Erkeğin varlığı duvardaki bir ceketten fazlası değil!
Avukat ve sinemacı Aslı Akdağ’ın evlenmeden bir çocuk dünyaya getirme fikri üzerinden şekillenen Bekleyiş’i, çekirdek aile kavramının üzerini bir kadın olarak çizmenin başarıyla kotarıldığı bir belgesel! Antalya Altın Portakal Film Festivali’nden Jüri Özel Ödülü ile dönen Bekleyiş, kadının kararı netse erkeğin duvardaki bir ceketten fazlası olmadığını söylüyor.
Bebek beklemenin yalnızca mutlu, sağlıklı bir evliliğin içinde yer alan kadının yaşayabileceği bir his olduğu algısına sahip bir toplum düzeninde yaşıyoruz. Eğer bir kadın hamileyse o evde mutlaka bir erkek olmalı inancındayız. Aslı Akdağ bebeğini tek başına büyütmeyi göze aldığında, ruhsal anlamda da aslında gerçekten tek başına olduğunu anlıyor bana göre. Tıpkı birçok hemcinsi gibi. Hamilelik süreci yanında eşi olan kadınların çok daha kolay atlatabileceği bir süreç olarak düşünülüyor. Oysa kadın her zaman bebeğiyle yapayalnız zaten. Akdağ bunu fiziksel anlamda da hayata geçirebilen bir kadın. Cesaretle aldığı bu büyük kararla birlikte, doğru olanın evli olmak, çocuklar duymadan kavga etmek, mecburen birlikte olmak olmadığına inanıyor. Bir röportajında ‘‘Eksiklik için varlık gerek!’’ diyerek aslında kadının yalnızlığının her daim var olduğunu da söylüyor. Çekirdek aile kavramının gitgide daha da küçüldüğü bir dönemde yaşıyoruz. Baba, anne, çocuğun yerini anne ve çocuk ya da baba ve çocuk alıyor zamanla. Hafta sonu anneleri ya da hafta sonu babaları yaratılıyor.
Birbiriyle iletişimsiz eşler yalnızca evli kalmak için, toplum baskısından korktukları için, çocuklarını babasız büyütme fikrinden çok korktukları için cehennemi yaşıyorlar. Devletin başında olanlar kadını değersizleştirdikçe kadının korkuları dev bir alev topuna dönüşüyor. Aslı Akdağ durduğu yeri öylesine güzel bir şekilde gösterebiliyor ki bir kadın olarak ona hayran kalmamak mümkün değil.
Evli çiftlerin hayatını gördükçe evlerde gerçekten bir babanın var olduğunu düşünüyoruz. Oysa bu tamamen bir illüzyondan ibaret. Aslında bizim yaşadığımız ülkede birçok evde babaların varlığı filmdeki komşunun gereksinim duyduğu cümleden farklı değil! Çünkü çoğu baba kapının girişindeki duvarda asılı bir ceketten fazlası değil! Bu perspektifle bakınca bekar, dul, boşanmış anne gibi kavramların gerçekten çok gereksiz olduğunu düşünüyorum. Bunların hepsi maalesef birer sıfattan öteye gidemiyor. Mahremiyet denen, kişinin özel hayatının sınırlarını belirleyen çizginin ise çok fazla ihlal edildiğini görüyoruz filmde. ‘‘Ne zaman evlendin de çocuk yaptın, babası olmayacak mı, biriyle evlendirelim seni bari!’’ gibi çiğ cümleler mahremiyetten uzak olduğumuzu çok güzel bir şekilde gözler önüne seriyor.
Aslı Akdağ hayatının önemli bir bölümünü otobiyografik bir belgeselle izleyiciyle buluştururken oldukça önemli noktalara dokunuyor. Erkek egemen bir toplumda dahi, erkeğin varlığının çoğu zaman gözle görünür bir işe yaramadığını gözler önüne seren bir doküman sunuyor. Bu doküman, yönetmenin kendi hayatı olunca üzerine söylenecek çok da bir söz kalmıyor. Yönetmenliğini çok sevdiğim Aslı Akdağ’ın yeni projelerini merakla bekliyorum.