Herkül; Miken kralının kızı Alkmene’den doğma, Zeus’tan olma insanüstü mitolojik yüce varlık. Eee tanım böyle olunca, filmin Herkül karakterinde oynayan Kellan Lutz’un da six pack vücuduna şaşmamak gerek. Yoksa ben biliyorum, kendisi senin benim gibi bir varlık yani. Gel gelelim bu baklava dilimleri yetmeyebiliyor kimi zaman. He ne zaman yeter, filmdeki sevdiceğin Hebe’yi kurtaracağın zaman yeter amma ve lakin filmi kurtarmaya kafi gelmemiş gördüğüm kadarıyla.
Filmden çıkalı yaklaşık iki saat oldu, bunun sıcaklığıyla direkt negatif eleştiriye daldım, affola. Ben en iyisi film hakkında kısaca bilgi vereyim size.
Milattan önce 1200’lü yıllarda Antik Yunan kentinin birinde halkına zulmeden, elde ettiklerini zorba ile elde eden Kral Amphitryon, kraliçe Alkmene’ye de aynı zorbalıkla sahip olmuş, gönülleri değil bedenleri fethetmiştir. Tek isteği halkının barış ve huzur içinde yaşaması olan Alkmene’nin imdadına Zeus yetişir. Fiziksel olarak görünmeyen Zeus bir gece Alkmene ile birlikte olur bu ilişkiden insanüstü güçlere sahip Herkül dünyaya gelir. Gün gelecek Herkül de Kral’ın zulmünden nasibini alacak, sürülecek, sevgilisi abisi ile evlendirilecektir. Ancak gidişi kötü olan Herkül’ün dönüşü “muhteşem” olacak ve güçlerinin farkına vararak halkını ve sevdiği kız Hebe’yi kurtaracaktır.
Filmin konusuna baktığımızda, pek de yabancı olmadığımız, mitolojik güçlerin krallıklarla savaşını ve sevdiklerini kurtarma çabalarını görüyoruz. Filmi izlemeye başlarken zaten nelerle karşılaşacağımızı hepimiz biliyoruz, o yüzden filmi diğerlerinden farklı kılmak için konudan ziyade kurgu, görüntü, efektler ve mekanlarla bir fark yaratmanız gerekiyor. Bu farklılığı film içinde görebiliyor muyuz diye sorsak, hiç sormayalım derim ben. Neden mi ? Bir bakalım neden…
Öncelikle kurgusal anlamda değerlendirmek için tek bir örnek verelim. Herkül dünyaya gelir, doğumdan sonraki ilk sahne, 20 yıl sonrasından, sevgilisiyle diyaloglarının ekrana geldiği sahnedir. Buraya gelmeden önce, hele bir çocuğun küçüklüğüne in, kızla nasıl tanışmış, üvey abisiyle ne diyaloglar yaşamış, şu anda abisiyle olan soğuk hava nereden gelmiş, izleyici bunları bir görsün değil mi ama. Bu ufak bir örnek, bunun gibi niceleriyle karşılaşabilirsiniz filmde.
Görüntülere gelince, artık bir zahmet 21. Yüzyıl teknolojisinde, sınırsız olanaklarla, 3D gibi seyircinin algısını dağıtabileceğin avantajlarla fazla eleştiriye mahal vermeyiver, olsun o kadar da. Ama bazı sahnelerde gereksiz zoom’lar insanı ürkütmüyor değil. Bir ara Herkül’ün sol göğsü dibimde beliriverdi, o da nazar boncuğu olsun madem.
Ve geldik dekorlara, mekanlara… Yunan kentini dışarıdan gösterirken kenti çevreleyen kaleler daha fazla makete benzetilemezdi herhalde. Legolardan falan yapılsa belki daha fazla dikkat çekerdi bu halinden. Bunun dışında koskoca yenilmez Herkül’ü arenalarda dövüştürüyorsun da şu arenanın ihtişamını bize yansıtmıyorsun, oluyor mu? Olmuyor… Kamerayı şöyle az çek geriye de er meydanında Herkül’ü izleyelim mekanı kavrayalım, ama yok yerimiz dar oynamaya…
Tüm bunların dışında, filmin içinde Herkül’ün mitolojisinde, O’nun gücünün farkına varana kadarki süreçte etraftakilerin gücünden emin olduğu ve 12 Efsane olarak bilinen güçlerine daha fazla yer verilse daha iyi olabilirdi sanki. Zira filmde bu efsanelerden sadece “Nemean Arslanı”nı yenmesine yer verilmiş..
Filmin kadrosundan da biraz bahsedeyim sonra da sizi filmle baş başa bırakayım. Filmin yönetmen koltuğunda “Zor Ölüm 2” ve “Elm Sokağı Kabusu 4” filmlerinin de yönetmenliğini yapan Renny Harlin oturuyor. Yazar kadrosunda Sean Hood, Daniel Giat, Renny Harlin ve Giulio Steve’in olduğu filmin başrollerinde ise Alacakaranlık serisinin ilk iki filminden bildiğimiz Kellan Lutz (Herkül), Gaia Weiss (Hebe), Scott Adkins (Kral Amphitryon), Roxanne McKee (Kraliçe Alkmene) ve Liam McIntyre (Sotiris) oynuyor.
Sonuç olarak Herkül kardeş, seni seven sevsin, izleyen izlesen ve Allah baklavalarına da zeval vermesin diyorum…
İyi seyirler…