SKINAMARINK: KARANLIKTA KALAN KORKULAR

Yıl 1995… İki küçük kardeş karanlığa gömülü evlerinde bilinmeyen bir dehşetle yüzleşir. Yalnızlık, sessiz fısıltılara dönüşür.

Prömiyerini 25 Temmuz’da Fantasia Uluslararası Film Festivali’nde yapan Skinamarink, Kanadalı film yapımcısı Kyle Edward Ball’un ilk uzun metrajlı filmidir. Ball’un 2020 yılında çektiği kısa filmi Heck’ten uyarlanan Skinamarink, adını Kuzey Amerika’da söylenen bir çocuk şarkısından alır. Gece yarısı uyandıklarında babalarını bulamayan, evlerindeki tüm pencere ve kapıların kaybolduğunu fark eden iki kardeşi konu alan bu deneysel film, düşük bir bütçe ve dipsiz bir karanlıkla çekilebilecek en yaratıcı çalışmalardan biridir.

Çocukken gece uyandığımızda, karanlığın içindeki gölgelere anlam yükleyip yalnız ve savunmasız hissettiğimiz anları düşünün. Eski bir video kaset gibi görünen Skinamarink, bizi bu ürpertici geçmişe ışınlar. Zayıf çözünürlük, grenli görüntüler, fısıltılar ve yüzsüz bedenlerle zorlayıcı bir anlatım dili kullanır. Zihnimize ve gözlerimize oynadığı oyunla, çocukluk kaygılarımıza ve kilitli kalmış korkularımıza dokunur. Hayal gücümüzü kullanmamıza izin veren sıra dışı, halüsinatif ve nostaljik bir deneyim yaşatır. Bu yüzden izleyicisini kendi seçen ve herkese göre olmayan duyusal bir yolculuktur.

Skinamarink (2022)

Sadece ayaklarını ve adımlarını takip edebildiğimiz iki kardeş olan Kevin ve Kaylee, aramalarına rağmen babalarına ulaşamaz. Babanın (Ross Paul) yaptığı bir telefon konuşmasında, Kevin’in (Lucas Paul) merdivenlerden düşüp başını çarptığını ancak dikiş atılmasına gerek kalmadığını öğreniriz. Ayrıca Kaylee (Dali Rose Tetreault) babasına, Kevin’in uyurgezer olduğunu söylemiştir. Bir babanın bu durumu bilmemesi düşündürücüdür. Televizyonun titrek ışığı, eski çizgi filmlerin sesleri, halıya dağılmış oyuncaklar, havayı huzur yerine tedirginlikle doldurur. Çocuklar beraberce vakit geçirirken annelerinden (Jamie Hill) bahsetmek istemezler. Aralarda nereden geldiği belli olmayan ani sesler ve fısıltılar işitilir. Kevin bir süre sonra Kaylee’ye ulaşamaz. Tek başınadır ve korkutucu boğuk bir homurtu ona eşlik eder. Sonunda Kaylee’ye “Mutlu bir şey izleyebilir miyiz? “ diye umutsuzca seslenir.

Kayıplar ve duygusal ayrılıklar, belirsizlik ve korku yaratabilecek olaylardır. Farklı zamanlarda duyduğumuz ani ve tuhaf gümbürtüler, çocukların iç sesi gibi yankılanır. Boğuk bir ses çocuklara fısıldadığında ve akıl dışı görüntüler ekrana yansıdığında, olayların paranormal bir forma dönüştüğü ya da çarpmanın etkisiyle Kevin’in komaya girdiği düşünülebilir. Ancak tüm bunlar daha çok, ebeveynleri tarafından ihmal edilmiş, dünyayı nasıl anlamlandıracağını bilemeyen çocukların hissettiği yalnızlığın, çaresizliğin ve korkunun yansıması gibidir. Kaybolan kapılar, pencereler, tavana asılı kalan objeler, zamanın ve mekanın birbirine karıştığı, yavaş yavaş gerçeklikten uzaklaşılan bir kabusu resmeder. Kevin’ın çıkış yolunu bulamadığı ev, içinde yaşadığı mekana yabancılaştığı kararmış iç dünyasıdır.

Filmin neredeyse her anı endişe duygusu üreten yavaşlıktadır. Kameranın bir köşeye, duvara ya da yere odaklanarak yaptığı statik çekimler, izleyicinin neler olduğunu anlamasına tam olarak izin vermez. Gözlerimiz, kirli ve boğucu karanlıkta sürekli bir şeyler arar. Bu yorucu ve sıra dışı anlatım, çocukluk endişelerimizden yararlanarak, korkuya kendimizin şekil verdiği öznel bir deneyime dönüşür. Skinamarink’in ürpertici büyüsünün sırrı budur.

Yönetmen Kyle Edward Ball bir röportajında “Her zaman Skinamarink’in insanların anlamak yerine hissettiği bir film olmasını istemişimdir.” açıklamasını yapıyor. Bunu başaran Skinamarink, çözüm sunmadan, analogdan aldığı ilhamla kabus gibi bir atmosfer yaşatıyor. Bulanık anlatımı ve süresinin uzunluğu, ana akım korku izleyicilerinin sabrını sınarken, derinliğine çekilenlere ödül veriyor. Post prodüksiyon süreci sırasında yaşamını yitiren yönetmen yardımcısı Joshua Bookhalter’a adanmış olan Skinamarink, korku sinemasında benzeri görülmemiş bir deneyim olarak yerini alıyor. Ball’un yapacağı diğer çalışmaları görmek için büyük bir heyecan duyuyor ve sabırsızlıkla bekliyorum.

Diğer Yazılar: Arzu Şeran
Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir