Boğaziçi Film Festivali Günlükleri

18-25 Ekim tarihleri arasında yedincisi düzenlenen Boğaziçi Film Festivali’ni yakından takip ettik. Bilet fiyatları ile ulaşılabilir bir festival yarattıkları gibi başarılı film seçkisi ile de iyi bir festival olduklarını kanıtladılar. Festivali FikriSinema adına takip eden Pınar Vural ve Metin Kaçar’ın filmlerle ilgili notlarını yazımızda bulabilirsiniz.

NUH TEPESİ

Kurmaca, Türkçe; İngilizce altyazılı, Türkiye, Almanya, Yunanistan, 2019, Renkli, 109’

Yönetmen : Cenk Ertürk
Yapımcı : Alp Ertürk, Şevki Tuna Ertürk
Senarist : Cenk Ertürk
Görüntü Yönetmeni : Federico Cesca
Kurgu : Yorgos Mavropsaridis
Müzik : Leon Gurvitch
Oyuncular : Ali Atay, Haluk Bilginer, Hande Doğandemir, Arın Kuşaksızoğlu, Mehmet Özgür

70’lerin sonu, 80’lerin başında Ertem Eğilmez ve Atıf Yılmaz gibi usta yönetmenler, taşradaki kast sistemini; ezilenlerin, hor görülenlerin hikayelerini sansüre yakalanmamak adına, komik hikayelerin arkasına gizlemişlerdi. Gizledikleri bu hikayeler, oldukça güçlü taşlamalar ortaya koymuştu ve bir başkaldırı sinemasına vesile olmuştu. Bu filmler, marabaların ağalarına karşı haklarını savunabildiği, yaratana isyan edebildikleri yeni bir düzene işaret etmişti. Şimdilerde günümüz yönetmenleri de tıpkı eskilerde olduğu gibi taşra tasvirlerine yoğunlaşmış durumdalar. Fakat taşrayı tam olarak tanımadıklarından ya da gözlemleri eksik veyahut yanlış olduğundan, gerçek taşraya ulaşamıyorlar maalesef. Bunu Mustang, Sibel, Kız Kardeşler hatta ve hatta Ahlat Ağacı’nda da fark etmiştim ve Nuh Tepesi de o filmlerden birisi olmuş oldu. Yönetmenlerin taşrayı anlatırken inandırıcılıktan uzak, yapay bir atmosfer yaratmaları, o yörelerin dertlerini anlatabilmelerine ket vuruyor ve çektikleri filmler amacına hizmet edememiş işler olarak akılda kalıyor. Tuh Tepesi özelinde de durum maalesef aynı. Tasvir edilen taşranın eksikleri, gedikleri hakkında pek düşünülmeden oyuncuların marka değerinin arkasına sığınılmış bir film izledim gibi hissettim çünkü. Fakat Nuh Tepesi’nin tek derdi taşra tasviri yapmaya çalışmak olmadığı için farklı ve hoşuma giden, beni bir şekilde yakalayabilmen başka bir teması da var: O da pişmanlıklarla dolu baba-oğul çatışmasını, alt metinlerde zenginleştirerek ilgi çekici bir hale getirebilmesi. Hikayeye yoğunlaştığınız zaman haklı ve haksıza bir çırpıda ulaşamıyorsunuz ve hangi tarafta olmanız gerektiği konusunda git geller yaşıyorsunuz ki bu da filmin en büyük başarısı. Bir eleştirmen gözüyle değil de, kişisel beğenilerimle değerlendirdiğim zaman, ailevi meselelere değinip, seyircisiyle arasındaki duvarı duygusal bağlarla yıkabilen filmleri her zaman sevmişimdir. Bu nedenle Nuh Tepesi tüm kusurlarına rağmen derdini bir şekilde anlatabilen iyi bir ilk film bana kalırsa.

Metin Kaçar

AİDİYET

Kurmaca, Türkçe; İngilizce altyazılı, Türkiye Fransa Kanada, 2019, Renkli, 73’

Yönetmen : Burak Çevik
Yapımcı : Burak Çevik, Selman Nacar
Senarist : Burak Çevik
Görüntü Yönetmeni : Barış Aygen
Kurgu : Burak Çevik, Ali Aga
Müzik : Mine Pakel
Oyuncular : Eylül Su Sapan, Çağlar Yalçınkaya

Filmden çok üzgün ve öfkeli bir şekilde ayrıldım. Nasıl olur da böylesine iyi bir fikir, daha da zenginleştirilmeden, yarım eksik hatta ham bir şekilde sunulmuş bir türlü idrak edemedim. İlgi çekici bir hikayenin, olağanın dışında bir denemeyle sunulması yeterince parlak fikirken, bu fikrin ham ve eksik servis edilmesi bir nebze hayal kırıklığı yaratıyor.

İki farklı konseptle çekilen Aidiyet’in ilk bölümünde ana hikaye alışılagelmişin dışında bir tarzla, foto-romanvari bir üslupla aktarılıyor seyirciye. Böylelikle karakterlerimiz ve onların motivasyonları hakkında bilgilendiriliyoruz. Yaklaşık yarım saat süren bu bölüm, seyircinin dikaktini çekmekte epey başarılı bir özet ya da tanıştırma (intro) görevi görüyor. Ama bir yandan da hikayenin bazı yerleri kasti bir şekilde doldurulmamış hissi uyandırıyor izleyende. İşin foto-roman kısmını sonlanıp daha tiyatral olan ikinci bölüme geçildiğindeyse ilk bölümün tüm eksiklerinin şimdi doldurulacağı düşünüyorsunuz ve filmin anlamlı bir bütüne ulaşacağını bekliyorsunuz ama bir anda film bitiyor ve sizde tıpkı film gibi yarım kalmış bir şekilde terk ediyorsunuz salonu.

Burak Çevik iyi fikileri olan bir yönetmen gerçekten ve temas ettiği meseleler epey ilgi çekici. Fakat işin senaryo kısmında çuvalladığını ve tam isteneni veremediğini düşünüyorum. Çünkü bu haliyle işin senaryo ve kurgu tarafında bir sinema öğrencinin dahi düşmeyeceği hatalar ve eksiklikler mevcut. Sanırım ileri dönemlerinde filmografisine baktığı zaman kendisi de tam anlamıyla maksadına ulaşamamış bir deneme olarak görecektir Aidiyet’i.

Bazı fikirler ham meyve gibidir, dalından yanlış zamanda koparıldığında tat vermezler.

Metin Kaçar

KIZIM GİBİ KOKUYORSUN

Kurmaca, Türkçe, İngilizce, Fransızca; İngilizce altyazılı, Türkiye, 2019, Renkli, 103’

Yönetmen : Olgun Özdemir

Yapımcı : Olgun Özdemir

Senarist : Olgun Özdemir

Görüntü Yönetmeni : Ali Utku

Kurgu : Semih Gülcüoğlu

Müzik : Onur Tarçın

Oyuncular : Clemence Verniau, Çağlar Ertuğrul, Yılşen Özdemir, Şerif Sezer

Film Fransız Beatrice’in kızını, babasını ve eşini bir terör saldırısında kaybetmesiyle başlıyor. Beatrice babasının vasiyeti üzerine onu Antakya’daki Ermeni mezarlığına defnedilmek üzere Türkiye’ye geliyor.

Filmin diğer kadın karakteri ise Hevi. Hevi bir Ezidi ve ülkesi iç savaş ile çalkalanıyor. Bir şekilde ablasının Türkiye’de olduğunu öğreniyor fakat nerede olduğunu bilmiyor. Kendisini de terör örgütünün elinde Türk askeri kurtarıyor fakat benzinlikte verilen bir molada Hevi tuvalet penceresinden kaçmayı başarıyor.

Hevi ile Beatrice’ın yolları da Beatrice mezarlıkta intihar etmek üzereyken -bu sahne de o kadar komikti ki bir an parodi izliyoruz sandım- Hevi’nin Beatrice’in üzerine atlamasıyla kesişiyor.

Kötü oyunculuğa doymak, bir propaganda yapmak isterken çok kötü kurgu ve hiçbir yere gitmeyen anlamsız ayrıntılar yüzünden nasıl da güzel tersine bir propaganda izlemek isterseniz bu film sahiden size göre. Tüm komik ayrıntıları yazmak istemiyorum belki izleyip kendiniz keşfetmek istersiniz, hoş keşfetmenize de gerek kalmıyor o kadar ortadaki her şey…

Yönetmeni söyleşide Cannes Film Festivali’ne gittiğinde bu filmi yapma fikrine kapıldığını belirtti. Güler miyiz ağlar mıyız…

Üç yıllık kötü film ihtiyacınızı karşılayacak, ders niteliğinde bir başyapıt.

Pınar Vural

MARIAM

Kurmaca, Kazakça; Türkçe, İngilizce altyazılı, Kazakistan, 2019, Renkli, 75’

Yönetmen : Sharipa Urazbayeva

Yapımcı : Sharipa Urazbayeva, Anna Katchko

Senarist : Sharipa Urazbayeva

Görüntü Yönetmeni : Samat Sharipov

Kurgu : Farhat Mametkurbanov

Oyuncular : Meruert Sabbusinova, Hamza Koksebek, Almas Bektibayev, Edige Ahmet

Kişisel olarak Avrupa ya da Hollywood sineması olmayan yapıtlara ilgi duyduğum için başka bir dünyanın sinemasını izlemek bana hep keyif veriyor. Yönetmenin ikinci filmi Mariam da karlı, soğuk, şehre uzak bir mekanda geçen dört çocuklu bir ailenin anne karakteri. Filme eşini, adını bağırarak aradığı sekansla başlıyoruz: Serikbay! Serikbay! Çünkü eşi üzerinde parayla ortadan kaybolmuş. Filmde neden gittiğini hiç öğrenemiyoruz, hatta film bizi öyle bir noktaya getiriyor ki artık merak da etmiyoruz.

Hükümet politikalarının yetersizliği, toplumsal baskının kadın üzerindeki dayanılmaz etkisi, kadın-erkek ilişkileri, kimilerinin günümüz dünyasında hala nasıl koşullarda hayatını sürdürüyor olduğunu görmek açısında gerçekten güzel bir filmdi.

Söyleşi sırasında yönetmeninden bu hikayenin gerçek olduğunu ve başrol oyuncusunun gerçekte bu hikayeyi yaşayan kadın olduğunu öğrendim. Hatta öyle ki bir festivale gideceklermiş ve kadının kimliği dahi yokmuş. Kimliğini çıkarıp festivale öyle gidebilmişler.

Pınar Vural

MARGHE ile ANNESİ

Kurmaca, İtalyanca; Türkçe, İngilizce altyazılı, İtalya, İngiltere, 2019, Renkli, 100’

Yönetmen : Mohsen Makhmalbaf

Yapımcı : Maysam Makhmalbaf

Senarist : Marziyeh Meshkiny, Mohsen Makhmalbaf

Görüntü Yönetmeni : Maysam Makhmalbaf

Kurgu : Maysam Makhmalbaf

Müzik : Gruppo Folk Verbicaro Nel Core

Oyuncular : Ylenia Galtieri, Margherita Pantaleo, Raffaella Gallo, Paolo C. Santeramo, Danilo Acinapura

Filmi izlerken işler o kadar sarpa sarıyor ve gram mutluluk yok ki sahiden üzgün çıkıyorsunuz filmden.14 yaşında anne olmuş Claudia karakteri sevgilisinin evi terk etmesiyle 6 yaşındaki kızıyla baş başa kalıyor. Claudia ve kendisiyle aynı kaderi paylaşan arkadaşının çocuklarına bakmak için iş arayışları onları umutsuz vaka iki adamla tanışmaları sonrası içinden çıkılmaz durumlara sokuyor. Claudia sonunda deliriyor, adamlardan biri polis tarafından vurularak öldürülüyor ve diğer iki karakter de hapsi boyluyor.

Filmde dini inançlara özel bir vurgu vardı. Özellikle Marghe’nin 6 yaşında olduğu halde kiliseyi ve kimsesiz çocuklardan sorumlu rahibeyi bir yetişkin gibi sorgulaması filme trajikomik bir iğneleyici taraf katıyor.

Filmde unutamadığım sekanslardan biri Claudia’nın para kazanmak için gittikleri güzel kadınların bir grup izleyicinin istediği şeyleri yaptığı -dans etmek, soyunmak ya da şarkı söylemek gibi- bir işte bir kadının şarkı söyleme sırası geldiğinde Bella ciao’yu söylemeye başlamasıyla böyle bir gösteriye gelen izleyicilerin bile bir anda vatan sevgilerinin doruklara ulaşarak ayağa kalkarak şarkıya eşlik etmesiydi. Elbette sunucu bir noktadan sonra buna izin vermedi ve dans edilecek bir şarkıya geçildi. Gerçekten harika bir ironiydi.

Pınar Vural

AGA

Kurmaca, Yakutça; Türkçe, İngilizce altyazılı, Bulgaristan, Almanya, Fransa, 2018, Renkli, 96’

Yönetmen : Milko Lazarov

Yapımcı : Veselka Kiryakova

Senarist : Milko Lazarov, Simeon Ventsislavov

Görüntü Yönetmeni : Kaloyan Bozhilov

Kurgu : Veselka Kiryakova

Müzik : Penka Kouneva

Oyuncular : Mikhail Aprosimov, Feodosia Ivanova, Sergei Egorov

Yakutya’nın bize güzeller güzeli görüntüler veren karla kaplı manzaralarında geçen film benim kişisel olarak gözdem konumunda. Arctic’in görüntüleriyle benzer ama Arctic gibi sürekli bir telaşesi olmayan bir film. Nanook ve Sedna çifti ve onların adını öğrenemediğimiz güzeller güzeli Sibirya kurdunun hikayesi. Erkek avlanmaya, yakacak toplamaya, balık tutmaya gidiyor. Kadın da evde -ev dediğime bakmayın daha çok çadır- merhem yapıyor, sobayı yakıyor, yemek yapıyor. Filmde her şey o kadar az hiçbir şey bir an olsun gereksiz ya da fazla değil ki izlerken içiniz huzurla doluyor. Film sizi adeta dizine yatırıp sakinleştiriyor. Az diyalog var fakat konuşulduğunda da büyülü Ren geyiklerinin geçtiği hikayeler, aile hatıraları, kutup ayılarının yerdeki bir delikte yaşadığı rüyalar anlatılıyor.

Bir yerlerde denk gelirseniz kendinize büyük bir iyilik yapıp izlemelisiniz.

Pınar Vural

Diğer Yazılar: FikriSinema
ALTIN PORTAKAL FİLM FESTİVALİ KOMİTESİ’NDEN AÇIKLAMA
Reyan Tuvi‘nin “Yeryüzü Aşkın Yüzü Oluncaya Dek” adlı belgeseli Altın Portakal Film...
Devamını Okuyun
Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir