Ben de Ulaş gibi nerden başlayacağımı bilemiyorum, o yüzden lafı dolaştırmadan direk olaya giriyorum. Neden “Karışık Kaset” konusunda bu kadar hemfikiriz? Eleştirilerin neredeyse tamamı, tescilli ve tescilsiz (!) sinema yazarlarına ait 15 kadar eleştiri, benzer ana fikre sahip. Ana düşünceyi destekleyen yardımcı fikirler bazı eleştirilerde farklı olsa da, hepsinin mesajı aynı ve bu durumun bir benzerini hiç görmedim- Atilla Dorsay gibi konuştuğumun farkındayım ama bu uzlaşı eleştirinin doğasına aykırı, üzerine hemfikir olunan eserlerin hepsi zaman süzgecinden geçerek o konuma ulaşıyorlar sonuçta, ilk gösterime girdiği anlarda değil. Peki, bu ortak paydada bulaşmanın sebebi ne? Tabi ki de Uygar Şirin!
Malum, Uygar Şirin sinema dünyasının bir bireyi ve her işinin sinema çevrelerinde yankı bulması gayet normal. “Karışık Kaset” kitabı da bu bağlamda, sinema çevrelerinde karşılık buldu ve beğenildi, çok kısa sürede sinemaya uyarlandı. Buraya kadar her şey normal. Ama “Karışık Kaset” filmine dair çıkan eleştirilere baktığımızda işin rengi biraz değişiyor. Hemen hemen herkes, besmele çeker gibi Uygar Şirin ile giriş yapmış yazısına! Misal, Kaan Denk (Filmhafızası), Furkan Erkan (ranini.tv), Utku Ögetürk (Filmloverss), söze Uygar Şirin ile başlamışlar; hatta Kültigin Kağan Akbulut (Hayal Perdesi), koca bir Uygar Şirin tanıtımıyla giriş yapmış, ikinci paragrafı ise yönetmen Tunç Şahin’e ayırmış, o da ilk paragrafın ancak yarısı kadar bir uzunlukta! Binlerce yazarın eserleri sinemaya uyarlandı, uyarlama olduğuna bile değinmeden eleştiriler yazan eleştirmenler, ne oldu da yönetmeni bırakıp yazara yöneldiler? “Karışık Kaset”, Uygar Şirin tarafından değil de bir başkası, ya da eleştirmen olmayan biri tarafından yazılsaydı, yazar eleştirilerde bu kadar yer kaplayacak mıydı? Hadi Uygar Şirin’e ağırlık verildi, niçin kimse Karışık Pizza (ya da Kahraman Pizzacı) filmine değinmiyor? Bu sorulara makul bir cevap bulmak güç.
Uygar Şirin’e değinmenin yanında, kaynak eserden nelerin değişip değişmediğini anlatanlar da mevcut. Halil İbrahim Sağlam (Paralel Sinema), bölüm bölüm ilerleyerek kitap ve film arasındaki farkları uzun uzadıya anlatmış, hatta kitapla ilgili içine sinen ve sinmeyen yönleri de dile getirmiş.- ki Halil İbrahim Sağlam’ın eleştirisi, okuduklarım içerisindeki en iyi eleştiri. Kitaptan veya gerçek hayattan uyarlanan her eser için bunu yapmıyorken, neden “Karışık Kaset”i bu şekilde ele alıyoruz? Uygar Şirin’in “Karışık Kaset”ini bir kenara fırlatıp, Tunç Şahin’in “Karışık Kaset”ine odaklanmamızı engelleyen şey Uygar Şirin’in eleştirmen kimliği mi, yoksa kaynak kitapla kurduğumuz bağ mı?
Kitapla kurduğu bağı yazısına taşıyan birçok kişi de mevcut. Murat Meriç (BirGün), Alper Bahçekapılı (BirGün), Çağdaş Günerbıyık (Evrensel) kitap ile kurdukları bağı yazılarına taşıyanlardan. Kurdukları bağ üzerinden, biraz da nostalji hissiyle, yazılarını kaleme almışlar. Yazıların bilim adamı soğukluğuyla ele alınmasını elbette bekleyemeyiz fakat objektifliğimizi yitirmemize neden olacak kadar özdeşim kurup bunu yazılara taşımak ne kadar sağlıklı? Herkesin filmi kendine olduğu gibi herkesin yazısı da kendine, buna laf olamaz, ama neden bir anda bu bağları dillendirme ihtiyacı hissediyoruz? Muhtemel cevaplar hep aynı kapıya çıkıyor galiba.
Bir de puanlama ile yorumlama arasındaki fark dikkat çekici. Tunç Şahin’in yönetimini, oyunculukları, filmin kimliğini, hissettirdiklerini ve başka birçok hususu olumlayan ve cılız birkaç eksiklikten dem vuran Mehmet Açar (Habertürk) ile Kerem Akça (Habertürk), filme 6.5 ve 5.5 puanlarını vermişler! On üzerinden yapılan bir puanlamanın, dört veya beş üzerinden yapılan puanlamaya göre daha yüksek bir alt limite sahip olduğu gerçeğini göz önünde bulundurduğumuzda, yorum ile puanlar arasındaki çarpıklıklar daha da dikkat çekiyor. Sıkıntı yorumlarda mı yoksa puanlarda mı?
Bu hususları uzatmanın pek manası yok, zaten baz aldığımız yazıların hangisinin kritik hangisinin yorum olduğu muğlakken, bu yazılardan sağlıklı bir sonuca varmak pek mümkün olmayacaktır.
Bu görüş birliği, aklıma Tunca Arslan’ın “Birbirimizi Paspas Gibi Çiğneyelim” başlıklı yazısını getirdi; Arslan, yazısında eleştirmenlerin birbirlerinin yazıları hakkında yeterince fikir üretmediklerini ve tartışmadıklarını dile getirmişti. “Karışık Kaset” aracılığıyla eleştirmenlerin al gülüm ver gülüm tadındaki yaklaşımlarında bir değişimin olmadığını görebiliyoruz, tıpkı kasetten usb’ye geçişi görebildiğimiz gibi. Keşke filmler hakkında kafa yordukları kadar birbirlerinin yazılarına da kafa yorsalar eleştirmenler, belki bu sayede eleştiri nedir, ne işe yarar, nasıl olmalıdır veya eleştirmen kimdir gibi sorulara daha tatmin edici cevaplar bulmamıza yardımcı olurlar. Ne de olsa sinema eleştirisi, sinema sanatının vicdanıdır!