep İvedik’i savunmak için rest çekip işi Kemal Sunal’a getiriyor, İvedik’in yalnız biri, Sunal’ın ise (Nerdeyse her filminde kendini canlandıran Kemal Sunal’ı Onur Ünlü gibi ben de “kurgu bir karaktermiş gibi” ele alıyorum.) “finalde bütün mahalleyi arkasına alıp beylik laflar saydıran” toplum insanı -burada devreye yine “işkembeden sallama” ve sınırlı bilgiyle sınırsız yorum yapma giriyor- olduğunu vurguluyor, hatta satır arasında İvedik’in “daha derinlikli bir karakter” olduğunu belirtiyor. Tabii burada söylenenler kadar, söylenmeyenler de önemli; bütün toplum tarafından sevilen, filmleri sinemada ve televizyonda milyonlarca kişiye ulaşmasına rağmen entelektüeller tarafından bayağı bulunan Kemal Sunal’la Recep İvedik’in mukayese edilmesi, Kemal Sunal’ın ve sinemasının küçümsenmesi tesadüf değil. Söylenenleri, söylenmeyenleri ve alt metinleri uç uca ekleyince “Sizin hangi yüce mizah duygunuz var ki, Kemal Sunal’ı övdünüz, sevdiniz de Recep İvedik’e mi burun kıvırıyorsunuz? İlla Recep İvedik’e burun kıvrılacaksa da, Kemal Sunal’a yaptığım gibi, ben kıvırırım” sonucu çıkıyor ve bu sonuç, yere, Recep İvedik’in yalnız ve derinlikli bir karakter olduğu tezinden daha sağlam basıyor. Bu laflar üzerine bize de, başkası adına utanmak ve üzülmek dışında bir şey kalmıyor.
Kemal Sunal’la Recep İvedik’i mukayese etmek, İtirazım Var filminde Yeni Türkiye’yi hedefe oturtan biri için şaşırtıcı çünkü Recep İvedik, Yeni Türkiye’nin insanı; “öteki” tanımını Yeni Türkiye’nin öteki tanımına paralel yapan bir karakter. Yeni Türkiye’de yolunu bulup zirveye ulaşan ve “Azeri gardaşlarının” hassasiyetlerine ülkemizdeki azınlıkların ve ötekileştirilenlerin hassasiyetlerinden daha çok önem veren kişilerin kurallarıyla yolunda ilerleyen Recep İvedik’e “Beyaz Türkler” goygoyu üzerinden sempati duymak 10 yıl önce -görece- mümkün olsa da günümüz şartlarında pek olası değil. Mesela Kemal Sunal filmlerinin “ötekileri” arazi mafyaları, karaborsacılar, din tacirleri, işçi düşmanı kabadayılar, düzen dostu ağalar iken Recep İvedik’in ötekileri “Starbucks’a kahve içmeye giden, yabancı müziklerle parti veren, yoga yapan, kitap okuyan, deniz kenarına tatile giden” insanlar ve hatalı bir yalnızlık tanımı üzerinden bunları görmezden gelmek “Yeni Türkiye’den şikâyetçi” birileri için bu kadar kolay olmamalı.
Buster Keaton’ın, Marx Kardeşler’in, Mel Brooks’un, Monty Python’ın, ZAZ’ın, Billy Wilder’ın yarattığı “evrensel kıstaslara göre” oldukça vasat bir komedi sineması icra etmesine rağmen ülkedeki mizahi seviyenin yerlerde olması nedeniyle hak ettiğinden kat be kat fazla övgü toplayan Onur Ünlü için Recep İvedik güzellemek win-win anlamına geliyor olabilir lâkin 95 saniyelik bir videoda birinin duruşuyla, sinema anlayışıyla, kendi filmografisiyle bu denli çelişmesi hepimiz için “yeni”. Kemal Sunal’ın olmadığı, Şener Şen’in son komedi filminin üzerinden çeyrek asır geçtiği, Cem Yılmaz’ın ibresinin aşağı gösterdiği bir ortamda mizahın bayraktarlığının Onur Ünlü’ye kalması da hüzünlü. Maalesef “geçmiş bizim, gelecek sizin” noktasına vardık, inenler ve binenler belli olsun.