Küçük kızınızın, evinizin önünde oyun oynarken aniden ortadan kaybolduğunu düşünün bir an. Dehşet verici değil mi? The Prisoner filmi oyuncu kadrosunun zenginliğiyle beraber her an artan gerilimi ile çarpıcı bir Hollywood filmi. Tüm bu olumlu özelliklerinin yanında ise maalesef senaryosundaki basit hatalar sebebiyle umut edilen kadar etkili bir film olmaktan uzak.
Filmin başrollerinde Hugh Jackman, Jack Gyllenhaal, Paul Dano ve Melissa Leo yer alıyor. Hugh Jackman’ı kızını kaybeden, dini bütün bir baba rolünde izliyoruz. Jackman, ailesine verdiği sözü yerine getirip bir ömür boyunca koruyacağı kızının kaçırılmasıyla büyük bir baskı altında kalan kaygılı ve öfkeli baba rolünde adeta döktürüyor. Paul Dano’nun rolündeki inandırıcılığına ise ayrı bir parantez açmak istiyorum. 10 yaşında birisinin zekasına sahip olan engelli bir çocuk rolünde. Filmde kaybolan kızın babası Hugh Jackman’dan sürekli şiddet görüyor. Jackman ile karşılıklı oynadıkları sahnelerde oyunculuk anlamında karşılıklı döktürüyorlar. Jack Gyllenhaal’ı ise iyi niyetli, görevlendirildiği bütün dosyaları çözebilen başarılı polis rolünde görüyoruz. Her ne kadar rolünün hakkını fazlasıyla verse de maalesef senaryonun ağırlığı ve karmaşık detaylar sebebiyle ‘’başarılı’’ polis memurunun neden bu kadar göz önünde olan ipuçlarını bir türlü birleştirip katili bulamadığına anlam veremiyoruz.
Pensilvanya’da geçen filmde oluşturulan mekanlar, arka plan gerçekten yerel bir Amerika kasabası havasını veriyor. Filmdeki temponun 153 dakikalık bir yapımda bu derece yüksek tutulabilmesi ise ayrı bir başarı. Senaryosuna rağmen bizi her an ekran karşısında tutabilen, bir oda dolusu film severin bir araya gelip, kimsenin sıkılmadan soluksuz izleyeceği bir yapım olduğuna garanti verebilirim. İyi ile kötü olanın, şüphe duyulan şuçlunun sürekli değişmesi ve temposu bizi sürekli tetikte tutuyor.
İyi Seyirler.