POLİSİYE – DRAMANIN DORUK NOKTASI
Heat’in devam hikayesi, yönetmen Michael Mann ile birlikte yardımcı yazar Meg Gardiner tarafından romanlaştırılıyor. Romanın, filmin finalinde, Neil’in ölümü sonrası Chris’in kaçışı ile başlayarak 1989’da Neil ile Vincent’ın geçmişteki hayatlarını paralel biçimde anlatacağı açıklandı. Biz de, roman Ağustos’ta raflardaki yerini almadan bu başyapıt filmi kısaca analım istedik.
Bildiğimiz üzere yönetmen Michael Mann’in 90’lar Amerikan sinemasına ve dünya sinemasına en büyük hediyelerinden biriydi Heat (Büyük Hesaplaşma). Belki de en büyüğüydü. Robert De Niro & Al Pacino’nun başrollerde karşılıklı döktürdüğü, Val Kilmer, Tom Sizemore, Diane Venora, Amy Brenneman’ın yan rollerde parladıkları Heat, vizyona girdikten sonra gerçek bir klasiğe dönüştü. Mükemmelliyetçi, obsesif, disiplinli ve kuralcı olan karizmatik soygun çetesi lideri Neil McCauley ile işkolik, depresif, bencil, disiplinli ve kuralcı olan polis memuru Vincent Hanna’nın karşılıklı mücadelelerini anlatan film, sadece klasik bir hırsız-polis kovalamacası değil, aynı zamanda farklı mesleklerde olsalar birbirlerinin en iyi dostu olabilecek bu iki karakterin kendi içsel derinliklerini, dertlerini, aile hayatlarını da anlatıyordu. Görüntü yönetmeni Dante Spinotti’nin gri, siyah, mavi, koyu ağırlıklı paletiyle birlikte Mann’ın erkekleri Los Angeles’ta diğer insanlardan farklı olduklarını çok açık biçimde seyirciye anlatabildiler.
Martin Scorsese’nin New York fetişizmine karşı gerçek bir Los Angeles hastası olan Michael Mann’ın, muazzam karakter yazımıyla göz dolduran Heat, The Dark Knight, The Town, GTA 4 gibi birçok film ve video oyununa da ilham verdi, onları derinden etkiledi. The Dark Knight’ta yönetmen Christopher Nolan, Gotham’ı oluştururken Mann’ın Los Angeles’ından çok etkilendi ve filmdeki neredeyse aynı mavi tonlu renk paletini Gotham’ın gece planlarında kullandı. The Town ise Ben Affleck’in yazıp yönettiği bir suç filmiydi. Burada da soyguncular başroldeydi ancak polis karakter veya karakterler Heat kadar filmin içinde değildi. Bununla birlikte çatışma sahneleri, soyguncuların aralarındaki bağlar gibi birçok yönüyle Heat’e selam çakmayı da ihmal etmedi.
“Bir adam şöyle demişti; hayatına ilişki sokma ki polis baskını olduğunu anladığın anda her şeyi bırakıp gidebilesin”.
Tam anlamıyla bu cümleye göre yaşıyordu Neil McCauley. 3 yılı hücrede olmak üzere tam 7 yıl Folsom’da, ondan önce de McNeil hapishanesinde yatmıştı. Çok uzun zaman sonra hayatına aldığı genç kadın Eady, intikam duygusunu tatmasına sebep olan yeni ekip üyesi Waingro ve daima peşinde olan Vincent, Neil’in hayatını sonsuza dek değiştirecekti. Neil ekip arkadaşlarını seven, sayan, merak eden, düşünen ancak bunun dışında dış dünyaya karşı oldukça ketum, içine kapanık bir karakter. Hayatını gözlerden uzak yaşıyor. Karısıyla kavga ettikten sonra evinde ağırladığı ekip arkadaşı Chris’le aralarında geçen şu diyalog Neil’i çok iyi anlatıyor:
Chris: Ne zaman mobilya alacaksın?
Neil: Zamanım olduğunda.
Görüldüğü üzere tam bir mükemmelliyetçi, işine sadık bir karakter Neil. Hayatında değişiklik yapmayan, prensiplerine daima uyan, bu sayede hayatta kalabilen birisi. Kendi deyimiyle o ‘tek başına ama yalnız değil’.
Neil’e karşılık Vincent ise tam bir işkolik, hayatını polisliğe adamış, 3 evliliği bitmiş, yeni sevgilisi Justine’le de ayrılmak üzere. Vincent Neil’e göre oldukça bencil, mesai arkadaşlarını düşünmeyen, hal hatır sormayan, hafif çılgın bir karakter. Neil ile benzerlikleri ise ikisi de prensiplere, kurallara göre yaşayan karakterler. Birbirlerine olan benzerliklerini ise en çok ikonikleşen “karşılıklı kahve” sahnesinde görüyoruz. Sohbetlerinde ikisi de hayatta yapacakları başka iş olmadığını çünkü bilmediklerini ve asla yapamayacaklarını birbirlerine itiraf ediyorlar, arada tebessüm ederek birbirlerine savaş ilan ediyorlar. Filmin sonlarına doğru ise Neil prensiplerini kırmaya, intikamın güçlü duygusuna yenik düşmeye başlıyor ve değişimini böyle tamamlıyor. Vincent da Neil’e karşılık özellikle üvey kızının intihar teşebbüsüyle çevresindekilere daha çok değer vermeye adım atıyor, önemsiyor, koruyor ve kolluyor. Ve bu iki ‘düşman’ finalde el şıkışarak kahve sahnesinde birbirlerine verdikleri sözü tutuyorlar. Neil bir daha hapse dönmüyor, Vincent ise “hiç hoşuna gitmeyecek” şeyi yapıyor.
Sonuç olarak Heat sinema tarihindeki yerini daima koruyacak, yıllanmış şarap gibi bir film. İçine serpiştirilen neo-noir ögeler, ders olarak okutulacak karakter – senaryo yazımı, realist aksiyon sahneleri ve muhteşem kadrosuyla hep hatırlanacak.