Casuslar Köprüsü yıllardır eleştirdiğimiz birçok Amerikan yapımı film gibi bir propaganda aracı ancak bu sefer yöntemi biraz daha farklı. Eleştirileri dikkate almış ve bu doğrultuda gerçekleri yansıtmaya çalışmış sanki. En önemlisi bu kez Amerika bayrağı olur olmaz yerde karşımıza çıkmıyor ya da filmin sonunda herkesin göklere baktığı bir anda arka planda belirmiyor. Ancak Amerika’yı haksız gösterir gibi başlayıp filmin ikinci yarısında asıl yüzünü gösteriyor. Yine de öncüllerine kıyasla iyi film kategorisinde olduğu kesin.
Son yıllarda Argo ve Keskin Nişancı gibi filmlerin amaçlarının sinema olup olmadığını tartışır olduk. Çünkü “gerçek hikayeden uyarlanmıştır” diyerek anlatılan bu filmlerde gerçek hikayenin çarptırıldığını görüyoruz. Argo’da zafer olarak anlatılan olayın arkasında Amerika’nın yaşadığı büyük bir fiyasko olduğunu, ancak filmle farklı bir algı oluşturulmaya çalışıldığını izledik. Keskin Nişancı’da yapılanı anlatmama bile gerek yok sanırım. Bu ve benzer filmlerdeki milliyetçi ama daha da önemlisi tamamen taraflı anlatımlara yapılan eleştiriler Spielberg’ü etkilemiş sanırım. Casuslar Köprüsü filminin ilk bölümünde işlemiyor gibi gösterilen adaletle ve haksızlık boyutuna varan sivil baskıyla mücadele eden bir avukatın onurlu duruşuyla tek başına adaleti savunmaya çalıştığı izlenimi veriliyor. Yakalanan Rus casususun mahkemesini yöneten yargıcın daha mahkeme başlamadan kararını verdiğini göstermesi, casusu savunan avukat James B. Donovan’ın evine silahlı saldırıda bulunulması ülkemizde yabancısı olmadığımız durumlar. Ancak bu bölümde Donovan’ın “Benim bir İrlandalı olarak Amerikalıyım diyebilmemin sebebi kural kitabına uyuyor olmam, o kural kitabı da anayasa” ya da “Bizim senin suçsuzluğunu ispat etmek gibi bir zorunluluğumuz yok, savcı iddiasını kanıtlamalı” sözleri bize yabancı olan kavramlar. Buna rağmen casusun suçlu bulunması için elinden geleni yapan sistem eleştirel gözle sunularak, izleyicide “bak görüyor musun Amerika’yı” algısı oluşturmaya çalışılmış. Filmin ikinci bölümünde ise durum tamamen farklı. Amerika’da Rus casusuna çok kibar davranılıp, Rusya’da Amerikan casusunun insani olmayan şartlarda tutulması ve Donovan’ın temyizde Rus casusu için “O bir Amerikalı gibi onurlu davrandı, biz de kendimiz gibi olalım” diyerek yaptığı savunma seyircinin yeni bir bakış açısına sahip olmasını hedefliyor. Sanki bir yönlendirme yokmuş gibi, Rusya’yı kötü gösterip Amerika’yı kazanan ilan ederek yapılan final yaşanan gerçek olayın bir sonucu gibi gösteriliyor. Sonuçta da öncüllerinin yaptığı hatalardan ders aldığı gerçek olsa da propoganda yaptığı gerçeğini gizleyemediğini söylemeliyim.
Bu anlamda filmi eleştirmek çok doğal ancak yine öncülleriyle sadece sinema özelinde kıyaslandığında Casuslar Köprüsü’ne iyi bir film demek yanlış olmaz. Tom Hanks’in ve Mark Rylance’ın başarılı oyunculuğu izlemeye değer. Özellikle Mark Rylance’ın karaktere kattığı sempatiklik filmin havasını da değiştiriyor. Ancak film için bu bir Spielberg filmi demek ya da Spielberg’in filme katkısından bahsetmek daha zor.
Sinemadan çok siyasi argümanlar üzerinden değerlendirmiş olsam da izlemekten keyif aldığım bir film Casuslar Köprüsü. Belki Tom Hanks’i seviyor olmamın da bu etkisi olabilir ancak tavsiye etmekten kaçınmadığımı söyleyebilirim.