En başta belirtelim: Bu kavga fillerin tepişmesinden ibaret, pastadan kim, ne alacak kavgası; bizlik bir şey yok çünkü pasta biziz. Kavgayı kim kazanırsa kazansın sinemamız adına iyi bir şey çıkmayacak, ya CGV Mars tekeli güçlenecek ya da sektörü elinde tutan birkaç yapımcı daha da semirecek. Bir üçüncü ihtimal var, var olmasına var da günümüz Türkiye’sindeki her üçüncü ihtimal gibi bunu da ancak rüzgâra fısıldayabiliyoruz.
Birkaç gündür sinema gündemimizi meşgul eden CGV Mars ile sektörün büyük yapımcıları arasındaki kavga, biz “Ermeniler” için yeni değil. Son yıllarda bu hususla ilgili sayfalarca yazı yazıldı, paneller düzenlendi, hatta Kapalı Gişe adında, bugünkü kavgayı 2 yıl öncesinden haber veren harika bir belgesel bile çekildi. Peki, perşembenin gelişi çarşambadan belliyken, bu namlı yapımcılar o gün susarken neden bugün ses çıkartıyorlar? Sebebi basit: CGV Mars, malum fıkradaki gibi, önce Ermeni’yi dövdü, dindaşım değil diye izlediler, Kürt’ü dövdü, ırkdaşım değil diye sevindiler ama sıra onlara, Türk’e gelince yaygaraya başladılar. Taraflardan biri olan Cem Yılmaz’ın kendi Twitter hesabından söylediklerinin aksine kavgayı kendileri için ediyorlar, dertleri Ermeni veya Kürt değil, hiçbir zaman da olmadı. Pahalı bilet, uzun reklam, mısır satışı, CGV Mars’ın tekelleşmesi ve bundan zarar gören küçük aktörler, seyirciyle buluşamayan filmler bugüne dek Cem Yılmaz’ın, BKM ortağı Yılmaz Erdoğan’ın, her filmini bine yakın salonda gösteren Şahan Gökbakar’ın umurunda olmadı, sadece popülist siyasetçiler gibi sıkıştıkları noktada halka, hiç umursamadıkları ülke sinemasına sarılıyorlar. Zaten bir ülke neyse sanatçısı da o oluyor.
Burayı biraz, tek tek örneklerle açalım çünkü derdim “hepiniz oradaydınız” demek, zaten diğer hususlar yıllardan beri anlatılıyor. Necati Akpınar ile Yılmaz Erdoğan’ın sahip olduğu BKM, yıllardan beri CGV Mars ile ortak projeler üretiyor. “Yapımcı” BKM’nin çektiği filmler, “dağıtımcı” CGV Mars aracılığıyla, “gösterimci” CGV Mars Cinemaximum’un salonlarında oynuyor yıllardır. Yerli ve yabancı birçok kaliteli film, kendine ancak 20-30 salon bulurken, BKM’nin çektiği -çoğu niteliksiz- filmler, yüzlerce salonda gösterimi güvenceye alarak vizyona giriyor; hatta Yol Arkadaşım, Acı Tatlı Ekşi, Deliha 2, Cici Babam gibi 9 adet BKM filmi, geçtiğimiz yaz Cinemaximum’larda ikinci kez gösterime bile sokuldu. Neden? Kavga vesilesiyle öğrendik ki, CGV Mars, BKM’ye -ve dağıtımcılığını üstlendiği diğer büyük yapımcılara- “bilet satışından düşeriz” diyerek avans para veriyormuş. Düşünün ki, bir film çekeceksiniz, ülkedeki salonların yarısını elinde tutan (Aslı Irmak Acar, CGV Mars adına Cengiz Semercioğlu’na verdiği röportajda “diğer %50’yi suçlamak ve tekel değiliz” diyebilmek için kendilerine ait salon sayısının 905 olduğunu belirtmiş ama CGV Mars’ın resmi sitesine bakarak düpedüz yalan söylediklerini, 1336 salona sahip olduklarını görebilirsiniz) bir salon zinciri, henüz çekilmemiş filminizin dağıtımcılığını üstleniyor, kendisine ait yüzlerce salonda göstereceğini taahhüt ediyor ve üstüne ortada film bile yokken, proje aşamasında size milyonlarca lira veriyor… (Onur Saylak‘ın Daha filmi, ilk vizyon haftasında kendisine ancak 36 salonda yer bulurken dağıtımcılıklarını CGV Mars’ın üstlendiği Cem Yılmaz filmi Arif v 216 1300 salonda, BKM filmi Deliha 2 ise 650 salonda gösterimdeydi, üstelik ilk film mayısta, ikincisi ise temmuzda ikinci defa yeniden vizyona girdi, o dönem Türkiye’deki toplam salon sayısı yaklaşık 2600 idi). Kulağa bir yönetmenin ıslak rüyaları gibi gelse de tamamen gerçek, birkaç yapımcı ile bir dağıtım-gösterim tekeli el ele vererek imkânsızı mümkün kılmış idi, ta ki o tekel “malı ben dağıtıyorum, film benim salonlarımda gösteriliyor, e film çeksinler diye de ben para veriyorum, keriz miyim, neden kendim film çekmiyorum ki” diyerek yapım işine (bkz. Ata Demirer’li Hedefim Sensin) el atıncaya dek… Çıkacak yasa, CGV Mars tekeli bahane, mesele tamamen ekmek kavgası, yoksa yıllardır kurtla aynı sofraya oturup küçük balıkları afiyetle yiyen, daha üç ay öncesine kadar filmlerini ikinci defa gösterime sokturan namlı yapımcılar neden bir anda en büyük ortaklarına karşı kazan kaldırsınlar ki.
BKM için söylediklerimiz Cem Yılmaz için de geçerli, 2014 yılından bu yana sinemadaki bütün projelerinin, buna sadece oyuncu olarak yer aldıkları da dâhil, dağıtımcısı CGV Mars. Zaten kendisi yıllardan beri Cinemaximum’un reklam yüzü! Birçok sinemacı tekelleşme nedeniyle salon bulamazken kafasını kuma gömen, kendi cebine bakan ve sinemacılara kan kusturan tekelin reklam yüzü olmakta beis görmeyen Cem Yılmaz, sanki bu durum dün sabah başlamışçasına “40 liraya bilet satmak yok, hodri meydan, biletler 15 lira olsun” diyebiliyor. Üstüne tüm pervasızlığıyla halk için, ülke sineması için isyan ettiğini bile iddia edebiliyor. Her ne kadar durumu çarpıtsa da attığı tweetlere bakınca kızdığı noktanın aslında bambaşka olduğunu görmek mümkün. “Cem Yılmaz olmazsa başka Cem Yılmaz’lar çıkar” söylemi gururunu kırmış anlaşılan, söylenenleri de şahsına yapılan saldırı olarak görüyor olacak ki “Cem Yılmaz çıkaracak mış mış mış! Cem Yılmaz çıkardı haberin yok” tarzı utanç verici bir cevapla tüm ülke sinemasını etkileyen bir sorunu kendi şahsi meselesine dönüştürmekten çekinmiyor. Zaten bütün söylemlerinin merkezinde kendisi ve Kaf Dağı’ndaki egosu var, “ben filmimi 10 lira yaparım, mısırı da bedava veririm” düşüncesinde çünkü ne diğer sinemacılar ne izleyici ne de ülke sineması umurunda değil. Bütün derdi, 15 yıl boyunca aynı yemeği ısıtıp ısıtıp önümüze sunacak, filmlerinin içini bile reklama boğacak ve ara ara Atatürk resmi paylaşarak muhalifçilik oynayacak ikinci bir Cem Yılmaz’ın çıkabilme ihtimali; gerisi patlamış mısırdan bile önemsiz.
Kapanışı CGV Mars’ın her tarafı dökülen, yalanlar ve çarpıtmalarla dolu röportajında değinilen “Rekabet Kurulu” ve “hukuk” söylemleriyle yapalım. “Bir hukukçu olarak konuşan” Aslı Irmak Acar, yeni sinema yasasında yer alan “salon sahipleri yapılacak promosyonlar için yapımcılarla sözleşme imzalamalıdır” maddesinin hukuka, Rekabet Kurulu’nun kararlarına aykırı olduğunu dile getirmiş. Çeşitli yaratıcı hamlelerle (!) gösterim tekeline dönüşen, birbirinden tamamen ayrılması gereken yapım, dağıtım, gösterim ayaklarını “hukuka ve Rekabet Kurulu’na” aykırı şekilde birleştiren CGV Mars, tıpkı Cem Yılmazgiller gibi, iş kendi cebine dokunduğu zaman, yıllardır ayaklar altına aldığı kavramlara sarılıyor. Bugün geldiği konumu yasalardaki boşluklara ve yaptıkları “kulislere” borçlu olanlar, ironik şekilde, haktan, hukuktan, rekabetin doğasından bahsederek dert yanıyorlar. Komşunun evi yanarken ateşte elini ısıtanlar nasıl ki şu an bir kova su peşinde koşuyorsa, gün gelir CGV Mars da buldozer gibi ezip geçtiği sektöre, fahiş fiyatlarla soyduğu seyirciye ve keyifle çiğnediği yasalara muhtaç kalır. En başta dediğimiz gibi, ne CGV Mars’ın derdi ücra şehirlere sinema sanatını götürmek ne de yapımcıların derdi ülke sinemasını, seyirciyi korumak, mesele sadece pastanın taksimi. Yoksa hiçbirinin sofranın başından kalkmaya niyeti yok.