ÖĞRETMENLER ODASI

KURULU DÜZENİN KIRILGANLIĞI ÜZERİNE

Berlin Film Festivali’nde iki ödül olmak üzere festivallerden toplamda 9 ödülle dönen İlker Çatak’ın The Teacher’s Lounge (Öğretmenler Odası)’ı 2023’ün en dikkat çekici ve beklenen filmlerinden biriydi kuşkusuz. 2019’da çektiği ilk uzun metraj Söz Senettir ile ilk çıkışını yapan Berlin doğumlu Türk asıllı yönetmen İlker Çatak ikinci filmi Öğretmenler Odası ile adeta bir meşale yaktı ve eleştirmenlerin genelinden, sinema otoritelerine, onlardan seyircilere herkesin büyük beğenisini kazandı.

Film, Filmekimi haricinde Türkiye’de vizyona girmemişti ve nihayet 1 Ocak’ta vizyona girdi. Bu yazımızda Öğretmenler Odası filminin analizini sizlerle paylaşacağım. Şimdiden iyi okumalar diliyorum.

KONUSU

Bir okula yeni tayin olan genç, idealist öğretmen Carla Nowak beden eğitimi dersi ile matematik dersini aynı anda yürütmektedir. Her şey yolunda giderken çalıştığı okulda gittikçe artan hırsızlık vakaları ise Carla’ya bir işaret fişeği olarak görünür ve olayları sorgulamaya karar verir.

ANALİZ

Öncelikle Öğretmenler Odası’nın senaryosuna baktığımızda yönetmen İlker Çatak’la ilk filmi Söz Senettir’de de çalışmış olan Johannes Duncker’ın adını görüyoruz. Yani film hem yönetmenin hem de senaristin aslında sadece ikinci filmleri. Ancak buna rağmen filmin altından rahatlıkla kalkmış olduklarını söylemekte yarar var. Filmin her sahnesi adeta bizlere Çatak ile Duncker’ın ne kadar iyi anlaştıklarını, senaryodaki uyumlarını gözler önüne seriyor.

Görüntü yönetmenliği koltuğunda ise oldukça önemli bir isim olan Judith Kaufmann oturuyor. Kaufmann özellikle 2022’de Corsage (Korsaj) ile büyük başarı kazanmıştı. Ancak kendisinin Corsage haricinde 2010’da Sibel Kekilli ile Derya Alabora’nın rol aldıkları Die Fremde, 2015’in önemli yapımlarından 13 Minutes ve 2019 yapımı A Regular Woman bulunuyor. Kaufmann da aynı İlker Çatak ve Johannes Duncker gibi filmle kusursuz bir uyumda çalışmasıyla göze çarpıyor.

Filmle ilgili en büyük artılardan film müziğine geldiğimizde ise orada da Marvin Miller var. Marvin Miller’in basit gibi görünen müthiş geren müzikleri filme resmen imzasını atıyor ve neredeyse kimi yerlerde rol çaldığını bile söyleyebilmek mümkün. Son olarak oyunculuklara gelirsek de Carla Nowak rolünde Leonie Benesch’in tek kişilik bir şov yaptığını rahatlıkla söyleyebiliriz. Carla’dan sonraki ana karakter olan Oscar Kuhn rolündeki çocuk oyuncu Leonard Stettnisch de adeta göz dolduruyor.

Yazının buradan sonrası filmi izlemeyenler için spoiler içermektedir.

Öğretmenler Odası filmini tarif ederken başvuracağımız başlıca kavramlardan bir tanesi kesinlikle kırılganlık olur. Filmde okul için Carla dışındaki diğer öğretmenler ve okul müdürünün de birden fazla kez deklare ettiği üzere belli kuralları, prensipleri olan, bunların dışına asla çıkılamayacak bir yer, bir mini devlet de diyebiliriz aslında. Devlet metaforu burada çok fazla göze sokulmadan filmimiz seyirciyi arkasına alıp müthiş bir akıcılıkla sürüklemeye başlıyor. Yaşanan hırsızlıklara sahne anlamında hiç tanıklık etmiyoruz ancak Carla’nın Oscar’ın sorgusu sonrasında inisiyatif alarak işi kendi başına çözmeye başlaması üzerine öğretmenler odasına koyduğu kamera işin rengini değiştirmeye başlıyor.

Buradan itibaren filme dur durak bilmeyen bir kaos hakim olmaya başlıyor. Kaos hakim olurken öğrenciler de genç öğretmen Carla’ya ve ‘okul’ yönetimine karşı cephe alıyorlar. Carla’nın neredeyse işinden ettiği, aynı zamanda Oscar’ın annesi de olan öğrenci işleri çalışanı Friederice, okuldaki mazisinin de yardımıyla öğrencilerin onun önünde Carla’ya ve yönetime karşı kalkan olmasına neden oluyor. Carla’nın aslında Friederice’ye karşı elinin de güçlü olmasına karşın kamera meselesinde çiğnediği etik, gün geçtikçe kendisine dert olmaya, diğer öğretmenlerin de kendisine cephe almaya başlamasına sebep oluyor.

Hepsinin haricinde küçük Oscar, annesinin başına gelenlerin de verdiği öfkeyle önce uzaklaştırılmasına, sonra da okuldan atılmasına karşın okula gelmeye başlıyor. Filmin başlarında Carla’nın Oscar’a verdiği zeka küpü de Oscar’ı harekete geçiren bir simgeye dönüşüyor. Finalde zeka küpünü doğru tamamlamış şekilde Carla’ya teslim etmiş olması ve okuldan ‘okulun’ kolluk kuvvetleri tarafından inatla kalkmadığı sınıftaki masası ve sandalyesi sökülerek çıkartılmasıyla aslında kurulu düzenin, sistemin, ya da herhangi bir şeyin bile küçücük bir çatlakla, manipülasyonun veya iftiranın karşısında hiçbir gücü olmadığını görüyoruz. Film bize kim hırsız, kim değil onu göstermiyor, öyle bir amacı da yok zaten. Amaç tamamen sistemle, kurulu düzenin kırılganlığıyla alakalı.

Sonuç olarak İlker Çatak’ın Öğretmenler Odası, özellikle günümüzde ayyuka çıkan manipülasyon, etik ve meslek etiği, popülizm gibi kavramları cesurca tartışmaya açarak hepsinin kırılganlığını gözler önüne seriyor ve bunu yaparken bizleri de ayrıca koltuklara çivilemeyi de başarıyor.

Diğer Yazılar: Deniz Kuş
Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir