Hani bazı filmler vardır ya, bittikten sonra etrafınızdakilere önermek için sabırsızlanırsınız. “Anlat ne oldu filmde?” diye sorulduğunda ne anlatsanız eksik kalır diye düşünürsünüz. İşte Hücre 7 mucizesi de tam da bu tanıma uyan bir film bence. Belki yazımın sonunda vermem gereken düşünceyi en başta söylemek hataydı ama diyorum ya sabırsızlanıyorum bir an önce bu filmi birileri daha izlesin diye
Filmi anlatırken filmdeki karakterler yerine ağırlıklı olarak Baba – kız sıfatlarını kullanmaya çalışacağım, zira takdir edersiniz ki Kore-Japon-Çin isimleri cümle içindeki okunurken biraz kafa yorabiliyor.
Zihinsel engelli bir babanın kızıyla olan iletişimi, aralarındaki sevgi bağı ve kızı için göze aldığı riskleri -ki bu riskleri zihinsel engelinden dolayı risk olarak görmemektedir kendisi- konu alan film yer yer yüzümüzü güldürürken, çoğu zaman göz pınarlarınızdan yaşlar dökmeyi başarıyor.
Baba-kız her gün bir oyuncak dükkanının önünden geçerken, kızın hayali olan çantaya bakarlar hala satışta mı diye. Zira parasal durumlar bu çantayı almak için sıkıntılıdır ama baba, kızının umudunu kaybetmemesi için her şeyi yapmaktadır. Küçük kızın hayali olan bu çanta bir gün ikisinin de kabusu olmaya başlayan bir olaya sebep verir.
Başka birisinin aldığı çantanın peşine düşen Yong-Goo, peşinden gittiği kızın kaza eseri ölmesiyle büyük bir iftiraya maruz kalır ancak bu iftiraya itiraz edebilecek ne gücü, ne zihinsel yeterliliği vardır, üstüne üslük bu çocuğun babası bölgenin başsavcısı olunca durum içinden çıkılmaz bir hale girmektedir.
Filmin konusundan çok detaylı bahsetmek istememekle birlikte, babanın hapishanede tanıştığı arkadaşları, kızı ile bu süreçteki iletişimi, içeride yaşadıkları ilginç olaylar ve mahkumların birbirleri ile ve küçük kız ile aralarında oluşan kuvvetli bağı takdire değer oyunculuklarla ekrana yansıtan film, hasretle beklediğimiz imgesel, duygusal ve eğlenceli öğeleri başarılı bir denge ile bizlere yansıtıyor.
Hatta bu denge bazen öyle bir hale geliyor ki komedi unsuru sahneler bile size bir önceki sahnenin dramatik etkisinden sıyrılmanıza izin vermiyor ve gözyaşları içinde gülmeye çalışıyorsunuz.
Filmi detaylı düşündüğünüzde ise bazı soru işaretleri ile karşı karşıya kalabiliyorsunuz. Örneğin kızın annesi nerede? Öldü mü, yoksa ayrıldılar mı? Ya da Yong-Goo’ya yardımcı olan cezaevi müdürünün – ki kendisi de ilk başlarda az çektirmemiştir Goo’ya- ölen çocuğu ne şekilde öldü? Benzer şekilde mi yoksa başka sebepler var mı? Ve buna benzer ucu açık konular aslında izleyicinin de film ile bütünleşmesini ve olaylardan öncesi ile olaylar esnasını kendi kafasında birleştirmesine olanak sağlıyor diyebilirim.
Ayrıca yanlış hatırlamıyorsam “Babam ve Oğlum” filminden sonra gözyaşlarıma hakim olamadığım ilk film “Hücre 7 Mucizesi” dir. Ancak şunu da atlamamak gerek; filmde gereksiz duygusallıkların olmadığını veya olayların yersiz yere dramatize edilmediğini fark ediyorsunuz. Ayrıca tam gülerken hüzünlenince veya tam tersi durum gerçekleşince filmin nasıl geçtiğini anlamıyorsunuz bile.
Senaryosu ile gerçek anlamda güzel bir iş çıkaran bir filmi güzelin ötesine taşıyan ise kesinlikle baba ve kızın yani Seung-ryong Ryu ile So Won Kal’ın oyunculuklarıdır. Hwan-kyung Lee’nin yazıp yönettiği bu filmi hafta içi akşamında ya da hafta sonu sakin kafayla izlemenizi tavsiye eder, iyi seyirler dilerim.