GÜNEŞE YOLCULUK

TÜRKİYE’DE ‘ÖTEKİ’ OLMAK VE ONCA ÇEVİRMEYE RAĞMEN GÜNEŞİ BULMAK

KONUSU

Bir gece maç çıkışında taraftarların yarattığı bir kaosa müdahale eden Mehmet, Berzan tarafından kavgadan kurtarılır ve kültürel anlamda birbirlerini hiç tanımayan bu batılı ve doğulu iki genç arasında adeta birbirlerine zincirlenecekleri bir dostluk başlar. Yaşayacakları her zorluk bu iki ‘öteki’nin dostluğunun daha da büyümesine yardımcı olacaktır.

FİLM ANALİZİ

Yönetmen Yeşim Ustaoğlu ilk uzun metrajı İZ’den 5 yıl sonra 1999’da çektiği Güneşe Yolculuk ile adeta güneş gibi parlıyor. Seçtiği minimal sinema dili, yer yer ağır, yer yer hareketli olan bir kamera ve doğu çalgıları senaryoya kusursuzca yediriliyor ve ortaya gerçek bir ustalık eseri çıkmasını sağlıyor. Ortadan başlama tekniği kesinlikle çok yerinde bir seçim. Polonyalı görüntü yönetmeni Jacek Petrycki’nin kasvetli diline başarıyla iliştirdiği renkler özellikle güneydoğudaki yolculuk sekanslarında adeta göz alıyor. Güneşe Yolculuk hem ulusal hem de uluslararası festivallerde çokça adaylık ve ödüller kazanarak döneminin en başarılı Türk filmi oldu.

Yazının buradan sonrası filmi izlemeyenler için spoiler içermektedir.

Karakterlerimiz Mehmet ve Berzan film boyunca tonla olumsuzlukla karşılaşıyor. Mehmet çalıştığı hiçbir işte tutunamıyor, ‘yanlışlıkla’ tutuklanıp işkence görüyor, yaşadığı harabeden kovuluyor. Berzan ise Kürt olmasının getirdiği her türlü olumsuzlukla yaşamaya alışmış, ülke gerçekliklerini kabul etmiş ama asla teslim olmayan ve cesaretini, iyiliğini kaybetmeyen bir karakter. Hiç tanımadığı Mehmet’i bir kavganın ortasından çıkarıyor ve hayatının sonuna kadar da onun hayatına etki ediyor, karakter gelişimini tamamlamasını sağlıyor.

Tonla olumsuzluk yaşanırken, bazen televizyondan, bazen de radyodan hapishanelerdeki ölüm oruçları, Cumartesi Anneleri, Özgür Gündem gazetesi gibi dönemin toplumsal olayları vurgulanarak 90’ların Türkiye resmi filme başarıyla arka fon oluyor. Polisin müdahalede bulunduğu bir eylemde ölen Berzan aslında Mehmet’in benliğini tam olarak ortaya çıkararak sorumluluk alabilen bir bireye dönüşmesinin de kapılarını açıyor. Filmin başından sonuna kadar devamlı olarak denk geldikleri polis çevirmeleri, onları güneşi, aydınlığı aramaktan alıkoymuyor, tam tersine mahkum edildikleri karanlıktan çıkmaktaki arzularının artmasını sağlıyor.

Mehmet’in en sonunda Berzan’ın tabutunu onun köyüne türlü zorluklarla ulaştırması, köyün sular altında kalmasına rağmen tabutu köyün gölüne bırakması ve yüzündeki tebessüm aslında olumsuz değil olumlu bir son bırakıyor biz seyircilere. Tabutun suya batışını izlerken Mehmet’in bakışı bizlere adeta; “su çatlağını buldu” diyor ve film sonlanıyor.

Diğer Yazılar: Deniz Kuş
Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir