Avusturyalı yönetmen Michael Haneke, 23 Mart 1942’de Münih’te doğdu. Haneke, mutlaka sinema yapmak istiyordu ancak bu süreç hayli uzun sürdü. Üniversite hayatında sinema, psikoloji ve felsefe okuduktan sonra 1970’lerin ikinci yarısında küçük bütçeli televizyon filmleri çekmeye başladı. Michael Haneke ilk uzun metrajlı filmi olan Seventh Continent (Yedinci Kıta)’ı 1989’da çektiğinde 45 yaşındaydı. Arkadan sırasıyla 1992’de Benny’s Video (Benny’nin Videosu), iki yıl sonra 71 Fragments of a Chronology of Chance (Tesadüfi Bir Kronolojinin 71 Parçası), 1997’de uluslararası üne kavuşmasını sağlayacak olan Funny Games (Ölümcül Oyunlar), 2000’de Code: Inconnu (Bilinmeyen Kod), bir yıl sonra Cannes’ta ödül şovu yapacağı La Pianiste (Piyanist), 2005’te Cache, 2009’da White Ribbon (Beyaz Bant), 2012’de Amour (Aşk) ve son olarak 2017’de ise Happy End (Mutlu Son) gelecekti.
Bu yazımızda siz okuyucularımıza Haneke’nin hayatını filmlerle karışık olarak iç içe anlatmayıp yazının burasından itibaren tek tek filmlerin kısa analizlerini sunacağız. Filmlerin analizleri derinleştikçe yönetmenin diliyle ilgili de bilgi sahibi olacaksınız. Ayrıca analizler spoiler içereceğinden filmlerin hiçbirini izlemeyenlerin yazının buradan sonrasını okumamalarını rica ediyoruz. İyi okumalar dilerim.
DUYGUSAL BUZLAŞMA ÜÇLEMESİ: 1989 – 1994
The Seventh Continent (Yedinci Kıta): 1989
Üst orta sınıf bir aile olan Schober ailesi için her şey aynıdır. Sabah uyanırlar. Kahvaltı ederler, alışveriş yaparlar, televizyon izlerler, anne baba işe gider, kızları okuluna. Akşam da yemek yiyip yatarlar. Ancak bir sabah hepsinden farklı başlar. Anna, Georg ve kızları Evi aile arabalarına binerek arabayı yıkatmaya vermişlerdir ve yıkatma esnasında üçü de arabadan inmezler, yaklaşık 10-15 dakika boyunca araba yıkama sekansı biz seyircileri esir alır. Bu sekansta karakterler artık belli bir karar almışlardır, bunu gerçekleştirmeden önce bütün duyularından arınacaklarının metaforunu aktaran araba yıkama sekansıyla insan olduklarını hatırlatan tüm duyularından arınırlar. Sonra planlarını uygulamaya koymaya başlarlar. Son alışveriş yapılır. Son kahvaltı yapılır, son kez işe, okula gidilir. Yani aslında burjuva bir ailenin rutin hayatında gerçekleştirdiği her şey ‘son’ kez uygulanır ve sonrasında aile eve kapanır.

Birbirlerini aç bırakmaya, besledikleri balıklarına dahi yem vermemeye, işe ve okula gitmemeye başlarlar. 20. yüzyıl vahşi kapitalizminin robotlaştırıp yabancılaştırdığı, yalnızlaştırdığı duygusuz insanlar olarak kendilerini aç bırakarak intihara giden sürece başlar Schober ailesi. Sonlara doğru evdeki tüm eşyaları parça parça ederler, evi dağıtırlar, telefonları sökerler, açmazlar, kırarlar. Televizyonda film boyunca Berlin Duvarı’nın yıkım haberleri dönmektedir ama sonunda ortada televizyon da kalmaz.
Aile bireyleri en sonunda intihar ederek hayatlarını kaybeder (balıkları da ölür). Evde eşyalar dahil hiçbir şey hayatta kalmaz. Michael Haneke Yedinci Kıta ile Sanayileşme sonrası 20. yüzyıl insanının Modernleşmeye kapılarak ne hale geldiğini tokat gibi yüzümüze vurur. Bu model insanların duyguları, duyuları yoktur, hepsi birer robottur, dünyaya ve topluma yabancılaşmışlardır ve kendi yalnızlıklarında yaşamaktadırlar. Onları kurtaracak veya hayata döndürecek hiçbir şey yoktur. Onlar artık sona gelmişlerdir.
Benny’s Video (Benny’nin Videosu): 1992
Anne Anna, baba Georg ve ergen oğulları Benny. Üst sınıfa mensup bir aile. Burjuva yaşantısının içerdiği her türlü ayrıcalığa sahip olan bu ailenin en büyük sorunu ise iletişimsizlik ve yabancılaşma. Bu ikisinin dışavurumu olarak da şiddet bu aileyi çok başka yerlere götürecek. Anna ve Georg şehir dışında tatildeyken oğulları Benny, adeta bağımlısı olduğu video dükkanından şiddet içeren video oyun ve video kasetleri almaya devam eder, bu günlerden birinde evin boş oluşunu da fırsat bilerek sınıf arkadaşı Madchen’i de davet eder. Ancak bu davet çok başka yerlere gidecek, ailenin hayatı bir daha asla eskisi gibi olmayacaktır.

Günün ilerleyen saatlerinde Benny en sevdiği video olan babasının bir domuzu şok tabancasıyla vurduğu videoyu açar ve Madchen ile birlikte bu videoyu izlemeye başlarlar. İzlerlerken Benny, içeriden aynı videoda kullanılan şok tabancasını alır ve Madchen’i defalarca onunla vurarak öldürür. Bu sahne sadece Haneke sinemasının değil Dünya Sineması’nın en rahatsız edici cinayet sahnelerinden biridir. Olay gerçekleşirken kamera öyle bir yerde durur ki biz seyirciler kızı hiçbir şekilde görmeyiz, biz Benny’nin her darbeden sonra aldığı haz ve geçirdiği şokla birlikte odada oradan oraya koşturmasını ve yeniden vurmasını odadaki televizyon ekranından Madchen’in sağır edici çığlıkları eşliğinde izleriz ama o görüntülerde de Madchen’in vurulduğunu birebir görmeyiz, çığlıklar ve şok tabancasının sesini duyarız.
Burada bize Haneke sanayileşme, yabancılaşma, iletişimsizlik, kitle iletişim araçlarıyla evlere giren şiddetin nasıl aslında her evin içinde olabileceğini ve bizlerin de bunu ya işleyen ya da hiçbir şey yapmadan izleyen kişiler olduğumuzu kusursuzca yüzümüze vurur. İlerleyen sahnelerde cinayet tüm ülkede açığa çıkar, aile tatilden döner ve oğulları Benny’yi mahkemeden önce son bir tatile götürürler. Bu sahnelerde devlet kurumları ve yargıdaki yozlaşmışlığı görürüz.
71 Fragments of A Chronology of A Chance (Tesadüfi Bir Kronolojinin 71 Parçası): 1994
Tesadüfi Bir Kronolojinin 71 Parçası’nda Michael Haneke 71 farklı sekansla dünyanın çeşitli ülkelerindeki şiddet sarmalını radyo, televizyon aracılığıyla adeta bir film müziği veya tema müziği gibi arkaya yerleştirmesiyle birbirinden farklı karakterlerin hayatlarından kesitler sunar. Hepsini birleştirecek olan ana olay ise Ekim 1993’te gerçekleşmiş bir toplu katliamdır. Max adındaki genç bir banka şubesinde tanımadığı bir grup insanı öldürecektir.

Filmin bu finale kadar anlatmak istediği ve bunu kusursuzca başardığı şey ise tam olarak şudur. 71 sekansın hepsindeki insanlar gündelik rutin hayatlarını yaşarlarken radyo ve televizyonlarda sürekli savaş, katliam, cinayet, ölüm haberleri dönmektedir. Haneke burada şiddetin sıradanlaşmasının ne gibi noktalara ulaştığı ve bunun genç bir insana ne yaptırabileceğini kanıtlarla seyirciye sunar. Biz bunları izlerken Haneke elbette bu filminin içine de önceki filmlerinde olan, sonraki filmlerinde de daima olacak olan yabancılaşma, iletişimsizlik, yalnızlaşma, yabancı düşmanlığı, ırkçılık gibi fetiş temalarını da küçük küçük serpiştirerek bizlere büyük resmi yine göstermeyi ihmal etmez.
Funny Games (Ölümcül Oyunlar): 1997
Funny Games, Haneke’yi dünya çapında üne karıştıran filmi olmakla birlikte yönetmenin tam anlamıyla bir auteur olarak anılmasına da yardımcı oldu. Filmdeki nedensiz ve realist şiddet Cannes başta olmak üzere birçok gösterimde seyircilerin salonu terk etmesine ve bayılmalarına neden oldu. Funny Games’in Altın Palmiye için yarıştığı festivalin jüri başkanı ona ödülü kazandırmamak için elinden geleni yaptı.

Georg, Anna ve oğulları Schorschi, arabalarında yazlık evlerine doğru yol alırlarken gayet mutludurlar, neşelidirler. Tatilleri için planlarından birbirlerine bahsetmektedirler ancak birdenbire filmin ismi kıpkırmızı ve kalın bir fontla görünür, hemen ardından son ses bir heavy metal şarkısı çalmaya başlar. Bu alışılmışın dışında giriş bile filmle ilgili seyirciye bir şeyler verecektir. Nereden geldikleri belli olmayan, tamamen beyaz giyimli iki genç erkek kardeşin, yazlık evlerine tatile gelen Anna & Georg çifti ve oğulları Schorschi’yi yumurta bahanesiyle önce esir alıp ardından film boyunca uyguladıkları nedensiz şiddet, film boyunca Hollywood Sineması’ndaki şiddet algısının tamamen yıkılması gibi olgular Funny Games’i sinema tarihinde apayrı bir yere getiren öğelerden sadece bazıları. Geçmiş filmlere nazaran Funny Games’in alametifarikaları arasında artık dünyada müthiş olağan hale gelmiş ve önü alınamamış olan şiddet sarmalı, aile kavramı, şiddetin etiğinin tartışması sayılabilir.
Şiddet sahneleri boyunca birkaç kez Haneke tarafından yıkılan 4. Duvar ise filmin en akılda kalıcı yanlarından. Kardeşler Peter ile Paul’un birbirlerine Tom & Jerry demeleri, popüler sinemaya tamamen ters gelecek şekilde ilk önce küçük çocuğun ölmesi, en sona annenin bırakılması, seyircinin her şeye rağmen ailenin kazanacağına dair düşüncesinin filmin son saniyesine kadar korunup kaya gibi bir finalle bu umutlarının yıkılması Funny Games’i Haneke filmografisinde çok farklı bir yere ve hatta belki de zirveye oturtuyor.