Acımasız Deneyleri Konu Alan Filmler

İnsanlık tarihi boyunca birçok çılgın deney kayıtlara geçti. Özellikle teknolojik gelişmeler ile Tıp tarihinde önemli gelişmeler olurken ne yazık ki madalyonun öbür yüzünde bambaşka yüzler beliriyordu. Peki bu deneylerin amacı neydi ve sonu ne oldu? Bu deneyleri okuduktan sonra kanınız donacak ve insanoğlunun neler yapabildiğini hayretler içinde göreceksiniz.

1- Milgram Deneyi / Experimenter (2015)

İnsanlar içerisindeki kötülük onlara verilen büyük yetki ve güçlerle ortaya çıktı. Dr. Stanley Milgram tarafından yapılan bu deney, insanların otoriteye nasıl boyun eğdiklerini anlamak amacıyla yapıldı. 1963 yılında yapılan bu deneyde; deneye katılan kişilere, göremedikleri odada birileri olduğunu ve onlara sorular soracaklarını, yanlış cevap verdikleri takdirde elektrik şoku vermelerini istediklerini söyledi. Şok verilen kişi aslında rol yapıyordu ve şok gerçek değildi. Ama deneye katılanlar bunu bilmiyordu. Şoku vermeleri istenilen deneyler belli bir süre sonra şoku büyük bir keyifle veriyorlardı. Şoku alan kişilerin acı haykırışları ve merhamet istemelerine rağmen. Deneyi meşhur kılan kısmı ise buydu.

Ünlü ruh bilimci Stanley Milgram’ın gerçek hikayesinden uyarlanan bu film, yukarıda da anlattığımız gibi Milgram’ın insanlar üzerinde elektroşok uygulayarak, davranışlarını ve özellikle itaatkarlıklarını ölçme üzerine bir takım deneyler yapmaktadır. Filmin yönetmenliğini ve senaristliğini Michael Almereyda üstlenirken, başrollerde Peter Sarsgaard, Winona Ryder ve Taryn Mannig’i izliyoruz.

2- Üçüncü Dalga Deneyi / Die Welle (2008)

Üçüncü Dalga Deneyi, 1967 yılında California Cubberley Lisesi’nde dünya tarihini konu alan bir derste 4 günde gerçekleştirilmiş ve sonrasında sonlandırılmak zorunda kalınmış sosyal psikoloji deneyidir. Deneyi Ron Jones adında bir tarih öğretmeni yapmıştır. Dışarıdan bakıldığı vakit masum bir deney gibi görünse de sonlarına doğru tehlikeli bir hal almıştır. Ron Jones Cubberley Lisesi’nde bir tarih öğretmenidir. ”Mukayeseli Dünya Tarihi” dersi vardır ve sınıfına girer. O günkü konusu “Nazi Almanyası”dır. Fakat öğretmen Ron Jones o gün derste farklı bir uygulamaya gider. Öğrenciler üzerinde bir deney yapar. Amacı; demoktarik toplumların dahi faşizme meyilli olduklarını anlatmaya çalışmaktır. Öğretmen Jones bir bakıma bunu kanıtlamıştır da. Birinci gün; Öğretmen Jones basit kurallar getirmiştir. Ders zili çalınca öğrenciler 30 saniye içinde yerlerini alacak, söz almadan ve ayağa kalkmadan konuşmayacaktır. İkinci gün; Jones mevcut sınıfın çok özel olduğunu belirtmiştir. Diğer sınıflardan ayırmış ve disiplin sağlanmasından sorumlu kılmıştır. Bu gruba Nazi selamı öğreten Jones, bir grup öğrencilerin sadece sınıfta değil, dışarıda bile birbirlerini bu şekilde selamlamalarını emretmiştir. Öğrenciler bu kurala istisnasız uymuşlardır. Dördüncü gün; öğrenciler projeye haddinden fazla bağlı kalmışlardır. Disiplin kurallarına görülmemiş bir liyakatle bağlı kaldıklarını görünce olayların kontrolden çıkacağını sezerek deneyi durdurmuştur.

Deneyi konu alan 1981 yapımı The Wave kitabı vardır. Aynı yıl televizyon filmi de çekilmiştir. Merak edenler kitabı okuyabilir. Kitabın Türkçe basımı vardır. Dalga ismi ile çıkmıştır. Diktatörlüğün ve faşizmin içine girdiği topluluğu ne denli etkilediğini çok ama çok güzel işlemiş film. Psikolojik çözümlemeler, verdiği mesajlar ve izleyiciyi şaşırtan olaylar ile film nokta atışı yapıyor. Sıkıcılıktan uzak ve müzikleri son derece güzel. Olay akışı ve mekanların kullanımı konuyu pekiştirmiş. İşlediği konu itibari ile ilgi çekici. Verdiği mesajlar ile düşündürücü. Oyunculuk, senaryo ve müzikler ile etkileyici. Konuyu merak ediyorsanız ve Hollywood’dan biraz kopmak istiyorsanız doğru adrestesiniz. Filmi kaçırmayın.

3- Stanford Hapishanesi Deneyi / Das Experiment(2001)

 

Sosyal psikoloji uzmanı Philip Zimbardo, sahte bir hapishanede insanların hangi rollere uyum gösterdiğini anlamak için iki hafta süren bir deney yaptı. 24 kişilik erkek grubunu gardiyanlar ve mahkumlar olmak üzere ikiye ayırdı. Mahkumların görevi, gardiyanların emirlerini yerine getirmek, gardiyanların görevi ise şiddet uygulamadan son derece sert bir şekilde sözlerini dinletmekti. İkinci gün bazı mahkumlar gardiyanların emirlerini reddettiler. Zaman geçtikçe gardiyanların psikolojik baskısı artmıştı. 36 saat içinde bir mahkum değişik tavırlar sergilemeye başladı. 6 gün sonra iki grup arasında ilişki vahşi boyutlara ulaştı. Zimbardo deneyi 1 hafta içinde bitirmek zorunda kaldı. Deney; insanların kendilerine verilen rolleri fark etmeden sahiplendiğini ve bu rollerin gerekliliklerini yerine getirdiğini başarılı bir şekilde ortaya koydu.

Das Experiment (2001), Alman yapımı olmasıyla dikkatleri üzerine çekiyor. Karakterlerin isimleri dışında hikaye aynı. Film, mahkumların psikolojisini ve gerilimi sonuna kadar hissettiriyor. Şiddetle tavsiye ederiz. Diğer filmimiz ise The Experiment(2010). Adrien Brody-Forest Whitaker ikilisine rağmen maalesef konunun hakkını veremiyor. Film boyu sanki bir şeyler eksik düşüncesinden kurtulamıyorsunuz. Yine de izlenilmesi gereken bir film.

4- Birim 731 / Hei tai yang 731 (1988)

Birim 731 insanlığın bittiği yer. Japon ordusuna bağlı “Birim 731”e gelişmiş mikrobik silahlar geliştirmesi ve bu silahları dünya genelinde kullanabilme görevi verildi. Aslında Japonya 1931 yılında Mançurya’yı işgalinin ardından bölgeye su temini sağlamak ve hastalıkların incelenmesi amacıyla tesisi kurmuştur. 2. Dünya Savaşının ardından Japon ordusu hastalıkları takip etme ve salgınlarla mücadele altında deneylere başladı. Ama asıl amaç farklıydı. Binlerce masum insan üzerinde deneyler yaparak, kimyasal ve biyolojik silahlar üretmekti. Tesiste inanılmaz deneyler ve işkenceler yapılmaktaydı. Basınç odalarında insanlar basınca dayanması için canlı tutuluyordu. Kol ve bacakları kesilerek kan kaybının ne kadar olduğu ve ne kadar uzun sürede sonladığını belirlemek için deneyler yapılıyordu. Bombaların etkisini ölçmek için insanlara bombalar atılıyordu. Zehirli hayvanlar zindanlarda insanların üzerine atılıp hangi hastalıkların çıkacağı test ediliyordu. Bu tesiste yapılan akla zarar deneyler saymakla bitmez. Bölge halkı neler olup bittiğini tahmin ettiği için bölgeden uzak durmaktaydılar. İkinci Dünya Savaşı’nın ardından Japonya’nın teslim olmasından sonra 731 biriminden dünyanın haberi olmuş, burada yaşananlar dünyada büyük yankı uyandırmıştır.

İşkence temalı filmler listesinde belki de en korkunç görüntüleri ile zirveye oynayacak bir film. Belgesel tadında bir film. Sadizmin geldiği en büyük noktalardan birisi diyebiliriz. Japonların yaptığı birçok deneyi filmde net bir şekilde göreceksiniz. İçerdiği ağır vahşet sahneleri ile hassas bünyelere ters tepeceğini belirtmek isteriz.

5- Korkunç Nazi Deneyleri

Korkunç deneyler yarışında Nazilerin eline kimse su dökemez. Etkin oldukları dönemde sayısız deneyler yapmışlardır. Bu deneyler sonucunda kalıcı sakatlıklar ve ölümler gerçekleşmiştir. Kan Pıhtılaştırma Deneyleri, Hipotermi Deneyleri, Kimyasal Silah Deneyleri, İçilebilir Deniz Suyu deneyleri, Sıtma, Yüksek Rakım, Titus Aşısı Deneyleri gibi birçok vahşet dolu deneyler yapmışlardır. 1942 yılında Polonya’nın Baranowicze kentindeki Nazi doktorlar birkaç küçük çocuğu sandalyelere bağlamış ve başlarına çekiçle vurmuşlardır. Başa alınan darbelerin sonuçları üzerinde çalışıyorlardı. Çoğunluğu yahudi ve çocuk olmak üzere binlerce insan üzerinde çeşitli tıbbi deneyler yapıldı.

Nuit et Brouillard / Gece ve Sis (1955) insanoğlunun zalimliğini gözler önüne seren bir belgesel. Yalın ve net. Yaşanılan iğrençliği ve insanoğlunun zalimliğini göreceksiniz. Diğer film önerilerimiz;

The Boy in the Striped Pyjamas (2008)

The Grey Zone (2001)

Schindler’s List (1993)

Life is Beatiful (1997)

Pianist (2002)

6-MK-ULTRA

MKULTRA projesi CIA’nin zihin kontrol programı olarak da bilinir. CIA tarafından illegal bir şekilde insanlar üzerinde yapılan deneylere verilen isim. Deneyin amacı işkence ve sorguda insanları etkisizleştirip zihinlerini kontrol etmek, kullanmak üzere ilaç ve prosedürler geliştirmekti. CIA’in bu deneylerde en çok kullandığı uyuşturucu maddesi LSD idi. CIA’in yaptığı parapsikoloji alanındaki deneyleri bilinse de bu çalışmaların odaklandığı nokta zihin kontrolü ve kitle manipülasyonudur.  Asıl kilit nokta ise bu çalışmaların finansörleridir. Rockefeller, Harriman ve Dullesler gibi, Skull & Bones tarikatı üyesi zengin aileler bu deneylere destek veriyordu.

Hakkında belki en fazla komplo teorisi üretilen yönetmenlerden biri Stanley Kubrick’dir. Eyes Wide Shut çekimlerinin sonlarına doğru ölümü bu teorilerin sayısını daha da arttırdı. Kubrick birçok romandan etkilenmiştir. Bunlardan birisi de A Clockwork Orange. A Clockwork Orange’ın referans aldığı Otomatik Portakal romanının yazarı Anthony Burgess İngiliz istihbaratı için çalışıyordu.  Teoriye göre Burgess MKUltra projesinin korkunç deneylerine tanıklık etti ve bildiklerini kitabın içine gizli mesajlarla dokuyarak bu romanı yazdı. Filmdeki en önemli nokta ise Alex’in uyuşturucu ve müzik ile davranışlarının değişmesiydi. Alex’e uygulanan bir zihin kontrolüydü. Diğer filmimiz ise Jacob’s Ladder. Vietnam savaşında donanma askerler üzerinde deneyler yapmıştır. Kuvvetli ve hükümetin de sakladığı uyuşturucular askerlere verilmiştir. Jacobs Singer da bu askerlerden biridir. Ve verdikleri uyuşturucunun ve gizli maddenin etkisi askerlerden savaş sonrası çıkmaya başlamıştır. Lsd’nin belki de en önemli etkilerini gözler önüne seren bir film. Kesinlikle kaçırılmamalı.

7- Philadelphia Deneyi ve Philadelphia Experiment 1984

Philadelphia Deneyi yukarıda listelenenler içinde belki en masumu. Ama deneye katılanların ileriki hayatlarında yaşadığı psikolojik travmaları sayarsak pek de masum durmuyor. Bilimde insanlar üzerinde deney yapmanın çok büyük riskleri vardır. Bu yüzden bilim adamları deney hayvanlarını kullanırlar. Albert Einstein bunu çok iyi biliyordu. Tesla yapacağı deneyin ilerlemesinde Einstein’dan yardım istemiş ancak Einstein bu araştırmanın insanlığa yarar getirmeyeceğini düşünerek çalışmalara katılmamıştır. Tarih 28 Ekim 1943’dür. Philadelphia Deniz Üssü’nde bulunan USS Eldridge isimli gemisi deney için hazırlanmış baş ve kıç tarafına çok kuvvetli elektro manyetik dalgalar üreten jeneratörler konmuştur. Deney başladığında ilk olarak sisli yeşil bir ışığın çevreyi sardığı görülür. Gemi bu yeşil sise bürünmeye başlar ve içindeki denizcilerle birlikte yavaş yavaş kaybolur. Gemi görünmez olmuştur. Tam üç dakika sonra, buraya 640 km uzaklıktaki Norfolk limanında, geminin askeri gözlemcileri üzerinde aniden ortaya çıktığı ve kaybolduğu ve son olarak, yeniden Philadelphia limanında belirdiği görülür. Deney amacına ulaşmıştır.

Ancak korkutucu bir şey olmuştur. Gemideki personelin bir kısmının tamamen kaybolduğu; geriye kalanların ise, psişik güçlerinin olduğu saptanmıştır. Bazı rivayetlere göre deneyde yer alanların bazıları görünmezlik yeteneğini günlük yaşamda da sürdürmüştür.

Gemicilerde ağır yanıklar, bir kısmının kalp krizi geçirdiği, bir kısmının öldüğü tespit edilmiştir. Donup kalanlar, kaskatı kesilenler; bazılarının anlattığına göre uzayda gezdiğini ve dünyayı dışarıdan seyrettiğini söylemiştir. Philadelphia Deneyi, sonraki yıllara birçok dergiye, kitaba ve filme konu olmuştur. Filmin yapım yılını baz alırsak cidden çok beğendimi belirtmeliyim. Deneyin iç yüzünü ve sonrası yaşanan olayları bizlere çok güzel aktarmış. Stewart Raffil’in ilk önemli filmi. Filmin bu kadar güzel ve özgün bir yapım olmasında önemli bir etki de John Carpenter’ın büyük bir etkisi var. 43 yılında böyle bir deneyin yapıldığı belgeler ile kanıtlanmıştır. Belgelerden de yola çıkarak bu film yapılmıştır. Bilim kurgu tadında ama mantıklı açıklamaları da var. Kısıtlı imkanlar ile yapılan filmde Michael Pare’nin oyunculuğu ön planda. Fakat Bobby Di Cicco’nun performansı sanki biraz daha gerçeğe, senaryoya uygun düşmüş. Çaresiz ve şaşkınlık ifadesi, bu olaylara anlam verememesi karaktere gerçeklik katmış. Belgesel tadında, aksiyon ve bilim kurgunun harmanlandığı bir film. Deney filmlerini sevenler ve özellikle bu deneyi merak edenler için sağlam bir örnek. Philadelphia Deneyi, Nikola Tesla hakkında daha detaylı bir araştırma yapabilirsiniz.

Diğer Yazılar: Sinan Şafak
Ku Klux Klan Filmleri Bölüm 1: Amerikan İç Savaşı ve Klan’ın Doğuşu
  12 Nisan 1961. Güney Carolina’daki Sumter Kalesi’nden ilk top atışıyla birlikte...
Devamını Okuyun
Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir