SPEAK NO EVIL

İÇTEN GELEN SINIFSAL NEFRET VE BUNA KARŞI BİREY OLAMAMANIN VERDİĞİ SONUÇ

Yönetmenin Geçmişi

Danimarkalı genç yönetmen Christian Tafdrup’un kardeşi Mads ile birlikte yazdığı ve tek başına yönettiği Speak No Evil, hiç kuşkusuz yılın en büyük sürprizlerinden biri. Danimarka Sinema Okulu’ndan mezun olan Tafdrup kariyerinin başlarında oyunculuk da yaptıktan sonra ilk önemli çıkışını 2016’da yazıp yönettiği Parents ile yakalamış ve ülkesindeki festivallerde birkaç adaylık alıp ödül de kazanmıştı. 2017’de senaryoda ilk kez kardeşiyle çalıştığı A Horrible Woman ile çıtayı biraz daha yukarıya çekmeyi başaran Tafdrup, kuşku yok ki Speak No Evil’e çok kafa yormuş ve çok çalışmış.

Karakter Analizleri

Filmin başardığı en büyük şeylerden biri başlardan ortalarına kadar türden türe başarıyla yaptığı geçişler. Başta tatlı bir romantik tatil filmi gibi başlıyor, sonra yol filmine dönüşüyor. Özellikle renk paleti bu sahnelerde bu genre’lere uygun şekilde pastel açık renkler. Bjorn, Louise ve Agnes’in tanışıp davet aldıkları Hollandalı çift Patrick’le Karin ve çocukları Abel’in evlerine vardıktan sonra ise gariplikler çok geçmeden baş göstermeye başlıyor. Burada biraz karakterleri tek tek inceleyip sonra yeniden filme döneceğiz.

Yazının buradan sonrası filmi izlemeyenler için spoiler içermektedir.

BJÖRN:

Björn, orta yaşlarında, Louise ile evli, normal bir aile babası. İnsanlara çok çabuk adapte olup onlarla çok hızlı yakınlaşıp güvenebiliyor. Karısı Louise gibi kuşkucu değil ama içten içe yaşadığı hayatla ilgili bir tatminsizliği ve mutsuzluğu var. İstediklerini yapamamış ve gençliğini yaşayamamış gibi. Buralar özellikle Patrick ile arabadayken ona ağlayarak açılmasında iyice ortaya çıkıyor. Björn tam olarak ağzımızın tadı bozulmasın ama rutin yaşamayalım kafasında bir karakter.

LOUISE:

Björn’ün karısı Louise ise eşinin tam zıttı denilebilecek bir karaktere sahip. Elbette dışa dönük ancak insanlara karşı anlaşılabilir ve çok normal bir kuşkuculuğu var. Karakterinde, kişiliğinde Björn gibi bir oturmamışlık veya kendini henüz tanımama gibi bir durumu yok. Hakkını arama konusunda ön plana çıkan, bunu da filmin birçok yerinde ortaya koyan cesur ve dominant bir karakter.

PATRICK:

Karısı Karin ile birlikte ortamlara çabucak uyum sağlayan, ortam ne gerektirirse öyle davranan, saf kötülüğe bürünmüş, iki yüzlü bir karakter. Aynı zamanda gerçekte oldukça otoriter ve sert. Çok kolay yalan söyleyebiliyor ve belli bir entelektüel birikimi de var. Bu sayede insanlarla muhabbet etmekte pek zorlanmadığını söyleyebiliriz. Karin ile arasındaki ilişkide baskın görünse de Karin daha güçlü gibi görünüyor.

KARIN:

Filmde Louise ile birlikte güçlü karakterlerden. O da Louise gibi,eşlerine daha çok laf geçirenler onlar. Eylemlerde tereddütsüz davranıyor ve şiddetle ilgili en ufak bir tereddütü yok, ne gerekiyorsa onu yapıyor. Eşi Patrick gibi o da oldukça absürt ve rahat.

Film Analizi

Şimdi buradan itibaren filmin analizini yukarıdaki karakterlerin özellikleri üzerinden giderek inceleyeceğiz. Björn ve Louise’in, Patrick & Karin ikilisiyle tanışmalarından itibaren hikaye başlıyor. Eve döndüklerinde onlardan gelen davet mektubuna mutlu da oluyorlar ancak Louise’in gene de tereddütleri var. Sonuçta çok yeni tanıştıkları insanlar ama gene de Björn ve Agnes’i de kırmak istemiyor ve yola koyuluyorlar.

Tatilleri başladığı andan itibaren Patrick, Karin ve özellikle çocukları Abel’deki gariplikler özellikle Louise’in dikkatini çekmeye başlıyor. Patrick & Karin’in çocukları Abel’e karşı sert ve içinde sevgi olmayan davranışları, aşırı alkollüyken araç kullanmaları, evde arada bir dikizlenmeye varan hareketlerine Louise isyan etmeye başlar ve dönmek ister. Björn de bunlara şahit olduğu halde gene de geri dönme konusunda isteksizdir ancak Louise’e daha fazla karşı koyamaz ve yola çıkarlar ancak türlü aksiliklerle geride bıraktıklar ailenin yanına dönmek zorunda kalırlar. Bu dönüş aslında filmin kırılma noktası.

Buradan sonra Patrick ile Karin “tuhaflıklarını” artık kötülüğe varacak şekilde sergilemeye başlıyorlar ve aileler birbirleriyle karşı karşıya geliyor. Bunun hemen öncesinde Björn’ün Patrick’e hayatındaki tatminsizlik, mutsuzluk ve eksikliklerinden bahsederek açılması ve bunu daha kısa zaman önce evlerinden kaçmak üzere oldukları bir ailenin üyesine yapması da elbette çok garipsenecek ve absürt gelecek bir davranış. Bunun yanında bu sahnede Björn’ün çok ağlamasından ötürü kendisinin kırılganlığı ve film boyuncaki tepkisizliklerinin de sebebini öğreniyoruz. Film boyunca aslında Björn’den çok Louise ailenin tam anlamıyla “babası” gibi davranıyor, verilmesi gereken tepkileri hep o veriyor, kendi kızları Karin tarafından azarlandığında verilmesi gereken normal tepkiyi o veriyor. Daha bunun gibi birçok örnek var filmde. Burada Björn’ün hayatında yanlış seçimler yaparak mutsuz olduğuna ve çok kırılgan olduğuna şahit oluyoruz. Björn’ün en büyük sorunu birey olamaması ve tarih boyunca ‘erkeklere’ yüklenen görevlerin altından kalkabilecek özgüvene sahip olmaması.

Aynı şekilde Patrick ile Karin’in de özellikle finaldeki recm sahnesinde nasıl saf bir kötülüğe sahip olduklarını, Björn’ün onlara dediği gibi “hayatlarında sevginin kırıntısının”olmadığını görüyoruz.

Son olarak SPEAK NO EVIL, son dönemde izlediğim sarsıcı, vurucu ve sert filmlerden biri oldu. İzlerken çokça kez Michael Haneke’nin Funny Games’indeki sebepsiz kötülük, burjuvazinin huzurunun kaçması, düzeninin bozulması ve finalde kaybetmeleriyle aradaki bağlantıyı idrak ettim. Finale doğru Patrick & Karin’in hayatlarıyla ilgili söyledikleri yalanlar, çektikleri maddi sıkıntılar, hiç ama hiç Björn & Louise gibi olamayacaklarını da görmemizle onlara besledikleri nefretin sınıfsal olduğunu da rahatlıkla okuyabiliriz. İyi seyirler, iyi okumalar.

 

Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir