Yeni yüzyılın ilişki tarzını çarpıcı şekilde anlatan, aşkın biz ademoğlunun inanmak istediği efsanevi bir tarafı olmadığını dörtlü bir ilişki zinciri ile anlatan diyaloglar üzerine kurulu cesur bir film Closer..
Closer çiftler arasında dalgalanmaları, zaafları, hayal kırıklıklarını, vazgeçmeleri, geri dönmeleri, yalanları, ihanetleri, kısaca ilişki denince akla gelen birçok şeyi bizlere anlatma çabasında. Ayrıca izlendikten sonra seyirciye ilişkiler üzerine yüzlerce soru sordurabilmesi adına son dereceli başarılı. İkili ilişkilerde her daim gerçeği söylemenin genel geçer kurallara göre doğru olmaya yetip yetmediği, doğamızın tek eşliliğe yatkın olup olmadığı gibi sorular bunlardan sadece bir kaçıdır.
Tecrübeli yönetmen Mike Nichols, filmi tiyatro oyunundan sinemaya uyarlama konusunda son derece başarılı. Film Akademi Ödülleri’nden eli boş dönse de birçok ödüllü filmin yapamadığını yapıp sıkılmadan defalarca izlemem ve izlemeye devam edecek olmam benim açımdan filmin en büyük başarısı.
Closer, tiyatro uyarlaması olmasından dolayı diyaloglar üzerine kurulu bir film. Diyaloglu bir film olması bizi Londra’nın harika sokak görüntüleri ile bezeli çekimleri sayesinde görsel bir şölenden mahrum bırakmaz. Bununla beraber çarpıcı bir giriş ile başlayan film bir çok sahnesi ile akıllarda kalır.
Senaryonun 4 ana karakter ve diyalog üzerine kurulu olmasından dolayı oyunculuk performansı filmde ekstra önem kazanır. Bu bağlamda filmde rol alan 4 ünlü oyuncu da son derece başarılı performans sergilemiştir. Kadın oyunculardan, son zamanların en güzel siyah saçlı kadını olan Natalie Portman’ın filme kattığı görsel katkıyı ve oyunculuk başarısını es geçemeyiz.
Julia Roberts, kendisini romantik filmlerin tatlı kadını olmaktan sıyırmış ve bambaşka bir karakterle filmde yer almıştır. Filmin iki yakışıklı oyuncusu olan Jude Law’ın harika British aksanı ve Clive Owen’ın hafızalara yer eden muhteşem ses tonu filme ekstra lezzet katar.
Film ayrıca soundtrackleri ile bütünleşerek bizi görselliğin yanında işitsel olarak da tatmin etmeyi ve müzik ile sinema karesinin bir arada oluşturduğu derinliği vermeyi başarır. Alice’in (Natalie Portman) The Blower’s Daughter şarkısı ile yürüdüğü sahne bu derinliği ifade etmek adına güzel örnektir.
Not: Eski jenerasyon yönetmenlerden olan Mike Nichols’un yeni dönem ilişkilerini bu derece iyi anlatması da ironik bir durumdur.