Hepimiz için öyle değil mi? Bir parça tebessüm etmeyi unutuyoruz. Yoğunluk, sıkıntılar, yaşam mücadelesi derken bir girdaba kapılıp kayboluyoruz. Bizi var eden asıl benliğimizden uzaklaşıyoruz. Tebessümü feda edip yaşamımıza yön veren bilgilerin kölesi olmuşuz. Fakat Edmund Husserl’in düşündüğü gibi insan önce kendini yani asıl benliğini keşfetmeli, çeşitli bilgi ve sanılarından sıyrılıp hiçbir kuşkuya kapılmaksızın var diyebileceği ‘ben’i bulmalı. İşte o zaman kaybettiğimiz tebessümü yeniden kazanabiliriz.
En azından kendi adıma konuşacak olursam bu yıl sayesinde yeni bir yönetmen keşfetmiş oldum. Maren Ade. Komedi maskesi altında felsefik ve varoluşsal birçok düşüncenin izinden gitmiş bir hazineyi yazmış ve yönetmiş biri. Toni Erdmann gibi her zaman izleyemeyeceğimiz bir hazineden bahsediyorum. Bu bahsettiğim, çeşitli bilgi ve sanıların insan hayatını nasıl yozlaştırdığını bir takma diş ile gösterebilen muazzam bir iş. Peki Toni Erdmann ne anlatıyor? İşkolik kızı olan bir babanın, kızını mutlu etmek için şaklabanlık yaptığı bir film mi Toni Erdmann? Hayır efendim, böylesine sığ bir film okuması olmamalı. İnsanın nasıl yozlaştığını tüm detaylarıyla anlatıyor Maren Ade. Öncelikle uğradığı ilk liman ‘iletişimsizlik’. Birçok şey başarmış modern insanın illeti bu aslında. Akademik anlamda belli bir donanıma sahip insanların iletişm kurmayı becerememesi sizce de ironik değil mi? Baba-kız arasındaki ilişki de iletişimsizlikle başlıyor. Fakat Ade farklı bir üsluba sahip. Bu yüzden, Toni Erdmann demin de bahsettiğim gibi bir öze dönüş hikayesi olmasına rağmen aşama aşama ilerleyen bir dönüşten bahsedemiyoruz. Bütüne ulaşma konusunda olay örgüsünün belli bir düzene sahip olmaması da gerçekçiliği ortaya çıkarmış. Tıpkı Virginia Woolf eserlerinde görebileceğimiz gibi sıradan bir insanın, sıradan bir günün sıradan bir saatinde yaptığı alakasız şeyler Maren Ade’nin anlatımını güçlü kılan unsurlardan biri. Yani demek istediğim yönetmen tarafından izleyicinin hisleri kendisine bırakılmış. İzleyici sırasız olay örgüsündeki sahnelerde gördüğü şeylere değil (babanın yaptığı komiklikler gibi) bu sahneleri izlediğinde ne hissedip, düşüneceği odak noktası haline gelmiş filmde. Yönetmenin böylesine güçlü bir üsluba sahip oluşu da, uzun süresiyle bir hayat dersi almamıza vesile oldu böylece.
Toni Erdmann her dakikasının güçlü bir üslupla zenginleştirildiği, içi dolu muazzam bir iş olup çıkmış. Hikaye ve karakter derinliklerinin üst düzey olduğu bir filme komedi filmi demek ne kadar doğru olur bilmiyorum. Bu hafta izleyin ve siz karar verin derim.