Festival önerilerimizde bu defa bilinmeyenler değil bilinenler var, – Bush’un bilinen bilinmeyenlerinden ziyade Zizek’in bilinmeyen bilinenleri olduğunu hemen belirtmeliyiz- daha önce perdede izleme şansına sahip olmadığımız klasiklerle bu tarz organizasyonlarla karşılaştığımızda hissettiğimiz karmaşık duyguların gölgesinden çıkmadan seçkimizi hazırlamaya dikkat ettik efendim, önceliklerinize karışmak istemeyiz ama bu filmleri es geçmemenizde fayda var.
SÜRÜ
Festivalde tek film izleme hakkımız olsaydı, Türkiye sinemasının en iyi 10 filminden biri olan Sürü’nün restore edilmiş versiyonuna gözü kapalı harcardık, hem de en ufak şüphe duymadan. Zeki Ökten’in büyüklüğünü, Yılmaz Güney’in kaleminin keskinliğini, Tuncel Kurtiz’in Veysikanların reisi Hamo rolünde devleşmesini, “Eşkıya Dünyaya Hükümdar Olmaz” parçasının içe işleyişini perdede görüp duyma fırsatı kaç defa elimize geçebilir ki?
İKİ GEMİ YAN YANA
Atıf Yılmaz’ın nispeten geri planda kalan filmlerinden olan, senaryosunu Kemal Tahir’in yazdığı İki Gemi Yan Yana, Hitchcockvari öğeleri ve güçlü karakter tasvirleriyle gömülü kalmayı hak etmeyen bir eser ve Sürü örneğinde olduğu gibi perdede izleme fırsatı varken bir durup düşünmek lazım.
KUM SAATİ SANATORYUMU | SANATORIUM POD KLEPSYDRA
Polonyalı kült yönetmen Wojciech Has’ın idrak edilmesi pek mümkün olmayan ve bildiğimiz eserlere benzemeyen Sanatorium pod klepsydra filmi zamanında sansüre uğradığından kendi ülkesinde bile doğru düzgün perde yüzü göremedi maalesef, ayağımıza kadar gelen bu rüyaya bilet kesmek yapılabilecek en doğru işlerden.
ELM SOKAĞINDA KÂBUS | THE NIGHTMARE ON ELM STREET
Kısa süre önce kaybettiğimiz korku üstadı Wes Craven’in bütün dünyayı etkileyen başyapıtını perdede izleyip Freddy Kruger’i rüyalarımıza davet etmenin tam zamanı.
GİZEMLİ ADA | THE WICKER MAN
Festivalin bir diğer korku klasiği olan ve karesinde ayrı bir gizem taşıyan The Wicker Man, öve öve bitirelemeyecek bir eser; “Filmografimin en iyisi” diyen Christopher Lee kadar aydınlatıcı olamayacağımız için susuyoruz, bileti kesin ve o lanet olası adaya gidin.
BİR CİNAYETİN ANATOMİSİ | ANATOMY OF A MURDER
Yönetmenleri stüdyolara başkaldırmaları için teşvik ettikten sonra sansüre karşı bitmeyen bir savaş başlatan ve kısa zaman önce Trumbo’da nasıl bir yönetmen olduğunu kanlı canlı gördüğümüz Otto Preminger‘in anısına seçki hazırlayan festivali hızlıca takdir yönetmenin filmografisinin en iyilerinden olan Anatomy of a Murder’a dümen kırıyoruz: Bir cinayeti masaya yatırıp bilim insanı edasıyla her parçasını ayrı ayrı inceleyen James Stewart’ın tabuları yıkışına şahit olma zamanı.