300: BİR İMPARATORLUĞUN YÜKSELİŞİ

Geçmişin intikamını almak isteyen Artemisia mı, özgürlüklerinden ödün vermemek adına Yunanistan’ı bir araya getirmeye çalışan Themistocles mi? Tanrıların ülkesi ile Tanrı Kral arasındaki savaş bu kez deniz cephesine taşınıyor. Gösterime girdiği 2007 yılında oldukça beğenilen ve 457 milyon dolar gibi hatırı sayılır bir gişe getirisinin yanı sıra birçok ödülü de beraberinde getiren Warner Bros. yapımı epic bir film olan 300’ün (ki Türkiye’de 300 Spartalı olarak gösterime girmiştir) nedense çok uzun zaman sonra karşımıza çıkan devam filmidir “300 Bir İmparatorluğun Yükselişi”.

Hal böyle olunca filmi izlemeye gittiğinde insan ister istemez ilk filmle mukayeseye giriyor ve orada gördüğü başarıyı bu filmden de beklemeye başlıyor. Ancak seri şeklinde olan her epic filmin, devam filminde olduğu gibi 300 serisinde de “300 Bir İmparatorluğun Yükselişi” zannımca biraz abisinin gölgesinde kalıyor. Üstelik burada ilk filme nazaran daha düşük bir etki yaratmasının sebebi Warner Bros.un bu filmi zorlama bir seri filme çevirmesi. İlk filmden 7 sene sonra çıkagelmesinin başka nasıl bir izahı olabilir ki?

Efendim gelelim filmimizin konusuna. Aynı zamanda filmin senaristlerinden de olan Frank Miller’ın “Xerxes” adlı grafik romanından uyarlanan filmde Yunanlılar ile Persler arasında geçen Artemis Savaşı konu ediliyor. Babası Kral Darius’un savaşta Themistocles tarafından öldürülmesi, yeni kral Xerxes’in içine intikam ateşinin düşmesine sebep olmuştur. Bunun üzerine dönemin ihtişamlı Pers Krallığı muazzam bir ordu ile Ege sularına gelir ve Yunanlılarla yeni bir savaşa tutuşur. Bu savaşta Perslerin Deniz kuvvetleri de aslen bir Yunanlı ancak Yunanlılarla özelde bir husumeti olan güzel ve acımasız Artemisia’nın komutasındadır. Artemisia Perslerin Savaşı kazanmasından ziyade kendi intikamını almak peşindedir. Yunanlı Şehir Devletlerini ise bu savaşta Persler karşısında tek bir şey koruyabilir. Bir araya gelmek ve özgürlüklerini savunmak.

Film izleyicisine oldukça tatminkar bir görsel şölen sunuyor. Aksiyon sahneleri, müzikler ilk filmdeki gibi mükemmel. Filmin özellikle 3D izlenebilmesi aksiyon sahnelerinin etkisini daha da güçlendiriyor.  Gerçi karanlık denizlerde geçen bir filmi 105 dakika boyunca 3D olarak izleyince, filmden çıktığınızda gözlerinizin fabrika ayarlarına geri dönmesi epey bir zaman alıyor ama sonuçta görsel yanı ön planda olan bir film izliyorsunuz ve sınırları sonuna kadar zorlamak lazım gerektiğini düşünenlerdenim.   Çok fazla uzun metraj tecrübesi bulunmayan İsrailli Yönetmen Noam Murro aksiyon sahneleri ve çekim açıları konusunda oldukça başarılı bir iş çıkarmış.

Bir önceki 300 filminde yönetmen koltuğunda oturan bu filmde ise yapımcı ve senarist olarak karşımıza çıkan Zack Snyder için ise oldukça karmaşık duygular içerisindeyim. İzlediğim salonda bir tek benim mi dikkatimi çekti bilmem ama ilk filmde Kral Leonidas’a haber getiren, konuşma esnasında Leonidas’ın eşi Prenses Gorgo konuşmaya dahil oluyor diye bir kadının nasıl yanlarında konuşmaya cüret ettiğini soran ve ilk filmin en çok akılda kalan sahnesine konu olarak “This is Spartaaaaa” nidasıyla canından olan elçinin (Peter Mensah), meğer tarihte geri gittiğimizde ölmek üzere olan Yunan kızı Artemisia’yı bulan, onu büyütüp yetiştiren ve de sonunda yarattığı eseriyle gurur duyan karakter olarak karşımıza çıkması oldukça ironik. Hayır koca Hollywood’da oyuncu mu kalmadı. Eğer atıf yapılan ilk filmdeki bu cümle ise gereksiz bir detay olduğunu düşünüyorum. Hele ki devam filminin 7 sene sonra geldiğini düşünürsek. Birde bu filmde de tekrardan işlenen omuz omuza çarpışan Baba-Oğul teması var ki sanırım bundan sonra gelecek olası bir 300 filminde de tekrar karşılaşacağız. Burada da Yunan mitolojisine mi selam çakıyorlar inanın çözmek çok zor.

Gelelim filmin ilk filme göre zayıf kaldığı noktaya. Bahsettiğim şey Themistocles’i canlandıran Sullivan Stapleton’dan başkası değil ne yazıkki. Serinin ilk filmde esas oğlanın Gerard Butler (Leonidas) olması bu filmin başrolü için oldukça zor bir durum oluştursa da Themistocles’i canlandıran Sullivan Stapleton’un da bu etkiyi ortadan kaldırmak için çaba gösterdiğini söylemek çok zor. Filmde birkaç kez perdeye düşen Termopylae cephesi ve Kral Leonidas’ı görünce bahsetmek istediğimi sizde anlayacaksınız. Diğer bir başrolümüz Eva Green (Artemisia) için ise eleştirebileceğimiz en ufak bir nokta dahi yok. Resmen oyunculuk konusunda filme lokomatif olmuş. İlk filmden hatırlayacağımız Lena Headey (Queen Gorgo) ve Rodrigo Santoro’da (Xerxes) karakterlerin hakkını teslim edenlerden.

Sonuç itibariyle ilk filmin başarısı karşısında ezilse de izlenesi görsellikte bir savaş filmi olarak beyazperdedeki yerini alıyor “300 Bir imparatorluğun Yükselişi”.  Film selefi gibi senaryodan ziyade daha çok efektler üzerine inşa edilmiş. İlk filmdeki gibi bacaklar karında “This is Spartaaa” diye tekme atacak bir duvar aratmasa da izleyiciye güzel aksiyon sahneleri vaad ediyor. Zaten gösterimde olduğu 2. hafta itibariyle perde de kendine rakip olabilecek çok fazla yapıtın olmamasının da avantajıyla Amerika da izlenme oranlarında 2. sıraya yükselmiş durumda. 108 milyon dolarlık hatırı sayılır bir bütçe ile çekilmesine rağmen kısa sürede elde ettiği 166 milyon dolarlık gişe hasılatıyla en azından Warner Bros. adına beklentileri karşılayacağı aşikar. İyi seyirler dilerim.

Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir