YALNIZ GEZEGEN

Rus yönetmen Julia Loktev’in The Loneliest Planet (Yalnız Gezegen)’ı 2012’de İstanbul Uluslararası Film Festivali’nden en iyi film ödülü olan Altın Lale ile ayrılmıştı. Bu yazımızda siz okuyucularımıza bu filmin analizini yapacağız. Ayrıca belirtmek gerekiyor ki filmi etkileyen iki kısa öykü var. Analizimiz sadece film ile alakalı olacaktır.

Film Amerikalı video oyun senaristi, yazar ve gazeteci de olan Tom Bissell’in Expensive Trips Nowhere adlı kısa öyküsünden uyarlama. Senaryo aynı zamanda şair Mihail Lermontov’un A Hero of Our Time (Zamanımızın Kahramanı) adlı kısa öyküsünün de bir uyarlaması.

Filmin başrollerinde 2000’li yıllarla tanımaya başladığımız, Y Tu Mama Tambien, Amores Perros, The Motorcycle Diaries, Babel gibi pek çok başyapıtla kariyerinde çok erken bir yaşta zirveyi gören Gael Garcia Bernal, İsrail asıllı Amerikalı oyuncu Hani Furstenberg ve Gürcü oyuncu Bidzina Gujabidze yer alıyor. Gujabidze’nin performansı kariyerinin ilk filmi olmasına rağmen oldukça güçlü. Bernal bildiğimiz gibi ve filmin merkezindeki baş karakter Nica olarak izlediğimiz Hani Furstenberg’in performansı da hayli etkileyici. Filmin başrollerinde oyuncularla birlikte açıkçası görüntü yönetmeni Inti Briones’in de olduğunu söylemeden geçemeyeceğim. Bunun nedenini analizin içinde göreceğiz.

KONUSU

Çiçeği burnunda nişanlı çift Alex ile Nica Kafkas Dağları’nı merkezine alan bir geziye çıkarlar. Gezi boyunca onlara uzun zamandır dağlarda yalnız yaşayan Gürcü savaş gazisi Dato da eşlik edecektir. Gezi ilerledikçe ve Dato çiftle yakınlaştıkça aralarında psikolojik bir soğuk savaş başlayacaktır.

Yazının buradan sonrası filmi izlemeyenler için spoiler içermektedir.

ANALİZ

Filmde kesinlikle Kafkas Dağları da başrolde, rol çalacak derecede etkileyici kadrajlarıyla görüntü yönetmeni Inti Briones bunu muhteşem şekilde başarıyor. Çiftimiz Alex ve Nica için aslında başlarda her şey gayet normal ve güzel gidiyor. Ancak gezi başladıktan sonra adeta farklı bir gezegendeymiş gibi, neredeyse kendilerinden başka hiçbir insanın ve hatta canlının bile olmaması özellikle Alex’te ciddi bir yabancılaşmanın olmasına sebebiyet veriyor. Geniş lenslerle uzaktan çekilen gezi kareleri bu izlenimi vermeyi çok iyi başarıyor ve filmin diline kusursuz biçimde uyuyor.

Filmin bazı yerlerinde Alex, bazı yerlerinde Nica bazı yerlerinde ikisi de Dato’yla yakın. Dato’nun Batı kültürüne aşırı derecede yabancı oluşu, çiftte yeni bir arkadaş edinme hissi oluştururken Dato’nun yıllardır dağlarda yalnız yaşamasının verdiği ilkel hayat tarzı çifte yer yer uymuyor. Yaptığı bazı ani fiziksel hareketler hayli şaşırtıyor ve kimi anlarda da komik geliyor Alex ile Nica’ya. Ancak Nica Dato’yu kazanmaya daha istekli ve bu da elbette Alex’te ne kadar Batılı seküler dünyanın ‘gelişmiş’ insanı olursa olsun Dato’yu kafasında bir rekabet olarak görmesine neden oluyor.

Bazı sahnelerde özellikle psikolojik gerilimin oldukça arttığını biz de gözlemleyebiliyoruz. Yürüyüş sahnelerinde ayrı ve birlikte yürünen anlardaki ruhsal durumlar hayli değişiklik gösteriyor.

Dato’nun Abhazya Savaşı sırasında yakın dostlarını ve akrabalarını kaybetmesi, ondan sonraki süreçte de eşini ve çocuğunu kaybetmesi, bunların sonucunda dağlarda ilkel doğa hayatına adapte olması onun karakterinde ciddi farklılıklara neden oluyor elbette. İlkel doğa hayatını sürdürmekte iken batıdan gelen iki insanla kurduğu dostlukvari ilişki bir nevi Dato’nun insanlığı hatırlamasına, uzun yıllardır içinde biriktirdiği cinsel ve daha birçok bastırılmış duygusunu da dışavurmasına sebebiyet veriyor eninde sonunda.

Gezinin başlarında Nica ve Alex Dato’nun çokça anlattığı kulaktan dolma, şehir efsanesi diyebileceğimiz batıl inanç içeren hikayeler ve öykülere inanmayarak ama onu da üzmeden kulak veriyorlar. Gezmekte oldukları yeşil ve tonlarının hakim olduğu ‘gezegende’ de her geçen gün Dato ile yakınlaşıyorlar ancak silahlı birkaç Gürcü’yle karşılaştıklarında işin rengi değişiyor. Dato olan biteni izlemekle yetiniyor veya yetinebiliyor, Nica ile Alex de bu küçük milise karşı tamamen savunmasız kalıyorlar.

Buradan sonra hem Alex’in hem de Nica’nın eskiye dönmesi hayli zaman alıyor ancak özellikle Alex buradan sonra genellikle Dato’dan uzaklaşıyor. Ona daha çok yakınlaşan, dinleyen, insan yerine koyan ise Nica oluyor. Nica bu tavrı nedeniyle de Dato için en önemli figüre dönüşüyor ve bir gece kamp ateşi esnasında bastırdığı duygularını dışa vurduğunda Nica çadıra, Alex’in yanına dönüyor. Alex ise tatil boyunca yapamadıkları cinsel aktivite için zamanı kolluyor ve Nica bu iki ilkel canlının arasında adeta sıkışıyor. Dato uzun süredir seçmiş olduğu ilkel hayatın getirdikleri dolayısıyla bu duygularını baskılamışken Alex ise kendine rakip olarak gördüğü bir başka erkek devrede değilken kendi zamanının geldiğini düşünerek harekete geçiyor.

Finalde yönetmen Loktev açık son bırakmayı tercih etmiş. Nica, Alex ve Dato’nun kamp eşyalarını toplayışları esnasında ekran kararıyor ve sadece toplanma seslerini duyuyoruz. Yani insan, insanlık milyar yıllar önce yaptığı göçebeliği bu ‘gezegen’de sürdürmenin çabası içinde yaşamayı sürdürüyor. Tüm güdülerini, duygularını içlerinde barındırarak. Bu kısır döngünün ne kadar süreceği ise tamamen bizlerin bileceği iş.

Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir