NOMADLAND

Nomadland (2020)

Nomadland, başladığı yere dönse de her seferinde tekrar gitme cesareti bulan, yollarda olmayı bir yerde sabit kalmaya tercih eden ve sanki gerçek hayatta da yaşıyormuş gibi varlığını somut olarak hissettiğimiz bir kadının hayatının bizim gördüğümüz kadarlık kısmından bir kesiti, sonunda kendini bulmak gibi soyut bir mesajı olmayan bir yol hikayesi. Filmin başkahramanı Fern bu yolun sonunda kendisini bulmuyor, çünkü ne yol bitiyor ne de Fern kendisini arıyor.

İhtiyacın kadar tüketip, elindekini paylaşabildiğin kadar insansın. Fern de dönemsel işlerde çalışıp karavanında hayatını idame ettirebilecek kadarını kazanarak yaşayan, herhangi bir yere ait olmayan bir kadın. Karavanı bir yandan eviyken bir yandan da yol arkadaşı. Yollarda bulduğu sakinliğin verdiği huzur ve kimsenin olmadığı bir tepede, rüzgara karşı kollarını açtığında hissettiği mutluluk Fern’ün karavanında tek başına yaşamaktan ne kadar memnun olduğunun kanıtı. Evlenip ailesinden uzaklaşmasıyla, eşi ölünce kardeşinin yanına dönmemesi aynı duygunun sonucu aslında. Fern, kendisini bir yere ait hissetmeyen, yolda tanıştığı, sohbet ettiği ve hayatına aldığı insanlarla anı yaşayan gerçek bir köksüz.

Özellikle şehirli insanın her gün bir yerlere gitmeyi hayal ettiği, yığınla toplantıdan sıkılıp karavanla uzaklaşmak istediği ve kendisini yalnız hissettiği bir Türkiye’de Nomadland birçok kişinin kolaylıkla içselleştirebileceği bir film. Filmi bu kadar kabullenmemizin en önemli nedeni ise Frances McDormand’ın abartısız, filmi elle tutulur gerçekliğe ulaştıran oyunculuğu. Her rol aldığı filmde bir kez daha hatırlattığı muhteşem oyunculuğuyla her sahnede Fern’ün yanıbaşında hissediyoruz ve yalnızlığını paylaşıyoruz. Bir önceki filmi Three Billboards Outside Ebbing, Missouri’de yarattığı karakterle içinde bulunduğu hikayeyi elle tutulur hale getirmeyi başaran McDormand, Nomadland filminde de hayata tüm atomlarıyla bağlı olan gerçek bir karakter yaratmış.

Yönetmenliğini Chloe Zhao’nun yaptığı Nomadland, Altın Küre dahil birçok ödülün sahibi olarak Oscar merdivenlerini tırmanıyor. Oscar’da 6 dalda adaylığı bulunan film bu yılın en iyilerinden biri olarak gösteriliyor.

Fern’ün karavanı ve yolculuğu hariç içinde bulunduğu her yerde aslında orada olmadığını hissettiren bakışları, içinde bulunduğum alanları, sahip olduklarımı ve ne için yaşadığımı sorgulattı. Aşırı hiçbir duygusal anı olmayan filmi izlerken (özellikle koca bir ağacın gövdesinin yanında Fern’ü gördüğümüz an) tarifsiz bir yokolmuşluk duygusuna kapıldım. Nomadland başlangıcından sonuna kadar tüm süresi boyunca sadece Fern’ün hayatını değil kendi hayatımızı da izlediğimizi de hissettiren başarılı bir yapım. Filmi bu noktaya çıkartan Frances McDormand’u ayakta alkışlamak isterseniz çekinmeyin, filmi hangi platformdan izlerseniz izleyin, ayağa kalkın ve alkışlayın.

Diğer Yazılar: Ahmet B.
Geçmişin Laneti
Korku sinemasının işi diğer türlere göre oldukça zor. İnce bir çizgide ilerler,...
Devamını Okuyun
Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir