Bu yıl Cannes Ödülleri’nde açılış filmi olarak karşımıza çıkan, yarışmaya dahil olmasa da dikkatleri üzerine çekmeyi başarabilen Arnaud Desplechin’in son filmi Ismael’s Ghosts, evlendikten üç yıl sonra ortadan kaybolan karısının 20 küsür yıl boyunca yasını tutan film yönetmeni Ismael’in var olma ve hayata tekrar tutunma mücadelesini konu alıyor. Fakat her şeyi düzene soktuğunu düşünürken kayıp eşi Carlotta’nın (Marion Cotillard) bir gün çıkagelmesiyle Ismael’in hayatı tekrar altüst olur. Onu hayata döndüren kız arkadaşı Sylvia (Charlotte Gainsbourg) ile güzel bir hayat yaşarken eski eşinin ortaya çıkması, Ismael’i bir seçim yapmaya sürükleyecektir.
Ismael’s Ghosts ile yönetmen Desplechin, ana hikaye olarak böylesine güçlü bir aşk üçgeninde tutsak kalmış hayatlara kamera tutmuş. Fakat sadece bu aşk üçgeniyle yetinmek yerine yan hikayeler ekleyerek filmi daha derinleştirmeye çalışmış. Film içinde film, hikaye içinde hikaye konseptiyle ortaya bir farklı ürün koymaya çalışan yönetmen ne yazık ki bu derinliğin hakkını verememiş. Film bir yandan aşk üçgeninin yarattığı kaosu, diğer yandan Ismael’in senaryosunu yazdığı ajan filmini kameraya yansıtarak birbirine paralel dahi olmayan iki farklı hikayenin altında ezilmiş. Bu ajan filminin ana hikayeye faydası olmasından çok filmi daha karmaşık bir hale getirmiş ve ister istemez vasatın altında bir kurgu düzenine sebebiyet vermiş. Üstelik çekmeye çalıştığı bu filmin olay örgüsü de hiçbir yere varamadan film bitiyor. Yan hikaye hakkında tek bilinen şey Ismael’in kardeşi Ivan’ın hayatından -ki film boyunca gerçek Ivan hiç görünmüyor- esinlenerek oluşturduğu. Durum böyle olunca bu ajanlık öyküsünün filme kattığı elle tutulur hiçbir yanı olmadığı bariz bir şekilde sırıtıyor. Fakat Ismael’s Ghosts’u olumsuz yönde etkileyen tek faktör bu değil. Ana hikayeyi oluşturan aşk üçgeni de oldukça dağınık, nereye varacağı meçhul bir şekilde ilerliyor. Evet, geçmişten gelen kayıp ruhun filme kattığı gizem lezzetli fakat Carlotta’nın 20 yıl kaçak hayatı yaşadıktan sonra aşık bir şekilde Ismael’e dönüşü senaryonun tezatlıklarını daha da ortaya çıkarıyor. Karakterlerin titiz bir şekilde derinlemesine yazılmayışı, hikayedeki boşluklar, kurgusal geçişlerin yavanlığı seyir zevkini oldukça düşürüyor ve artık ne olacaksa olsun dedirtiyor. Senaryo ve kurguda sınıfta kalan filmin sırtını yasladığı tek unsur ise kadrosu. Fransanın en ünlü sinema oyuncularını bir arada görmek aslında filmin başlarında olumlu sinyaller verse de zamanla onların bile varlığı filmi kurtarmıyor.
Marion Cotillard artık önüne gelen her projeyi kabul ediyor olacak ki iyi filmlerde görmek imkansız hale geldi. Ismael’s Ghosts ne yazık ki onun hatrına bile katlanılmayacak kadar çorba olmuş bir film. Hissettirmeyi amaçladığı duyguları çok daha iyi verebilecek pek çok film varken İsmail’in hayaletleriyle uğraşmak pek mantıklı değil açıkçası.